Meritokrasi
Toplumsal barış kalkınma ve ilerlemenin temelinde yönetim de liyakat ve ehliyet çok önemli bir rol oynamaktadır. Farklı medeniyetlerde liyakat ve ehliyet sistemi tarihi süreçler içerisinde değişiklik gösterse de hep var olmuştur.
Batı medeniyetine baktığımızda karşımıza
latincede mereo (liyakat) ve krasi (güç) kelimelerinin birleşmesinden oluşan
Meritokrasi kelimesi ortaya çıkmıştır. Bunun anlamı; yönetimin gücünün, yetenek
ve kişilerin bireysel üstünlüğüne yani liyakate dayandığı yönetim biçimini
tarif eden bir kavramdır.
Michael Young, 1958'de yazdığı
“Meritokrasinin Yükselişi” adlı kitabında bu kelimeyi ilk kez ortaya attı.
Young, geçmiş kişisel başarılar da dahil olmak üzere, zekayı tercih eden ve her
şeyden önce hak eden bir sistem tarafından yönetilen bir devleti tasvir etmek
için bu terimi hiciv olarak kullanmıştı.
Ancak, meritokrasi kavramı Young'ın
kitabından bu yana farklı bir anlam kazandı.
İşte batıda liyakat ve ehliyete dayalı
sisteme meritokrasi deniliyor. Meritokrasinin tam zıddı ise aristokrasi. Yani
soyundan dolayı bir yerlere gelmeye çalışanlar. Oligarşi, nepotizm, İdiokrasi
gibi isimler verilmiş. İdiokrasi, ahmakların üst makamlara getirildiği bir
sistem demektir. Ancak Meritokrasinin temelinde ise adalet vardır.
İslam, hukuka, ahlaki kurallara ve
değerlere dayalı bir sistemi savunur.
Peki
ehliyet ve liyakat kaybolursa, meritokrasi dediğimiz böyle bir sistem
kurulmazsa ne olur? Olaya bu açıdan baktığımız da Peygamberimiz (sav) bunun
cevabını çok güzel vermiş. “İşler ehil olmayan insanlara verildiği zaman
kıyameti bekle” diyor.
Buradaki kıyamet evrenin kıyameti değil,
bir grubun kıyameti, bir devletin kıyameti, bir medeniyetin kıyameti.Biz bunu
Osmanlı’nın cöküsüyle yaşadık. Allah bize bir daha böyle çöküş göstermesin.
Meritokrasi yönetim şeklinde idare gücü,
üstün özellikleri olduğu düşünülen kişiler arasında paylaştırılmaktadır, burada
kayırma (nepotizm) yoktur.
Meritokrasi, gücün ve ayrımcılığın,
toplum kesimleri tarafından değil, bireysel liyakat tarafından tahsis edileceği
bir vizyonu temsil eder.
Son olarak liyakate dayalı bir atamayı
anlatayım 54. Hükümetin Başbakanı Rahmetli Necmettin Erbakan Hoca Prof. Dr.
Osman Altuğ hocayı ekonominin başına getirmek istiyor. Osman hoca hatıralarında
olayı şöyle anlatıyor.
Telefonum çaldı. Başbakanlık’tan
arıyorlardı. “Sayın Başbakan sizinle görüşmek istiyor” dediler. “Ben hayatımda
Erbakan Hoca’yla ne el sıkışmışlığım var ne merhabam var ne kapalı bir mekânda
karşılaşmamız var, sohbetimiz yok. Erbakan Hoca, 7 Temmuz günü, sabah kendi
uçağını gönderdi.
Yeşilköy’den uçağa bindim, gittim, sabah
kahvaltısında beraber olduk. Sabahleyin kalkmak benim için büyük zorluktu.
Hocamız geç yatar, erken mesaiye başlar. Söze şöyle başladı: ‘Biz sizi yakından
izliyoruz, sizi çok iyi biliyoruz. Ben Başbakan olarak sizi Başbakanlık
Ekonomiden Sorumlu Başdanışmanlığa atamak istiyorum.’ dedi. İşte göreve böyle
başladık.” diyor.
Birileri
liyakat ve ehliyet mi dedi? İşte buyurun size örnek.
Saygılarımla.