Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.93
Gram Altın
2428.74
BIST 100
9800.9
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

26 Temmuz 2022

Merhum Rasim Özdenören Ağabey'i hiç duymamışlar!

Mesaj kutusuna baktım, bir dolu tebrik.

Gazeteciler ve Basın Bayramı imiş 24 Temmuz.

“Güzide” basın mensuplarından biri olarak benim de Gazeteciler ve Basın Bayramı’mı kutluyor, bu bayramın da “hayırlara vesile olmasını” diliyorlar.

Ne demeli bilmem ki, böyle bir bayram.

Bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nun teklifi var;

O da “Lozan Bayramı” olsun istiyor!..

Tebrik edeni pek görmedik ama, Temmuz’un 1’i “Kabotaj Bayramı” idi.

Bir “Lozan Bayramı”mız eksikti, oldu olacak, her günümüz bayram olsun.

*

Neyse, Gazeteciler ve Basın Bayramı’mı kutlayanlar, eksik olmasınlar incelik göstermişler.

Biz, Büyük Edebiyatçı, Büyük Mütefekkir, Güzel Adam Rasim Özdenören Üstadımızın vefatından dolayı mahzun.

Her giden “Güzel İnsan” koca boşluk bıraktı ya, Rasim Özdenören Ağabey de o gidenlerden.

Bu memlekette, eli kalem tutan, yazı çizi işleriyle birazcık olsun ilgilenen herkesin mutlaka tanıması gereken bir Büyük Şahsiyet.

Hele hele gazetecilerin, “Bayramı” tebrik edilenlerin, çok iyi bilmeleri gereken bir Güzel Adam.

Araştırmacı gazetecilik işte;

“Rasim Özdenören kimdir?” diye sorduk,

“Beş” genç muhabir arkadaşa…

Bunların hemen hepsi “MuhafazaKÂR” denilen yerlerde görev yapan genç meslektaşlar.

İçlerinden biri, “Yazar galiba, değil mi?” dedi.

Bir başkası “Öldüğünü okudum, Yeni Şafak’ta yazıyormuş!” dedi.

Diğerleri, tanımadığını hatta hiç duymadığını söyledi!

*

Sizce, mesleği gazetecilik olan birinin, üstelik Merhum Özdenören’in fikir ve gönül dünyasına çok yakın olma iddiasındaki bir medya organında görev yapan bir gazetecinin, memleketin fikriyâtında, edebiyatında böylesine özel bir yere sahip olan bir Güzel İnsan’ı tanımıyor olması…

Hatta ve hatta, ismini bile duymamış olması neyle açıklanabilir?

Durun şunu da unuttum;

Aradıklarımın “İletişim Fakültesi” mezunu olduklarını biliyorum.

Yani, gazeteciliğin lisans eğitimini almışlar.

Alanda da hatırı sayılır süreler görev yapmışlar ve yapmaktalar.

Evde, hiç duymamışlar…

Anneleri, babaları, ağabeyleri, ablaları, dayıları, amcaları, halaları, teyzeleri, yengeleri, enişteleri, komşuları, arkadaşlarıyla sohbetlerinde Merhum Rasim Özdenören hiç geçmemiş…

Okullarında hiç duymamışlar, öğretmenleri bahsetmemiş…

Mesleklerinin “lisans” eğitimini alırken de “akademisyenler”den duymamışlar demek ki…

Hatta ve hatta;

Ayıp olur mu acaba, arasam ve akademisyenlere “Rasim Özdenören’in kitaplarından ikisinin isimlerini” sorsam…

Nasıl bir netice çıkar?

Haydi biraz daha ileriye gideyim;

İletişim Fakültelerinde “Türk Dili ve Edebiyatı” derslerine ne kadar önem verilmektedir?

Bir sınıfa girsek ve “Köyünüzü, ilçenizi ya da ilinizi, ülkenizi anlatan bir A-4 kâğıtlık kompozisyon yazın” desek…

Bir saat de süre versek…

Yüzde kaçı, “iyi not” alabilir?

*

Aslına bakarsanız; “haber kısmıyla” ilgili gazete yöneticilerinin çoğunun bir “trafik kazası” haberini bile, dört başı mamur yazamadıklarını biliyorum.

Bir hayalim var;

MasterChef denilen bir “yemek yarışma programı” yayınlanıyor ya…

Yarışmacılardan, beş dakikada, şeflerin ağızlarına lâyık birer yemek tabağı çıkartmaları bekleniyor hani…

Şöyle, gazetelerin haber kısımlarıyla ilgili gazete yöneticileri bir salonda toplansa, bir konu unsurlarıyla verilse ve diyelim ki 45 dakika sürede haber metnini, başlığı, spotu, “resimaltı”yla birlikte hazır etmeleri istense…

Kaçta kaçı, “İşte, haber böyle yazılır!” dedirtebilir?

*

Bugünlerde, üniversite sınavından sıfır çekenlerin sayısına dair değerlendirmeler yapılıyor.

Sıfır çekenlerin sayısı yüz bine yaklaşmış, korkunç bir tablo bu.

Daha da sıkıntılısı, öğrencilerimizin çoğu Türkçe’den ve Matematik’ten habersiz.

Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde bile “şiirden uzak” gençler var...

Ağacı, çiçeği, böceği sevmeyen, toprakla haşır neşir olmayı istemeyen “Orman Mühendisliği” talebeleri, daha doğrusu öğrencileri gördüm ben.

Ve Rahmetli Rasim Özdenören’in ismini bile duymamış iletişim öğrencileri ve mezunları…

Hatta, muhabirler!..

Hatta edebiyat öğretmenleri…

Dahası…

İngilizce konuşamayan İngilizce öğretmenleri!..

Bir İlâhiyat mezunundan, Arapça yazabilmesini ve konuşabilmesini beklemek, çok büyük bir beklenti mi olur acaba?

*

Bütün bu yazdıklarımın ne önemi var, değil mi?

Yok, bana bakmayın siz.

Öylesine yazıyorum işte.

*

Şimdi buradan, “belediyelerin konser etkinliklerine” de gider kalem!..

“Yerli ve milli etiketli kimi televizyonlarda bile, o berbat filmlere yer verenler, ne yapmak istemektedirler?” hattından ilerler…

Nerelere, nerelere gider…

Kalemimi tutun da lütfen, daha fazlasını yazmasın!

Zapt etmekte zorlanıyorum zira kendilerini…