Merhum Hasan Karakaya ile çeyrek asır!
“Hasan Abi” vefat edeli 3 yıl olmuş…
Allah Rahmet Eylesin, Mekânı Cennet Olsun.
Merhum ile çok uzun yıllar boyunca birlikte çalıştık, çeyrek asırı aşkın bir süre, öyle bir çalışma ki akıllara ziyan…
Ben, bir başka “iklim”den, Akit’e gelmiş incecik bir dal gibi genç; Rahmetli Hasan Karakaya, Muhterem Mustafa Karahasanoğlu Ağabey liderliğindeki Akit’in ruhunu yoğuran ustalardan…
O günler, yiğidin harman olduğu değil, zor bulunduğu günlerdi.
O günler, paranın pulun bol bulunduğu, israfın diz boyu olduğu değil; saman kâğıtlarının mutlaka arkalı önlü değerlendirildiği, 36’lık film makaralarının kestirile kestirile üç habere yettirildiği günlerdi.
Muhterem Mustafa Karahasanoğlu Ağabey, önce küçücük nalbur dükkânının bir köşesinde, sonra bir bodrum katında, ardından Lânga Bostanları’na komşu bir minik, çok eski binada…
Cuma Dergisi ile Beklenen Vakit Gazetesini yaşatma mücadelesini verirken…
Bizler, gecenin gündüzün hesabını kaybetmiş bir şekilde çalışırdık ki…
“Ümmet”in hakkı üzerimizde kalmasın.
Merhum Hasan Karakaya Ağabey işin daha çok mutfağındaydı, Kur’an-ı Kerim okunarak başlanan Yayın Kurulu Toplantısı…
Sayfaları hazırlama çabası; kıt imkânlarla, saate karşı yarış; “yetişti yetişmedi” telâşı…
Hasan Ağabey, bütün işlerini bitirdikten sonra yazısının başına otururdu…
Daktilo, bilgisayar kullanmazdı, o çok uzun, çok vurgulu, çok akıcı yazılarını “tükenmez kalem”le hazırlardı….
Yazısını yazarken başka bir âlemde yaşardı, her hâlinden işiyle nasıl bütünleştiğini anlardınız…
Arşivi çok iyi kullanırdı, yazılarını arşiv malzemeleriyle beslemeye çok özen gösterirdi.
Müthiş bir “Nesir Ustası”ydı; yazılarına dönüp dönüp bakın lütfen, farkı iyice göreceksiniz…
Ben arazideydim daha çok, “manşet manşet” hücumda…
Milat gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Ali Adakoğlu kardeşim de, bu zorlu koşunun büyük bir bölümünde bizimle birlikteydi, sık sık o günleri anarız, unutmak ne mümkün…
O günlerde sorgulanamayan, sorgulanması teklif dahi edilemeyen “tabu”ların üzerine gittiğimiz…
“Yakın tarihin ve o günün” perde arkasını gözler önüne serdiğimiz için ne saldırılara uğramış…
Vesayet Rejimi’nin altını oyduğumuz için neler nelerle karşılaşmıştık; “Bombalar, kaleşler, vandal saldırıları…”
Ve dâvâlar, dâvâlar…
Bugün, “Basın özgürlüğü yok!” filan diyor ya, memleketin Cumhurbaşkanı’na ve ailesine ağız dolusu hakaretler yağdırmayı kâfi görmeyen kifâyetsiz muhterisler…
Geçiniz!..
O günlerde “ima” yoluyla dahi bir şeyler yazsanız; yakanıza yapışır, alır götürür, evinize barkınıza, en zaruri eşyanıza el koyarlardı.
Rahmetli Hasan Karakaya Ağabey’i, (bugün de “değerlerimize” hücum etmekte olan) bir “yazar”ın hedef göstermesinden dolayı alıp götürdüler o günlerde…
Günlerce sorguya çektirdiler…
Sonra mı?..
Hiç…
Dediler ki…
“İftiraydı evet!..Ahan da bu sana ders olsun, bundan sonra yaz da görelim öyle şeyler!”
Ne oldu, Hasan Ağabey yazmadı mı, yıldı mı, tehditlere pabuç bıraktı mı?
Asla, o günlerden sonra iyice bilendik…
İpliklerini iyice pazara çıkarttık!..
Astronomik tazminatlara mahkûm etmek suretiyle “gazetelerimizi” kapattılar…
Allah’ın izniyle yeniden doğduk!..
Onlar kurşun yağdırdıkça biz büyüdük, Allah’ın izniyle çıldırttık “vesayetçi” zihniyeti…
Sonra sonra…
Yıllar yıllar sonra…
Çok şeyler değişti, “vesayet” düzeni çatırdarken, “Yeni Türkiye” ümidi iyice yeşerdi.
Sonra sonra…
Belâlar yine üst üste geldi; FETÖ’sünden PKK’sına kadar, bin türlü belâ….
Bir gün Hasan Karakaya Ağabey ile bir seyahatteyken…
“Yalnızca ikimiz”in olduğu bir seyahatte…
Vefatına kısa bir süre kala…
Neler neler konuştuk…
Dedik ki mesela; “Başörtüsü serbest ama tesettürlü azalıyor, bu ne iştir!”
Dedik ki mesela, “Her bir şey hallediliyor ama eğitim ve kültür işleri bir türlü halledilemiyor, bu ne iştir!”
Dedik ki, “Memleketin başında bin türlü belâ var, Cumhurbaşkanı açıkça uyarıyor ama şu medyanın haline bak, şu sivil toplumun haline bak…”
Hasan Ağabey, defalarca, “Allah Reis’e kolaylık versin!” dedi.
Ben de her defasında “Âmin.”
Eski günleri yâd ettik, o dâvâ şuurunu…
Dert yandık;
“Ne günlerdi o günler, ne dâvâ aşkı… Şimdi, çokları kısa yoldan köşe dönücü, düşman da dalkavuk da ne kadar çok!”
Hasan Ağabey ile “eski günleri” uzun uzun konuştuk o gün…
Ve Ankara’ya geldik…
Gecenin ilerleyen saatleri, İstanbul uçağına çok saat var.
Dedim ki, “Ağabey gel, bize gidelim ya da bir otel, nasıl rahat edersen… “
Dedi ki,
“Yok Serdar, sen beni bırak git. Ben, fırsat bu fırsat, havalimanının mescidinde bol bol kaza namazı kılarım, bol bol dua ederim!”
“Kalayım.” dedim
“Olmaz!” dedi.
Israr ettim, “Hayır!” dedi.
İnsan sevdiğini kaybedince…
“Birlikte vakit geçirme” fırsatlarını nasıl da kaçırdığını anlıyor ve geçmişi mumla arıyor…
O gün, birlikte kaza namazı kılmalı, birlikte dua etmeliymişiz…
Seni çok özledim Hasan Ağabey…
Rahmetli Hasan Karakaya, 'Vesayet Rejimi'ni sarsan gerçekleri çekinmeden yazdığı için sık sık hedefe yerleştirilirdi.
Bu fotoğraf da, büyük bir tezgahla düşürüldüğü günlerden...
Zamanın 'Terörle Mücadele"sinde günlerce sorgulandıktan sonra...
Adliye'de serbest bırakılmasının ardından...
Merhum Hasan Ağabey, bendeniz, henüz çok genç, ve muhabirimiz Kamuran Akkuş.