Merhametli taksici ve sapkın genç!
Gariban taksicinin “sokakta üşümesin” diye arabasına aldığı bir “sapkın” genç tarafından katledilmesi, kanımızı beynimize sıçrattı.
“Taksiler boştu, beni almadılar!” diyen sapkın gence,
gülerek, “Sen böyle maske takarsan almazlar ama ben alırım, bu soğuk havada
dışarıda mı bırakılır!” diyor Merhum Taksici.
“Sapkın” genç, gideceği yere yaklaşınca borcunu soruyor.
Para çıkartır gibi yaparak,
tabancasını alıyor.
Sırttan üç el ateş ediyor.
Merhum Taksici’nin acı içinde bağırması…
“Sapkın” gencin
aşağıya inip, ağır yaralı şoföre tokat
atıp “Yaa, bazı insanlara
güvenmeyeceksin!” demesi…
Soyması!..
X
Berbat sahneler,
berbat!
İki çocuk babası Merhum Taksici’ye mi yanarsın, “Ne hallere
geldiğimize” mi?
x
Taksicinin katili sapkın gencin geçmişteki paylaşımları, PKK
terör örgütünü desteklediğini, Türklere hakaretler ettiğini gösteriyor,
izlemişsinizdir!..
Ne yazık ki, terör örgütlerinin etkisi altında kalan
azımsanamayacak sayıda gencimiz var.
Onlardan bazıları bizlere hakaretler ediyor, terör örgütünün arka plânını ortaya
koyduğumuz için…
Onbinlerce vatan evlâdının katili, taşeron terör örgütünü
savunuyorlar ya da türlü türlü kötülükleri…
Bu gençlerden birine, çocukluk yıllarımı geçirdiğim
İstanbul’un Aksaray semtinde rastlamıştım…
Arkadaş sohbetinin ardından, bir yakınımın Fındıkzade’deki
evine doğru yürürken, bir adam, “Dayı!” diye seslenmişti.
x
Dönüp baktım…
Zayıf, gözleri kan
çanağı bir genç.
“Bayan arkadaş lazım mı Dayı!” diyor.
Kan beynime sıçradı.
“Ne diyon lan sen,
pis serseri!” diye üzerine yürüyünce, “Bas
git, hadi!” diye diklendi genç.
“Utanmıyor musun lan böyle
pis işler yapmaya!” diye bağırdım..
Genç, tuttu…
“İş mi var çalışacak, keyfimizden durmuyoruz
buralarda, dilenelim mi!” yollu karşılıklar verdi!
O genç o kadar da belâlı biri değildi galiba, öyle olsaydı,
hak ettiği hakaretime başka türlü karşılık vermeye teşebbüs edebilirdi.
Olayı anlattığım arkadaşlarım, “Neyine
lâzım abi, duymazdan gel, yoluna devam et! Oradan seni bıçaklasa, kime ne
diyeceksin!” derken, haklılardı.
Ne bileyim, böyle durumlar olduğunda sesimi kesemiyorum.
Başımı öne eğip yürüyemiyorum.
Yanlış olan benim yaptığım, iyisi mi, hele bu devirde, “İte bulaşacağına çalıdan dolaş”!
Ne var ki, bu gittikçe daha az mümkün hale geliyor.
Bir yakınım, tek başına kullandığı arabanın önüne kıran araçtaki
üç kişinin saldırısına uğramış.
Yakınım epeyce “DAN” karakuşak sporcu olduğu için, ilk
saldırıları savuşturmuş ama, epeyce de darbe almış.
Biri bıçak çekmiş hatta!..
x
“Ne olduğun anlamadım, birden önüme kırdılar, yol mu
vermemişim, ne yapmışım, hiç farkında değilim!” diyor yakınım.
Acayip haller var; bazı semtlerde, evlerin ortasında, onca
kişinin gelip geçtiği yerlerde dirift çeken gençler ortalığı savaş alanına
çeviriyorlar.
Bir keresinde, başımı camdan uzatıp bağırdım…
“Aman haaa” dedi hane
halkı,
“Bunlar çok
tehlikeli. Sen gidersin, bizim başımıza
musallat olurlar! Duymazdan geliyoruz. Şikâyet etsek ne olacak, ertesi gün yine
buradalar!”
X
Musallat olmak ne demek?
Ne yaparlar?
Her şeyi yapabilirler…
“Yapanın yaptığı yanına kâr kalıyor!” durumları malûm..
Polis memurları ile konuşuyoruz bazen;
“Bir saldırganı alıyor, gerekli işlemleri yapıyoruz… Bizim
yapabileceğimiz bu kadar… Sonra bakıyoruz, herif karşımızda!” diyorlar…
Kanunlar yetersiz.
Cezalar caydırıcı değil.
İzleyen bir okuyucumun aktarımı:
“Adam suç makinesi, ama bir şekilde dışarıda dolaşıyor!”
diye feryat ediyormuş gündüz kuşağı kadın programcılarından biri.
Caydırıcı cezalar lâzım, mutlaka lâzım.
Hiyerarşinin en üstünde de idam cezası!..
Sizce …
Bu şartlarda gelmeli
mi, gelmemeli mi?
GÜVENSİZ SOKAKLAR!
Güvenli Sokaklar Platformu
diye bir organizasyon varmış…
Başıboş köpeklerin saldırılarından yılmışların sesiymiş..,
Ne yazık ki, sıkıntı başıboş köpeklerin saldırılarından
ibaret değil.
Onları “bakımevlerinde” toplar, bir bölümünü de
sahiplendirirsiniz epeyce zaman geçse de..
Ya iki ayaklı olanlarını ne yapacaksınız?
Sokaklar maalesef artık güvenli değil, anneler babalar da
kolay kolay bırakmıyorlar çocuklarını sokaklara..
Çocukken günde elli
oyun kurduğumuz o güzelim sokaklarımızdan çok azı kaldı artık!
X
Şiddet kol geziyor…
Çare ne?
Temelden eğitim.
Anne rahmine düşmeden hatta, aile eğitimi.
Aile, okul, medya işbirliği…
Olur mu?
Yok…
Bu şartlarda olmaz.
Medya kısmını çok iyi bildiğim için oradan misaller vereyim:
Her gün, “yerli dizi” etiketi altında neler neler
yapıldığını biliyorum.
Müslümanlar karalanıyor, İslam kötüleniyor…
Değerler aşındırılıyor.
Anadolu Medeniyeti’nin kadim değerleriyle dalga geçiliyor.
Mafyatik tipler kahramanlaştırılıyor, çocuklara rol model
olarak sunuluyor!..
İsraf gırla, boğaza karşı mekanlarda viskiler
tokuşturuluyor, “akrabalar” arasında ne çirkin ilişkiler, ne pislik işler!..
Bir de “Mutlaka boşanmalısınız!” telkini, hem bu türden
dizilerde, hem de bazı sabah
programlarında…
Organize işler mi bunlar?
İnancımızda bulunmuyor da, hadi soralım:
“Tesadüf” mü?
Kimileri, sırf
“izleniyor da ondan, para için yapılıyor bu işler!” diyor.
Organize değilse de, sırf para içinse, bu da çok kötü!
Şiddet, vandalizm, sapkınlık propagandasına izin mi verilir?
Bu milletin mukaddesâtına saldırılara, toplumun zeminin oyulmasına göz mü yumulur!
Bir alandan baktığımda bu iş olmaz diyorum.
Okullara baktığımda da…
Öğretmenleri dinliyorsun, bin ah, velileri dinliyorsun on
bin ah!
Vah ki, vah!..
x
Gençlerimizin çoğu temiz, çoğu edepli…
Ancak, son zamanlarda gördüğüm, olumsuz misallerin sayısı
hızla artıyor.
Bu durumdan öncelikle bizler sorumluyuz.
Çocuklarımız ileride iyi para kazansınlar diye ince ince
plânlar yapıyor, her türlü “fedakârlıkta” bulunuyoruz ama değerler eğitimini
pek önemsemiyoruz.
Hele işin içine sosyal medyanın da girdiği böylesine zorlu
bir çağda; iyi anneler, iyi babalar, iyi nineler, iyi dedeler olabilmenin
çarelerini aramıyoruz.
İmkânımız var ise, hatta yok ise bile, çocukların her
istediklerini yapmaları, her istediklerini kolayca satın almaları, her şeye
kolay sahip olmaları için ne gerekiyorsa yapıyoruz!..
Bebekleri susturmanın yolunu da çok iyi keşfetmişiz,
ellerine birer tablet, birer cep telefonu…
İzlesinler ve sussunlar!..
X
Anne babalı büyüyenler bir derece…
Boşanmalar hızla artıyor ya, anne ya da babadan ayrı büyümek
zorunda kalanların sayısı da hızla artıyor demektir.
Bu çok kötü bir durum; anne ya da babadan biri yoksa,
uzaktaysa, hele hele yaşadığı halde uzaktaysa, kalbin rahat etmez.
Hele hele, kopuşların sebebi, “aldatma, zulmetme” ise,
çocukta nefret duyguları gelişir!..
E, televizyonlar, sosyal medya, hatta okul, bu duyguları
beslerse…
İnsanın tutunabileceği bir ailesi, değeri…
Yaslanabileceği hassasiyetleri yoksa…
Kolayca av olur birilerine!..
X
Ben, annesiz babasız büyümüş bir insanım.
Uzun yıllar boyunca birçok tehlikeyle karşı karşıya kaldım.
Beni koruyan…
Ne oldu?
O yıllardaki saf, masum dualarım.
Dini eğitim almamıştım.
Ailem de yoktu ama, bir şey vardı.
Mahallede, “Doğrusu budur!” diyen esnaflar, teyzeler,
amcalar…
Onlar vardı.
Dua ettim ve duanın beni koruyacağına bütün kalbimle
inandım.
X
Şimdilerde, “dua” ile dalga geçen çok.
Geçenlerde bir dizide denk geldim, “Nazara karşı dua edelim”
deyince örtülü olanı…
Karşıdaki “çağdaş” denilen kadın…
“Böyle şeylere
inanmayın, aklınızı kullanın!” gibisinden bir şeyler söylüyordu.
x
Aklı inancın karşısına koyan bir zihniyet dünyası ve
telkinler!..
Okullarda da benzeri şeyler söyleniyor çoğu vakit.
Dua etmeyenler ile çocukları için ettikleri dualardan aslan
payını “bol para ve itibar getirecek bir iş”e ayıranlar…
Ailesiz, ya da aileli olduğu halde aslında ailesiz nice
genç!..
X
Ve bizim beka meselemiz!