Merhamet Hissi
Toplumda merhamet hissi zayıflıyorsa, şiddet eğilimi artıyorsa sebeplerini araştırıp çözüm bulmak gerek. Bazı dizilerin çocuklara ve gençlere şiddet ve öfke aşıladığını artık herkes kabul ediyor. Bu dizilerde sürekli olarak insan öldürülüyor. Peki bu dizilere mahkum muyuz, önlem alınamaz mı? Veya dizi yapımcılarına farklı konular telkin edilemez mi? Bizim merhamet dünyamızı anlatan ne güzel romanlar ve hikâyeler var hâlbuki! Bunlar çok güzel bir şekilde dizi hâline getirilebilir. Meslela tam 20 yıl önce vefat eden Abbas Sayar’ın Yılkı Atı iyi bir örnektir. Yaşlandığı için ölüme terkedilen bir atın ibretlik hikâyesidir.
Herkese tavsiye ediyorum. 70’li yıllarda henüz televizyonumuz siyah beyaz iken bu roman dizi yapılmıştı. Yılkı Atı’nı Ünal Küpeli ve Hüseyin Karakaş çekmişti.
Gazeteci, romancı, hikâyeci, şair ve ressam Abbas Sayar 1923’te Yozgat’ta doğdu ve 12 Ağustos 1999 tarihinde vefat etti. Mezarı, Yozgat’tadır. Çeşitli ödüller verilen eserlerini Ötüken Neşriyat yayınlıyor. Başlıcaları: Yıkı Atı, Çelo, Can Şenliği, Dik Bayır, Yorganımı Sıkı Sar, Tarlabaşı Salkım Saçak, Anılarda Yumak Yumak, El Eli Yur El de Yüzü, Boşluğa Takılan Ses, Noktalar.
Bazen insanlar garip hâllere giriyor, tuhaf davranışlar sergiliyor. Abbas Sayar’ın kitaplarını 1980’den önce sol bir yayınevi yayınlıyordu. O zaman muhafazakârlar Abbas Sayar’ı okumadılar. 12 Eylül Darbesi’nden sonra ise yazarın eserlerini Ötüken Neşriyat basmaya başlayınca da bu sefer sol kesim mesafeli durdu, okumadı. Hâlbuki Sayar, sola veya sağa değil insana yazmıştı kitaplarını. Hatta yeryüzündeki herkese hitap eden temalar var eserlerinde.
Yıllar önce merhum şairimiz Abdurrahim Balcıoğlu ile Abbas Sayar’ı konuşmuştuk. Bana şu ilginç hatırasını anlatmıştı: “Bir gün Fethi Gemuhluoğlu ile sohbet ederken birden Abbas Sayar’ı övmeye başladı. ‘Ağabey o adam Komünist değil mi?’ diye sordum. Bunun üzerine Gemuhluoğlu: ‘Ne komünisti Abdurrahim! O adam hâzâ derviştir.’ diye cevap verdi. O günden sonra Abbas Sayar’ı sevdim.”
Abbas Sayar, uzun yıllar belirli bir ideolojinin mensupları tarafından kucaklanarak değil kuşatılarak okundu. Hâlbuki o, romanlarında ve şiirlerinde insanımızın derdini anlatıyordu. Orta Anadolu’nun sesi ve nefesi oluyor, toprakla uğraşan, tabiatla boğuşan ve zorluklara direnen güçlü, yiğit halkımızın destanını yazıyordu. Yılkı Atı’nda, Çelo’da, Can Şenliği’nde ve diğer eserlerinde bu insan dramı var. 2002 yılında Prof. Dr. Ahmed Güner Sayar ile babası hakkında mülakat yapmıştım. Sayar, babasının bir “Fatih-Beyoğlu çatışması” yaşadığını belirterek, “Ruhen serazat ve serapa idi. Sınırsızlığa koştu.” demişti. Babasının çalışma sistemini sorduğumda ise şu karşılığı almıştım: “Çok rahat yazardı. Şiire olan hâkimiyetinin verdiği doğallıkla yazarken hırçınlaşması diye bir şeyin sözkonusu olduğunu zannetmiyorum. Anadolu’da pınarlar vardır. Yaz kış akar. Babam da öyleydi. Şiir olsun, roman olsun, hikâye olsun, gazete yazıları olsun. Herhangi bir kesintiye uğramadan bu hâl uzun yıllar devam etmiştir. Dolayısıyla çok yazmıştır. Fakat yukarda da ifade ettiğim onun serapa ve serazat yaşantısı bilhassa şiir vadisinde yazdıklarının çoğunun kaybolmasına ya da bazı ellerde özel arşivlere girmesine sebebiyet vermiştir.
Çok rahat yazdığını söylemiştim. Mesela Yılkı Atı’nı 1954 senesinde akşamları bir iki saat çalışmak kaydıyla birkaç günde tamamlamıştır. Yazdıklarının temizi ve müsveddesi aynıdır.” İlk şiirlerinden birisi Yunus Emre’ye dair. Hazreti Mevlâna’ya ise şu mısraları ithaf etmiştir: “Denizinde köpük olsam / Yunsam mestane mestane / Hak Hak diyen dallarına / Konsam mestane mestane” Yozgat halk dilini çok iyi bilen “Ben sılasız bir keremim / Acem benim Aslı’m var mı? / Yol yordam bilmez giderim / Acem benim Aslı’m var mı?” gibi ustaca söyleyişleri olan Abbas Sayar’ın vefatından sonra Ahmed Güner Hoca bir monografiye başlamış ama 25 sayfa yazıp bırakmamış, bence devam etmeli. Zira yazarımızı en doğru şekilde oğlu anlatabilir. Akademik çalışmalar yine yapılsın. Ama biz kıymetli biyografileri olan Ahmed Güner Hocadan bir kitap bekliyoruz. Yazarımızın Bozok ve Bozlak gazetelerindeki yazılarından seçmeler yapılabilir. Böylece bir ‘Abbas Sayar rüzgârı’ estirilebilir. Bâbıâli Enderun Sohbetleri’nde inşallah yarın Abbas Sayar’ı yâd edeceğiz. Meraklı okuyucular davetlidir. Yazarımızı rahmetle anarken onun kaleme aldığı ve “Hazreti Muhammed’e” adını verdiği şiirinden bir kaç mısraı paylaşmak istiyorum: “Huzuruna geldim kara / Medet senden ya Muhammed / Günahkâr aciz kullara / Medet senden ya Muhammed / ... / Bize yol gösteren sensin / Hak kitabın deren sensin / Her an yâri gören sensin / Medet senden ya Muhammed”