Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.80
Gram Altın
2435.46
BIST 100
9716.95
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

20 Aralık 2016

Merhamet çarmıhta

Yıl sonuna yaklaştık. Öteki dünyanın takviminde Christ's Mass ve Yılbaşı kutlamaları var. Uzaktan savaştıkları için ülkeleri sorunsuz. Kutlamalar için yeterince güvenli. Canımız daima yakıldığı halde, ötekine olan hürmet ilkemizden onların değerlerine, takvimine saygıyı yitirmedik.

Aynı manevi kökün arka arkaya uzanan dalları olarak, onların peygamberi bizim de peygamberimiz. Fakat bizim peygamberimiz onların peygamberi değil.

Yahya as mayasız ekmek bayramı olan Fısıh'ta, yani Nisan ortalarında doğdu ise, İsa as ile Yahya as'ın aralarının yaklaşık altı ay olduğu verisine göre İsa as'ın kış başlangıcında, hatta daha önce doğmuş olması gerekir. Hz. İsa'nın doğumuyla ilgili olarak, alışılageldiği gibi kış ortası, kar, kızak, şömine, baca gibi unsurlar yerine, henüz olgunlaşmamış ve süre gelen bir yazdan henüz dönmüş bir kış, daha çok sonbahara dair unsurlar, mesela su damlalarıyla düşme yarışı oynayan yapraklar, sarı, turuncu, kızılıyla hazan entarisini sırtına geçirmeye çalışan bir toprak akla düşebilir. Belki bir yaprak yağmuru sırasında düştü annesinden Hz. İsa dünyaya...Kim bilir.

Neden kış ortasında kutlandığına gelince; bir kaç önemli gün birbirine anlam, zaman yakınlığı veya başka nedenlerle birleştiriliyor olmalı. Almanca "kutsal gece", İngilizce "Christ's mass" (Mesih'in ayini) olan "Christmass" ve "Fransızca "haber" anlamını taşıyan "nowell"den gelen Noel, Noel/Yeni Güneş anlamında, başlangıçları temsil eden ve 1 Ocak'a tekabül eden çok eski bir Roma geleneği. Miladi takvimin kabulüyle eski, yeni gelenekler ortak bir kültürde birleştirilmiş olmalı.

Buraya kadar tamam. Fakat şu "yeryüzü beşiği" İsa as'ın doğumu için hiç uygun değil. Ateşten kundağa doğuyor bir Peygamber. Bir çocuğu dünyaya geleceğinde olağanüstü hazırlık kültürü olan, Hz. İsa'nın doğumu için dünyayı böyle mi hazırlar? Hüzünle yutkunulan bir müjde bu. Hz. Meryem'in sancısı çok büyük. Anneanne Hanne'nin de...Demek ki doğumu da, ölümü de sırlı olan İsa as boş yere gök çekimine tabi kılınmadı. Tarihten de günden de biliyoruz ki; yer onu çekemiyor. Değerlerini kaldıramıyor, taşımıyor. Her öğüdü öldürülüyor. Birileri onu hakikatte hiç sevmiyor. Söylemini daha beşikteyken boğmak istiyor. Belli ki onu yine gök alacak. Belli ki bu güvensiz beşiğe vermeyecek...

Masum değerler doğu ile batı arasında, dünyanın iki ucunda çarmıhta. Merhamet çarmıhta! Adaletin çilesi bitmiyor. Pek azı istisna dünya milletleri bu suç üstünde. Kurtarmaya koşan, mesih rolünü üstlenen ülkemin sırtına hançer saplanıyor Ankara'da, Gaziantep'te, İstanbul'da, Kayseri'de, her yerde.

Çarmıhın başında yeniden ölümü kutlanıyor sanki İsa as'ın, doğum adı altında...Batılı ve doğulu zalimler hiç olmadığı kadar gergin. Her annenin elinde üç beş çocuk itilip kakılıyor ölüme. Esaretten özgürlüğe taşınıyorken hem de. Özgürlük onun ayağına gitmiyorken... Bir kedi bile sürgün, bir kuş bile muhacir olmuş. Allah'ın kuşu kafesinde dahi rahat değil orada.

Şu çarmıh... Mucidinin gerginliğinden başka nedir ki?

Asıl ben kadın başına" -dünyaya meydan okuyacak çocuklar büyütmekle kalmayan, artık bizzat kendisi dünyaya meydan okuyacak olan şefkatin, zarafetin- bitmeyen çilesini düşünüyorum. Hala taşlanıyor, incitiliyor Meryem. Barışta da savaşta da mütecavizlik bitmiyor. Ya anneanne Hanne? İffetin annesi, tebessüm ve barışın anneannesi. Kabındaki adanmışlığı özgürce doğurmak istemiyor olmalı. Bu yalnızca savaşa ayrılan, ateşler içinde yanan dünyaya...