Merhaba
Bugün çok heyecanlıyım. Yazılarımı artık buradan sizlerle paylaşmak inanın mutluluk verici. Milat ailesine bu imkânı sundukları için müteşekkirim. Bana ayrılan köşede zaman zaman iç siyasete dair meseleleri, dış politik gelişmeleri ve bunlara dair olası senaryoları masaya yatırmaya çalışacağım. Tabi bunun yanı sıra eleştirilerim de olacak…
Sözüme Kulak Verin;
İlk olarak 23 Haziran’da seçilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. İmamoğlu ile başlamak istiyorum. Çünkü destekleyin veya desteklemeyin, sonuçta seçilmiş bir Belediye Başkanı kendisi. Fakat seçim öncesi kucaklayıcı ve pozitif yaklaşımlarıyla taraftar toplayan Sn. Belediye Başkanı, son bir aydır uygulamalarıyla gündemde.
Mesela 31 Mart’tan sonra ekranlara çıkarak, “İstanbul’un bir dakika bile kaybedecek vakti yok” diyen Sn. Belediye Başkanı’nın, tatil konusunu zaten biliyorsunuz. Tamam, kendisi çok yorgun olabilir. Hatta tatil yapmaya hakkı da vardır… Ama bu söylemlerinden sonra tatile çıkması, kendi seçmeninden dahi düşük not aldı… Sn. Başkanın seçimlerden önce ilkokul talebelerine ücretsiz servis ve düşük toplu taşıma vadi yerine, toplu taşıma ücretlerine zam yapması ise tam bir hayal kırıklığı. Danışmanının “bu Ekrem Beyin vaadi değil” diyerek, CHP’nin yerel seçim kampanya sorumlusunu işaret etmesi de tirajı komik.
Sn. Belediye Başkanı’nın “kim olursa olsun işten çıkarılmayacak” sözüne istinaden, işten çıkarılan yüzlerce çalışanı sorarsanız sürecin en üzücü tarafı. Çıkarılan işçilerin çoğu, seçim üzeri alınanlar olabilir. Hatta rakip partinin siyasi yatırımı olarak işe başlamışta olabilirler belki. Gel gelelim ortada sözüne itibar etmemizi telkin eden, kucaklaşmadan, kardeşlikten, sevgiden, kul hakkından bahseden bir Belediye Başkanı varsa, ne olursa olsun bu tür şeylerin yaşanması gerçekten herkes için üzücü. Sonuçta ekmeğinde olan garibanların, ailelerinin, çocuklarının ne suçu var ki?
Sn. Belediye Başkanı’nın ülke gündemine oturan, sosyal olaylara eğilmesi de tıpkı diğerleri gibi oldukça ilginç… Tabi ki her vatandaşın olduğu gibi Sn. Belediye Başkanı’nın da, gelişen hadiselere değin bir takım düşünceleri olacaktır. Fakat bunu sanki bir parti lideri edasıyla yapması, siyasetten yorulan İstanbulluların pek hoşuna gittiği söylenemez. Oysa Sn. Belediye Başkan ikna kabiliyeti, söylemleri ve tarafsızlık iddialarıyla, İstanbullulukların teveccühünü kazanmış bir siyasetçiydi. Peki, Kayyım atanan belediyelere destek vermek için Diyarbakır’a giden Sn. Belediye Başkanı’nın, 4 gün Diyarbakır HDP il binasının önünde nöbet tutarak oğluna kavuşan Harice Akar’ı ziyaret etmemesi sizce nasıl yorumlanır…
***
Biraz Saygı;
Ömür Gedik Hanımefendinin sosyal medyada yaptığı paylaşımdan sonra linç edilmesi, geçen haftanın en’leri arasında yer aldı. Yaşananları tekrar etmek gerekirse; her şey Ömür hanımın mikro şortlu bir bayan fotoğrafının altına, “AVM’lerde böyle gezilmez. Düğünde uzun elbise giyilir, cenazede siyah, konferansta takım elbise, plajda bikini vs. Bu saydıklarım özgürlük kısıtlama ya da hayata müdahale değil, görgüdür. Anlayanlar anlamayanlarla anlatsın” ifadeleriyle başladı.
Sonrası ise malum… Toplum mühendisleri, fikir özgürlüğünü savunan değme çağdaşlar ve sözde kadın haklarını savunucularının linçine maruz kaldı. Hem de ne linç… Bir bayana ağza alınmayacak hakaretler havada uçuştu. Niyeydi bu hınç inanın anlamak mümkün değil. Demek ki birileri, sadece kendisi gibi düşünenlere saygı duyuyordu. Bunu da böylece tecrübe etmiş olduk bir kes daha.
Allah’tan bu eleştiriyi, tesettürlü bir bayan sanatçı yapmadı. Yoksa ne geçmişi kalırdı, ne de geleceği… Sosyal medya hesaplarından atılacak “Vatan elden gidiyor” mesajlarını ise saymıyorum... Ne de olsa binlerce trol hesaptan atıp tutmak kolay... Milletin huzurunu kaçırmak da geçer akçe…
Yazımı Atatürk’ün şu unutulmaz sözleriyle noktalıyorum: "Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir."