Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.81
Gram Altın
2975.63
BIST 100
9724.97
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
19 Aralık 2020

Merdümgiriz

Merdümgiriz kelimesi ile ikinci kez karşılaşmam Amâk i Hayal adlı romanın senaryo uyarlaması esnasında olmuştu. İnsandan kaçan. Ya da insan kaçağı olmak. Yabani. Son söyleyişle asosyal.

Misanthrope kelimesi de kullanımda kimi çevrelerde. İnsan olmayan anlamı olabilirse de bu kelimenin içinde geçmiş yaşanmışlıklardan edinilmiş veya kim bilir bir epigenetik sebebe de yaslanabilen insan nefreti var. Haklı ya da haksız bilemeyeceğimiz bir derin karanlık bu. Her ne olursa olsun kişisel kader yürüyüşünün mahremiyetinde… Ancak o yalnızlığa izin verilen nadirin anlayabileceği bir şey.

Ol kadar nefreti var gönlümün insandan kim

Aksim adem deyu mi'rata nigah eyleyemem, diyen Nabi miydi?...

Kimi merdümgirizliğin geçmişi A sosyallikten kaynaklanıyor. Yani bir numaralı, birinci dereceden sosyallik ve kalabalığın yıllarca onu çok yormuş olması ve sonunda firarı.

Kimilerinde ise tamamıyla bir kaçaklık değil söz konusu olan. Yalnızca çok yakınlara kaçmak ve saklanmak şeklinde gerçekleşiyor. Bu durumda ömrü ve kalbi için gerekli gördüğü çok yakın muhabbet duyduğu sayılı kişinin ötesindeki herkesin yabanisi oluyor o kişi. Genellikle huzurlu olanlar bu seçenekte olanlardan çıkıyor. Görece bir durum tabii ki. Her kalbin niteliğine göre yeter sayıda dengini buluşu e sonrasında kapısını sürgüleyerek ancak kuvvetli çalındığında temkinle açması bu işin tabiatı galiba.

Fakat hep kalbinin içinde olanların aksine hep kalbinin dışında yaşayan, kendi kalbine hiç girmeyen sokakçılar da var. Var işte…

İş, güç veya diğer pek çok zorunlu sebeplerle yolumuzun kesiştiği insanları saymıyorum bile. Çoğu sayı olarak kaldıkları için.

Bir de tam anlamıyla merdümgiriz olanlar var. Tam kaçak. İnsana muhakkak derin bir hikaye taşıdıkları düşüncesini verenler. Ağır bir yaşanmışlık olduğu için durağan, görünürde tek düze ama derin, indikçe inilen bir mahzen uçurumuna açılacağını hissettiğimiz ruhlar…

Gerçekte böyle insanlar var ve hep olacak. Acaba onları kaçıran ve kendilerine saklanmaya iten şey nedir, diye düşünmeden edemiyor insan. İhtimal ki büyük bir incinme var geride. Büyük çarpışma ve agir yaralanma. Derken insan sevmeme. İnsandan korkma. Bir ilerisi insanların kendisinden korkmasını sağlama.

Yine de boşboğazlık yapmak istemez kalem. Affını diler.

İnsan nereye kaçıyor? Kaçmak için bir ormana ve hakikaten fiziksel bir uzaklığa, kilometreye ihtiyaç yok. Aynı apartmanda, aynı evde, aynı sokakta bile bunu yapabilir bir insan. Mesafesini tavırlarıyla koyar. Ve pek yakın olunduğu halde pekâlâ çok uzak yaşar. Bu sıcakkanlı, samimi ve yerinde duramayan, kaynayanlar için zor, yapısı böyle olmayan için kolay bir yaşam biçimi olabilir.

İnsanın en çok sanala kaçtığını görüyoruz. Ne var ki kaçtığına yakalanmak gibi bir şeydi bu. Kaçtığının istediği kadarına yakalanmak... Burada bir şey açığa çıkıyor. İnsan gerçekteki ilişkilerde emek vermek zorundadır. Sanal ilişkiler ise emeği zorunlu kılmıyor. Belki de insan emekten kaçıyordur. Bir başka insana emek vermekten…

İnsandan kitaplara kaçtıklarını söyleyenler çoğunlukta. Kitapları insanlar yazdı halbuki. Yani dolaylı olarak yine bir insanla sayfalar, satırlar üzerinden yakınlık kuruluyor. Üstelik hayatı iyileştirmek değil midir genel anlamda kitabın varlık nedeni? İnsan yine kaçaklığını süslüyor ve daha emeksiz ve bencil bir hayatı kurnazca kamufle mi ediyor, bilmiyorum. Anti sosyal veya kişilik bozukluğu filan şeklinde yargılamaya benzer tanılar koymak mümkün görünmüyor. Haddimiz değil. Ruhu anlamaya çalışacağım derken, insanı bir takım ruhsal hastalık tanıları ile kategorize edip damgalayanlardan saklı, bizi anlamaya çalışıyorum. Bizi…

Özellikle sanalda başta olmak üzere, kahve, kitap, insan üçlüsü, "Bak yalnızlıktan kendimi kitaplara verdim, çok ta fena okuyorum, hatırımı da kahve alıyor.” Cümlelerini bağırıyor.

Sevgisizlik ve yabancılaşma sürecimizde insanın insana karşı koz olarak kullan(ıl)dığına bozulan sadece kitaplar ve kahve değil. Fincan da üzülüyor buna... Hatır da.

Hayvana kaçanlar da var. İnsanla yüz göz olacak kadar harika bir aleme. Fakat üzgünüz. Sahipsiz insan daha çok, sahipsiz hayvandan... Hem abartılmış ve yırtıcı hale gelmiş bir hayvan sevgisi türü var ki hepimizi incitiyor. İnsan sevgisizliğine karşı koz olarak kullanılıyor olabilir. İnsansızlığa misilleme gibi. Kahır gibi duruyor.

Çok şey söylenmiş, söylenecektir bu mevzuda. Devamı gelsin diyenler…