Menfaatine mürit olanlar, saadetinizi çalmasın…
‘Beyhude şeylerden el çekenler felaha erdiler’ diye buyurur cenab-ı hak. Düşünmemiz için bize yapılan bu fermanı dikkate almak için daha ne kadar bekleyeceğiz. Düşünüp, varlığın anlam arayışına gönlümüzü ne an çevireceğiz. Materyalizm ve kibir kanseri salgın halini almışken ne an düşünüp kendimize uğrayacağız, kendimize, o öz benliğimize.
‘‘Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir’’ derken, neyi kast ediyor ayeti kerime. Düşünmeye değmez mi. Haftaların gün kadar, ayların haftalar kadar sürdüğü zaman kıskacı, akıp giden nehrin ömrümüzü de içinde sürüklemesiyle bir ilişkisi olabilir mi bu kutsi fermanın. Aslında asıl dünya hayatının ne kadar fani olduğunu ve baki olan hayatın dünya hayatı olmadığını bize okutuyor olabilir mi.
Başka şeyler düşünüyoruz. Çok hızlı yaşadığımızı düşünüp aslında hiç yaşamadığımızı fark edemiyoruz. Hayattan lezzet alamıyor, hayattan alınması gereken lezzetin tanımını bilmiyoruz, dolayısıyla kendi hayatımıza anlam katamıyor, kendi kendimize zulüm ediyoruz.
Kemal Sayar der ki: ‘‘Biri bir eşyamızı alıp götürmek istese onu hemen durdururuz. Ama saatlerimizi günlerimizi çalanlara ses etmeyiz. Ekranlar boş konuşmalar, verimsiz toplantılar. Hayatımızın her anı biricik, çalınmasına izin vermeyelim.’’ Ne kadar doğru bir tespit değil mi. Bir açıklaması olmalı bütün bunların. Ömrümüzü çalıyorlar, aklımızı, tefekkür melekemizi çalıyorlar. Saadetimizi çalıyorlar. Biz göz yumuyoruz. Olan bitenin farkında bile değiliz. Akılsızlıkla itham edilsek, isyan ederiz, lakin durum bu biçim ortadayken, ne kadar akıllı sayılır veyahut aklımızı ne kadar kullanabiliyoruz. Aklı kullanabilmek ve kendi kendimize, kendi hayatımıza sahip çıkmak için önce o aklı keşfetmek lazım. Henüz ömür denen nimet nihayet bulmadan.
Nereye gidiyor insan. Yüce yaradan buyuruyor ya ‘‘Fe eyne tezhebün’’ bu gidiş nereye diye. İnsan haberdar mı kendinden. Beşer, farkında mı bu farkındalığın. “ Beyhude şeylerden el çekmenin’’ zamanı gelmedi mi. Düşünmenin, akletmenin, tefekkür etmenin, bize sunulan baki reçetenin ışığında merhem aramanın zamanı gelmedi mi. Kendine yönelmeli insan. İsraf ettiği ömrünün bir tek lahzasını bile farkında olmadan yaşamamalı insan. Sohbetten keyif almalı, sohbetler muhabbet tütmeli, muhabbet menfaatsiz bir ruhi doygunluktur, bu da samimiyetle ölçülür. Samimiyet kalbidir, yani hasbidir. Aklını kullananların güzergâhıdır bu yolun girizgâhı. Akleden kalbin…
Ömrünüzü, saadetinizi çalmalarına izin vermeyin. Ekranların asparagas seyrine kapılmamalı. Sosyal medyanın ruhsuz boşluklarını tez fark etmeli insan. Menfaatine danışıp da size yaklaşanların, gönlünüzü bulandırmalarına fırsat vermeyin. İmkân vermeyin kendi menfaatine mürit olanlara. Şans tanımayın kokuşmuş menfaatperestlerin kirli hülyalarına.
Önce kendi seyrine çıkıp, kendini keşfetmeli insan. İnsan, tekâmül yolculuğunun bir ferdi olduğu bilinciyle kulak vermeli, gönülden kapı açmalı ebedi lezzetin hazzına…