Memleketini yazmak!
Bizde yazarlar arasında doğup büyüdüğü veya yetiştiği şehirleri yazanların sayısı fena değil. Geçmişte az olsa da bu sayı giderek artıyor. Yazar, kendi yaşadığı memleketini yazmalı bence.
Gönüllerimizde taht kuran şairlerimizden Yahya Kemal’in Üsküp dâüssılası ne güzeldir.
Şehirler medeniyetlerin kalbi, merkezidir. Milletlerin kültürleri şehirlerde soluk alıp verir. Elbette köylerin ve kasabaların da insanların yetişmelerinde büyük tesiri var. Ama şehirlerde insanoğlu yolunu genişletir, etrafını aydınlatır ve melekelerini harekete geçirir. Köy dingin, şehir aksiyonerdir.
Bizde yazarlar arasında doğup büyüdüğü veya yetiştiği şehirleri yazanların sayısı fena değil. Geçmişte az olsa da bu sayı giderek artıyor. Bunu Evliya Çelebi’ye kadar götürebiliriz. Hatta Evliya Çelebi, o meşhur Seyahatnamesi’nde sadece bir şehri değil, pek çok memleketi anlatmış ve günümüze taşımıştır. Klâsik edebiyatımızda seyahatnameler, rûznâmeler (günlükler) ve hatırat, şehir kitaplarının ilk nüvelerini teşkil etmiştir diyebiliriz. Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde ne çok şehir anlatılıyor değil mi? Gezip dolaştığı şehirleri en ince ayrıntılarına kadar ve perde arkalarını da ihmal etmeyerek, zaman zaman da mizaha kaçan bir şekilde tasvir eden sevgili seyyahımız, bize bir değil bir çok şehir monografisi sunuyor aslında.
Şehir Mektupları
Tanzimat’tan sonraki yazarlar arasında Hâce-i Evvel Ahmet Midhat Efendi ve Ahmet Rasim bu vadide öne çıkan yazarlarımız. Ahmet Rasim’in Şehir Mektupları artık klâsik olmuş bir eser olarak kütüphanelerimizi süslüyor. O devrin pek çok müellifi hatıralarında doğdukları yerleri anlatmışlardır. Ancak ‘şehir kitabı’ diyebileceğimiz asıl eser, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’idir. Yazar, burada Ankara, Erzurum, Konya, Bursa ve İstanbul’u anlatır. Tanpınar’la çağdaş diyebileceğimiz Abdülhak Şinasi Hisar, Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba, Osman Cemal Kaygılı da hikâye ve hatıralarında İstanbul’u anlatırlar. Reşat Ekrem Koçu ise bir İstanbul fotoğrafı çıkarır İstanbul Ansiklopedisi’nde.
Aziz Şehirler
Bizim medeniyetimizde şehir kutsaldır, azizdir. İnsanların bulunduğu, barındığı, yerleştiği mukaddes beldelerdir. Bu yüzden ‘Medine’ kelimesi şehir demektir ve kelimenin kökü ‘medeniyet’ten gelmektedir. Biz şehre medeniyetin simgesi gözüyle bakmışız. Şehirlere özge sevdamız bundandır. Şehirler için ne güzel türküler yakılmış biliriz. Ne hikmet yüklü menkıbeler anlatılagelmiş duyarız. Ne esrarengiz hikâyeler yakıştırılmıştır tanığız. Edebiyatımızdan şehirleri çıkarırsanız çok eksilir, kavruk kalır. Âdeta edebiyat, ruhsuz bir bedene yani cesede döner. Kadim şiirimizde ‘ol şar’a varmak’ bir bakıma vuslata ermektir, özlenene ulaşmaktır. Yahya Kemal’in Üsküp dâüssılası ne güzeldir. Özkan Yalçın Yedinci Şehir’den bahsederken Amasya’nın iç güzelliklerini bize fısıldamıyor mu? Mitat Enç, Uzun Çarşının Uluları’nda Gaziantep’i görmeyenlere bile sevdirir, hatta özletir. Mehmet Kâmil Berse, Şehir ve Kültür dergisinde sadece İstanbul’u değil diğer yazarlarla birlikte şehir şehir Anadolu’yu hatta İslam ve Türk coğrafyasını nakışlar. Kâmil Uğurlu Karaman, Konya, Kahramanmaraş ve Eskişehir şehrengizlerine âdeta ruhunu katıyor.
İstanbul’u yazanlar
İstanbul’u kimler neler yazmadı ki? Süheyl Ünver’den Reşat Ekrem Koçu’ya, Abdülhak Şinasi Hisar’dan Ziya Osman Saba’ya... Bir çok tarihçi, kültür adamı, sanatkâr, şair ve yazar, İstanbul sevdasını harflere aktardı, nakışlara yansıttı ve bu kutlu, müjdelenmiş şehre medhiyeler kaleme aldı.
Edebiyatımızda tema olarak şehir kitapları son yıllarda dikkat çekici bir şekilde öne çıkıyor. Eski yazarların şehir kitapları ilgi gördüğü gibi yeni yazarlar da bu alana yakınlık duymakta, doğup büyüdükleri şehirleri hatıralar eşliğinde kaleme almaklar. İlk başlarda yazılar hâlinde ortaya çıkan bu metinler, ardından kitaplaşıyor. Bu da şüphesiz ki şehir edebiyatımızın kökleşmesine, zenginleşmesine ve yayılmasına yol açıyor.
Güzelim şehirlerimizi yeniden keşfediyoruz
Aslen Sivaslı olan rahmetli Özkan Yalçın, ömrünü geçirdiği ve bir bakıma ruhunu kattığı Yedinci Şehir’de Amasya’yı anlatır.
Evet hakikaten şehirlerimizi âdeta yeniden keşfetmeye başladık. Bunu sinema alanında bilhassa görüyoruz. Son yıllardan dizilerin büyük bir çoğunluğu Mardin, Şanlıurfa ve Diyarbakır gibi tarihî şehirlerçekiliyor. Yeşilçam’ın ilk döneminde ise İstanbul merkezlidir bu yapımlar. Bugün mazideki İstanbul’u özlediğimizde nasıl eski filmleri seyrediyorsak gelecekte de bu tür şehir sahnelerini özlediğimizde belki de bugün çekilen dizileri yeniden izleyeceğiz. En azından şehir ayrıntılarını görebilmek için. Beş Şehir meşhur ve üzerinde çok duruldu. Ama Özkan Yalçın’ın kaleme aldığı Yedinci Şehir de, bize şehzadeler şehri Amasya’nın cümle güzelliklerini, zarafetini ve ihtişamını anlatıyor. Aslen Sivaslı olan rahmetli Özkan Yalçın, ömrünü geçirdiği ve bir bakıma ruhunu kattığı bu en çok sevilen eserinde, son dört bin yılı hatırlanan şehrin, beldeye can katan Yeşilırmak nehrinin içli, kırık ve hüzünlü hikâyesini dile getirir. Yer yer sohbet, bazen de deneme tadında okunan eser, okuyucuda Amasya’yı görme iştiyakı uyandırır.
Uzun Çarşı’nın uluları
Doğduğumuz yeri vefa borcumuz var
Milat yazarlarından Eyüp Azlal (solda) ve Süleyman Karakuluk (sağda) kendi memleketleri Şanlıurfave Denizli’yi yazmalılar.
Milat Yazarı Sabri Gülten’in Sivas’ı yazacağı eserini merakla bekliyoruz.
Geçenlerde yazarımız Abdülkadir İkbal’in Mazideki Suruç kitabını okuduktan sonra şunu hissettim. Yazarlarımızın çoğu ne yazık ki doğup büyüdükleri iklimleri yazmıyorlar. Aynen hatıra yazmadıkları gibi. Bunun üzerine yakından tanıdığım, dostluğum olan yazarlara memleketlerini yazıp yazmadıklarını sormaya başladım. İlk olarak Eyyüp Azlal’dan bir Şanlıurfa kitabı istedim. Hazırlamaya başladı. Abdülkadir İkbal ağabeyimiz inşallah Suruç’tan sonra Urfa’yı yazacak. Mehmet Can, Tillo’da ilim tahsili yaptı. Memleketini elbette yazmalı. Serdar Arseven’in geçen yazısında “İstanbul, Aksaray’da güzelim bir eser, Vâlide Camii... Küçükken avlusunda oynardık, oradan iyi malzeme çıkardı, en kıymetli gazoz kapakları o civardı bulunurdu, çocukluğumuzu yaşardık oralarda.” satırlarını heyecanla okudum. Öyleyse ondan da bir İstanbul kitabı beklemek hakkımız. Mustafa Kutlu’yu hepimiz çok severiz. Ama münhasıran Erzincan’ı anlattığı bir kitabını hatırlamıyorum. Aynı şehir doğumlu olan Nurettin Taşkesen, dedesini Esaret 1916’da anlattı. Eyüp Güzel Siirt’i, Şerif Aydemir Ağın’ı yazmalı meselâ. Bestami Yazgan Osmaniye’yi, Yusuf Dursun Yozgat’ı kaleme almalı. Muammer Erkul’un niçin Velimeşe veya Paşabahçe’sini okumayalım? Özcan Ünlü’dan Ordu’yu, Ekrem Kaftan’dan Denizli’yi tanımak güzel olur. Kaftan’ın yanısıra Gürbüz Azak, Durali Yılmaz ve Süleyman Karalluk da Denizli’yi yazmalılar. Muhsin Karabay Aydın’ı, Sabri Gültekin Sivas’ı, Nazım Payam Elazığ’ı, Mehmet Şevket Eygi Ereğli’yi veya İstanbul’u, hikâyeci Ali Haydar Haksal ve şair Nuretin Durman Bingöl’ü yazmalılar. Bu liste böyle uzayıp gider.
Allah tarafından kendilerine yazma kabiliyeti verilmiş bütün yazarlarımız ve şairlerimiz, doğup büyüdükleri şehirleri, ilçe, kasaba ve köyleri anlatmalılar, yazmalılar. Bu onlar için bir vefa borcu ve görev olduğu kadar yeni nesillere de büyük bir teşvik ve moral kaynağı olacaktır.