Memleketim
Memleket ne kadar güzel ve anlamlı bir kelime? Her harfi kulağa hoş gelen ve gönüllere işleyen kutlu kavram. Eskiden bu büyülü, sermest güzelini, vatan ve yurt anlamında da kullanmışlar. Şiirler yazılmış adına, türküler/destanlar yakılmış. Şehirlerimize ad olmuş. Sılayı hatırlatmış hepimize.
Memleket
yani vatan, nakış nakış yüreklere işlenmiş, sonradan cephe cephe bileklere
kazınmış. “Hubbu’l vatan minel iman!” buyurmuş Yüce Peygamberimiz. Dertli arkadaşlarımız,
bunu “Türkiye Sevdası Vatandandır.” şeklinde sarıp sarmalamış ve içimize
nakşetmişler. Osman Atillâ’nın Memleket
Şiirleri Antolojisi’ni okuyorum. Benden iki yaş büyük bu kıymetli güldestenin
sayfalarını çevirirken mavi derinliklere dalıyor, engin, hür ufuklara açılıyorum.
Otobüs
veya trenlerle yapılan seyahatlerin en iyi tarafı, memleket kokusunu bütün
haşmetiyle içimize çekmek. Sıla-i rahim boşuna tavsiye edilmemiştir elbette. İnsan
evini/ yurdunu, taşını/toprağını özler. Yakınlarına hasret kalmıştır. Onlarla
selamlaşmalı, kucaklaşmalı. Biz de böyle bir özlemle kalkıp memleketimize
gittik. Hastalarımızı görüp nüfusumuzu bereketlendiren kabristanlarımızı
ziyaret ettik. Şeyh Musa ummanına açıldık ilkin, “Fatiha’larımızı, Yasin’lerimizi”
sevdiklerimize okuduk.
Eskiden
yolculuklar genellikle “Haydarpaşa’dan” başlardı. Trenler bizi özlediklerimizle
buluştururdu. Şimdi galiba “Esenler”den başlıyor Anadolu ile kucaklaşma
bayramımız, şölenimiz. Kocaeli, Bilecik, Eskişehir, Ankara, Niğde, Adana,
Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Batman ve Siirt. Dönüşte Elazığ Yolu’nu
seçiyor ‘kaptan pilot’umuz. Kayseri, Kırşehir ve Kırıkkale’yi selamlıyoruz.
Kaptanlar deryalarda, pilotlar semalarda. Biz, uzun yol şoförlerimizle
beraberiz.
Yollar,
uzakları yakın ediyor. Mesafeler kat ediliyor saat be saat. Ve gözümüzü açıp
dünyaya baktığımız “Evliyalar Diyarı”ndayız. Memlekete girerken ‘hoşamedi’
ediliyoruz kalpten. “Üç Dilli Şehir” bütün cömertliğiyle kucaklıyor sizi.
Yollarda içli içli gurbet türküleri dinliyoruz. Türkçe, Arapça, Kürtçe nağmeler
sarıyor dört bir yanımızı. Menzile varırken Cem Karaca’nın muhteşem eseri
“Allah Yâr” taçlandırıyor seyahatimizi. Dağlar ile taşlar, birlikte eşlik
ediyoruz sanatkârımıza.
Önce
aileden ağır hastalar ziyaret ediliyor. Sonra da diğer büyüklerimizin elleri hürmetle
öpülüyor. Salgın biraz aramızı açmıştı ama o mesafeyi artık kapatıyoruz
şükürler olsun. Dostluklar hatırlanıyor bir bir, arkadaşlıklar anılıyor tek
tek. Ardından kabristana seyahat. Bizi zenginleştiren, dosta/düşmanagücümüzü
gösteren o mübarek hafızamız, mezarlıklarımız. Eskileri ve yenileriyle ebedî
şahidelerimiz, hep hatırlanan şahitliklerimiz.
Başta
Ulu Camii olmak üzere şehrin ruhu mesabesinde olan mabetlerimiz, kalbi gibi
atan kütüphanelerimiz, kitabevlerimiz. Vakıf, dernek ve kuruluşlarımızı
güzelleştiren genç gönüllülerimiz. “Siirt Kızılay”daki o tarihî buluşma
unutulabilir mi? İdeal ve mefkûre adamı Nihat Altunç’un mihmandarlığı ve
“Gönüllü Kızılaycılar”. O gençler, çok
kıymetli ve değerli. Yaklaşık iki saat süren sohbetimizi can kulağıyla
dinlediler, muhabbetimizi nefis ve mükemmel sorularıyla süslediler. Hâlâ
ümitsiz olan yetişkinlere bu gençlerimizdeki aşkı, şevki, heyecanı ve dinamizmi
anlatmak isterdim.O sohbet esnasında hakikaten ‘az zamanda mühim işleri’
konuştuk. Mesela müessese adına düzenlenecek kalıcı bir edebiyat yarışmasının
hasretini dillendirdik. Sürekliliği olacak bir dergiyi telaffuz ettik.
Üniversite de açılan kadim şehrimizde, niçin bir sahaf dükkânı veya ‘ikinci el
kitapçı’ olmadığını sorguladık. Beyin fırtınası esti, projeleri konuştuk.
‘Memleket’imizin
güzide muhabiri, seçkin muharriri, araştırmacı ve hikâyecisi Ayhan Mergen’le
konuştuk. “Siirt’li Hafızlar ve Mevlidhanlar” isimli eseri merak ve heyecanla
kendisinden beklediğimiz aziz münevverimizle Kanal 56 için sohbet programı
yaptık. “Çinko Fabrikası” gibi iyi hizmetleri unutmadık tabii. Vesile olanlara
şükranlarımızı arz ettik. Yapılmakta olan faaliyet sahiplerinin kulaklarını
çınlattık. Mesela büyük bir kütüphane ve müze kuruluyor ilimizde. Valiliğimiz,
Belediyemiz, Milli Eğitim Müdürlüğümüz, sivil toplum kuruluşlarımız, bütün
halkımız ve ilme âşık gençliğimiz, yapılmakta olan bu müesseseleri bir an önce
görebilmenin heyecanı içinde.
Siirt’e gidip de Tillo’yu unutmak caiz mi?
Elbette nurlu beldenin başmihmandarı İsmail Fakirullah Hazretleri ve İbrahim
Hakkı Hazretleri ziyaret edilmeli, Marifetname
yeniden okunmalıdır. “Kal’etülÜstad”a çıkılmalı, “Dua Tepesi”ne varılmalı,
“Kubbe-i Hasiye” ziyaret edilmelidir. İlçemize her köşesinden bakılmalı, maddi
ve manevi güzellikleri yeniden idrak edilmelidir. Sonra Veysel Karani Türbesi.
Onlarca dükkânda, makamı ziyaret edenlere hatıra eşyaları sunuluyor. Memleket
hasreti bereketli geçti. İnanın sadece irfan adamı Mehmet Nafi Yargıcı
büyüğümüzü dinlemek için dahi Siirt’e gidilmeli, tarih sohbetleri can kulağıyla
dinlenmelidir. “Memleket Yârân”ına selam olsun!