Memlekete Dolar, Euro, Yuan, Ruble, Dinar Akıtacaksak
Fırsatçılık yapmamak kaydıyla krizleri fırsata çevirmek makbul, muteber ve meşrudur. Yeter ki tefecilik, stokçuluk, üç kağıtçılık yapılmış olmasın. Dolar krizinden sonra bazı gerçekler ortaya gün gibi çıkıverdi. Şimdi bu gerçeklerden hareketle Türkiye'nin çeşitli tedbirler alması gerekiyor. Bu tedbirler alınmadığı taktirde yeni krizlerin kapıya gelip dayanmayacağının garantisini hiç kimse veremez. Öyleyse şimdi iktisadi seferberlik zamanı. İşe önce tespitle başlanmalı. Birincisi hasar tespiti, yani bu işten ne kadar kaybımız var? İkincisi bu hasara sebebiyet veren amillerin, olaylar zincirinin tespiti? Yani kriz nasıl geldi, krizi kimler ve neler tetikledi? Üçüncü tespit aşaması ise krize sebebiyet veren yapısal boşluklarımızın tespiti. Önce bütün bu tespitleri yapmalı ardından da bir eylem planı, bir yol haritası belirlemeliyiz. Bunlar son derece somut ve gerçekçi olmalı. Mesela benim aklıma ilk planda gelen soru şu: Türkiye kendisi üretebilecekken hangi ürünleri dışarıdan ithal ederek cari açığın artmasına sebebiyet veriyor? Bu noktada devletin elinde detaylı veriler var mı acaba? Somutlaştırırsak: Belli ki yurtdışından bolca şampuan, ayakkabı, kıyafet, elektronik vs ithal ediyoruz. Yahu hadi elektroniği geçtik belli ki çok büyük yatırımlar gerektiriyor. Ayakkabıyı, şampuanı, sabunu, kıyafeti neden dışarıdan alıyoruz? Bunları üretecek fabrika yok mu Türkiye'de? Varsa yerli, ürünü teşvik edecek koşulları neden üretmiyoruz. Tamam biliyorum küresel üreticiler büyüklüklerini bir tehdit unsuru olarak kullanıyor ve rekabette öne geçiyor olabilirler. Ancak devlet regüle edici fonksiyonunu kullanmaktan bazen neden imtina ediyor. İçeride üretebilecekken dışarıdan ithal ettiğimiz ürünlere yüksek ithalat vergisi konmalı, yerli ürünler teşvik edilmeli. İlgili bakanlıklar, yani dış ticaretten sorumlu bakanlık eğer hazırda yoksa muhakkak bunun çalışmasını yapmalı. Yani ithal etmek yerine burada kolayca üretebileceğimiz ürünlerin bir listesiu2026 Bu liste üzerinden Konya'daki ayakkabı organize sanayii, Kocaeli'deki kimya fabrikaları, İstanbul'daki tekstil sektörü yeniden ayağa kaldırılmalı, yerli üretim çeşitli teşviklerle özendirilmelidir. Markalaşma problemi olan ama kaliteli ürün üreten firmalara özel destekler sağlanmalı! Bunlar zor şeyler değil. Diğer yandan tüketicilerin de biraz değil oldukça hassas davranmaları ve özellikle ithal elektronik ürünlerden eğer ihtiyaç yoksa uzak durmaları gerekiyor. Özellikle cep telefonu cari açıkta önemli bir meblağ oluşturuyor.
Yapısal Sorunlara Odaklanmalıyız
Bu kriz fırsat bilinerek ekonominin yapısal problemleri ciddi şekilde masaya yatırılmalı, bunların çözümü için detaylı planlar yapılmalıdır. Belli ki üretim altyapımız güçlü değil. Belli ki ihracata konu olan ürünlerimizin katma değeri yüksek değil. Belli ki İstihdam ve üretime dönük dış yatırım çekmekte zorlanıyoruz. Ve daha nice mühim problemlerimiz var. Tarımda da geride olduğumuz ortadau2026 Mesela kırsala, köye dönüş projeleri yapabiliriz bu anlamda. Belli büyüklükte tarla satın alan, hayvancılık ve tarım yapacak olanlara parasal destek yanında, kısıtlı imar izni, hayvan desteği, tohum desteği, ve pek çok noktada destekler verebiliriz. Tarım ve hayvancılıkla ilgili kooperatifler kurabiliriz. Bu kooperatifler ürettiği ürünü tek başına satabilme gücü olmayan üreticiyi organize edebilir. Bugün dünyanın süper gücü olan ABD aynı zamanda devasa tarım yatırımları olan bir ülke! Hollanda o minik toprağında hayvancılığın zirvesine oturmuş durumda! Hollanda aynı zamanda ciddi bir ar-ge üssü. Ama hayvancılığı, tarımı ihmal etmemiş. Bütün bunlar serbest piyasa devre dışı bırakılmadan ama devletin de gerektiğinde desteğini ve müdahalesini esirgemediği bir iklimde yapılmalı. Mesela süt üreten bir kooperatif ülkere boğdurulmamalı, korunmalı, bilmem ne üreten üretici koça boğdurulmamalı, müdahale edilmeli, gerektiğinde korunmalı. Piyasanın tekel konumundaki büyük aktörleri küçük girişimlerin ya da büyüme ihtimali olan büyük girişimlerin önünü kapatıyor. Devlet tam de bu noktada devreye girmeli, küçük ve orta ölçekli yatırımcının önünü açmalıdır. İşin dolar, Euro, finans, borsa kısmına girmiyoruz bileu2026 Ancak işin temeli üretim, yatırım ve ihracat. Bunlar olmadan ekonominin sağlıklı hale gelmesi mümkün değil. Bunlara yoğunlaşmalıyız. O zaman ülkemize bolca dolar, Euro, yen, liret, yuan, ruble, dinar akacak, kur mur bize vız gelip tırıs gidecektir.
Bekliyoruz!
Son on-onbeş yılda servetine servet katan kelli ferli müteahhitleri, üst düzey siyasetçi kimliğine sahip zevatı, belediyelerden konser kovalayan yandaş şarkıcı ve türkücüleri, mecliste çoğunluğu oluşturan milletvekillerinden en azından üçte birini, kriz gelmeden önce heybeyi doldurmuş ihracatçıları, ithalatçıları Kızılay ya da Taksim meydanında bir döviz bürosunun önünde bekliyoruz. Sıradan vatandaş ayfonunu kırdı, dolarını bozdurdu, milli şuuru kuşanarak sorumluluğunu sembolik de olsa yerine getirdi. Hadi bakalım şimdi sıra sizde. Gösterin yiğitliğinizi. Üstelik bir zararınız da olmaz kur zaten yükselmiş yükseleceği kadar, bu işten karlı da çıkarsınız. Meydan yiğitlerini bekliyor!
"Lan", "Acıttı mı?", "Dangalak!"
Bizim yandaş/candaş gazetelerin köşe yazarlarının üslubundaki tuhaflık kimsede yok! Mesleğe yarım yüzyılını vermiş eski tüfek köşe yazarlarını hala takip ediyoruz. Köşe yazısında bir miktar argo olabilir, kara mizah olabilir, hafiften alay olabilir, seviyeli eleştiri olabilir hatta dozunda ve terbiyelisinden küçük giydirmeler de satır aralarına serpiştirilebilir. Bizimkiler biraz farklı kulvarda koşuyorlar. Siyaset gibi gazeteciliği de "kasaba" ikliminde yürüttüğümüz için köşe yazısı başlıklarına bir bakın şimdi: "Çakallığın lüzumu yok!", "Dangalağa Kur Dersleri", "Berat Albayrak Çok mu Acıttı" (Bu başlığı atan da bir kadın yazar), "Lan"u2026. Kasaba siyasetçisi, kasaba gazetecisi, kasaba ahalisiu2026 Böyle ahaliye böyle gazeteci. E normal tabii. Trafikte herhangi bir yol verme kavgasında "ne yapıyorsun güzel kardeşim" diyen adama karşı taraf son derece adil olmayan bir üslupla ana avrat küfrediyorsa gazeteci de "berat çok mu acıttı?", "dangalak", "Çakal" filan deme hakkını da elde eder. Seviyemiz de, durumumuz da bu. Bu sözlerin muhatabının kim olduğu filan önemli değil. Önemli olan üslubumuzdaki "kibir" ve "iktidar şehveti". Şimdi bunları dedim diye bunlar bizi tefe koyup çalarlar biliyorum. Varsın çalsınlar. Yeter ki "yeniden büyük medeniyet kuracağız" falan deyip süslü laflar etmesinler. Çünkü örneklemelerine şahit olduğunuz bu adamlarla medeniyet falan kurulmaz, ancak ormanda çadır kurulur!
Kur Savaşları
Geçenlerde Koru yazdı köşesindeu2026 "2000'li yılların ortalarından itibaren, Wall Street'ten ve akademik dünyadan alınan kadro desteğiyle, gerekli görüldüğünde silah yerine ekonomik enstrümanlar kullanılarak ülkeleri dize getirme yönünde neler yapılabileceğine dair çalışmalar yapılmış Amerika'da. O çalışmalara katılan James Rickards'ın 'Kur Savaşları' adıyla Türkçeye de çevrilmiş kitabı o hazırlığı ayrıntılı biçimde aktarıyor. Türkiye ise hazırlıksız. Daha doğrusu, 'müttefik' bildiği Washington'dan böylesine farklı bir 'savaş' mantığıyla karşılaşacağını hiç düşünmediğini belli ediyor Ankara. Karşıdan gelen her yeni hamle bu sebeple hedefine ulaşıyor." Daha bu kriz ortaya çıkmadan iki üç ay evvel dolar 4 TL'nin altına inecek diyen "başkan danışmanı" o yıllarda bu kitapları okumuyor muydu acaba? Yoksa o yıllarda şimdi danışmanlığını yaptığı dünya liderine tatlı tatlı giydirmekle mi meşguldü?
Mübarek Kurban Bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ederim. Milletçe huzurlu, bereketli; esenlik ve refah içinde nice bayramlara erişelim inşallah!