Memleket edebiyatımız şimdi daha yükseklerde
MEMLEKET, devlet, ülke ve vatan demektir. Bugün bu kavramın yaygın olan şehir, kasaba, belde anlamı da var şüphesiz ama öncelikle bir milletin yaşadığı toprakların bütününe verilen isimdir memleket.
Mehmed Âkif’in;
“Sâhipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.”
mısralarında da bu şekilde geçer.
Yahya Kemal’in;
“Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan”
şiirinde de aynı mana kastedilmiştir. Memleket edebiyatı derken şüphesiz Anadolu ruhu ile mayalanmış bir sanatın ebedî ürünlerini kastediyoruz. Gidilen, görülen, ziyaret edilen, insanlarıyla hâlleşilen memlekettir kastedilen.
Yoksa eskiden bir şairin
“Gitmesek de görmesek de
O köy bizim köyümüzdür.”
dizelerindeki yapay hâl değil muradımız. Veya ‘köy enstitüleri’ teraneleriyle ideolojik dayatmalarda bulunan, köyümüzü ve köylümüzü aşağılamayı şiar edinmiş romancıları da asla tasvip etmiyoruz. Şükürler olsun ki, gerçek manada insanlarımızın ruh değerlerini benimseyen, memleket sathını mektep yapmayı hedef ittihaz etmiş kalem erbabımız yetişti, yetişiyor. Geçmişte bu yolda eser verenler hatırlandı, gündeme taşındı ve kitaplarına yönelindi. Meselâ, Yahya Kemal, Abdülhak Şinasi Hisar, Safiye Erol, Necip Fazıl, Arif Nihat, Tarık Buğra, Bahaeddin Özkişi, Dilâver Cebeci, Sezai Karakoç ve daha pek çok iyi edebiyatçımız, dün olduğu gibi bugün de eserleri ve fikirleriyle nesilleri beslemeye devam ettiler.
Bugünkü durum iyi
Peki bugün durum nasıl? Şüphesiz genel olarak sanatta bilhassa edebiyat alanında büyük bir yükseliş gözlemleniyor. Düne kadar fikirlerinden dolayı horlanan, inançları vesilesiyle dışlanan muhafazakâr, millî ve manevi değerlere bağlı edebiyatçılarımız artık el üstünde, baş üstünde tutuluyor. Sivil toplum kuruluşlarının programlarına katılıyor, okullara ve üniversitelere gidip konuşmalar yapıyor, duygu ve düşüncelerini vatandaşlarla, gençlerle, çocuklarla paylaşıyorlar. 2018’in son aylarında ve bu yılın ilk haftalarında eserleri yayımlanan bir çok değerli şairimiz, hikâyecimiz, romancımız ve deneme yazarımız var. Bâbıâli’de, yayın dünyasının merkezinde olduğumuz hâlde bazen bu kadar çok eseri takip etmekte zorlanıyoruz. Bu kalem erbabı arasında çok değerli hanım edebiyatçılarımız var. Bu yazıda onlardan da bahsetmek, kısa kısa da olsa edebiyatçılarımızın eserlerini tanıtmak, ‘memleket edebiyatı’mızın bereketini herkese göstermek vazifemiz olmalıdır. Bu hâl, esasen çok önemlidir.
Romanlarda anlatılan biz
Edebiyatın ilgi çeken türü romanlarda anlatılan biziz, yani toplum. Sosyal romanların yanısıra tarihten bir kesiti veya bazı tarihî şahsiyetleri, kahramanları anlatan romanlar da pek revaç buluyor. Abdurrahman Türkmen’in Osman Gazi romanında, Kayı Beyi’nin Bala Hatun’a olan büyük sevgisi anlatılıyor. Yiğit ve kurucu sultan Osman Bey’in, Şeyh Edebâli’nin kızı Bala Hatun’a olan büyük sevgisi, o devirde yaşanan hadiseler eşliğinde anlatılıyor. Fantastik edebiyatımızın öncü isimlerinden olan Nazlı Eray, Sinek Valesi’nde yine bir uzun ve maceralı yolculuğa çıkarıyor okurunu. Ömer bin Abdülaziz, İkram Arslan’ın tarihî romanı. Ümmetin yüz yüze geldiği fitne ateşini söndüren ilk müceddit olarak kabul edilen Ömer bin Adülaziz’in nefes kesen mücadelesinin romanı. Osmanlı Devleti’nin bazı dönemlerini ve öncü padişalarını nefis üslubuyla kaleme alan Turgut Güler’in Mimar Koca Sinan’ın hayatını bir roman üslubuyla anlattığı Taşı Yenen Adam, koca bir medeniyetin nasıl inşa edildiğinin ipuçlarını da bize veriyor.
Zenci Musa’nın romanı
İsmail Bilgin’in Zenci Musa romanında ‘Kuşçubaşı Eşref’in sağ kolu’olan büyük kahraman anlatılıyor. Osmanlı’ya yürekten bağlı ve muhabbetli olan Sudanlı asker Zenci Musa’nın olağanüstü biçimde yaşadığı efsanevî hayat, İsmail Bilgin’in usta kaleminden okura sunuluyor. Trablusgarp’ta, Balkanlar’da, Kudüs’te, Yemen’de, İstiklal Harbi’nde hep ön saflarda olan, nerede ihtiyaç varsa oraya koşan yiğit Musa’nın hikâyesi hüzün ile hayret hislerini bir arada yaşamamızı sağlıyor. Sancak Birlikleri Son Meydan Savaşı, İrfan Söyler’in eseri. Tarih boyunca milleti ve devleti için savaşan ve yaşayan kahramanların destansı romanı... Yazarın ilk romanı olan Sancak Birlikleri, dün ve bugün arasındaki gerçek çizgilerde inanılmaz bir yolculuğa davet ediyor okuyucuyu. Daha önce dört romanı neşredilen usta yazar Mahmut Yıldırım’ın Büyük Kar romanı da büyük bir heyecan ve zevkle okunuyor. Şule Köklü’nün romanı Baltar hakkında arka kapakta şu satırları okuyoruz: “Baltar, Sivas kangalının romanı. Etrafında husumetin, hırsın, kurtların ve elbette aşkın çember ördüğü bir dünyada, insanın sadık bir yoldaşına bürünüyor Baltar. Eser, bir kangalın kendisiye, insanlarla ve tabiatın kanunlarıyla savaşı aynı zamanda.”
-----------------------------
Selvigül Şahin’den kıymetli eserler
Selvigül Kandoğmuş Şahin, hanım yazarlarımız arasında hem ele aldığı konular bakımından naif, hem de üretkenliğiyle de dikkat çekiyor ve okunuyor. Daha önce farklı türlerdeki Kırık Zamanlar, Eylül Sancısı, Savrulan, Kalemin Yazgısı, Hayırlı Haber, Kalbin Duası, Yusufhan, Gülendamın Renkleri isimli eserlerini okuduğumuz Şahin, şimdi de yine hikâyelerinden meydana gelen Allah Her Yüreğe Dokunur adlı esere imza attı. Okur Kitaplığı’ndan okuyuculara ulaşan kitapta yazarımızın “Yaralanmış Dualar”, “Dölsüz”, “Allah Her Yüreğe Dokunur”, “Kırık Beyaz Bir Gelinliğim”, “Gitti Nilüfer”, “Kanadı Kırık Bir Kuş Gibiyim”, “Ölmeye Yatmak”, “Sarı Yıldız Mavi Yıldız”, “Otuz Yağlı Kurşun”, “Nefes Al Ölmeyeceksin”, “Her Adım Ölüm” başlıklı hikâyeleriyle sağlam edebiyat okuyucularının yüreğine dokunuyor. Şahin’in hikâyelerinde incelikli ve dokunaklı bir üslup olmasına rağmen, söz konusu vatan sevgisi ve memleket şuuru olunca o kalem keskin bir kılıca dönüşebiliyor. 28 Şubat ve 15 Temmuz’u konu alan hikâyelerinde bu yürekli ve yiğit çıkışı görebiliyoruz. İnsanoğlunun türlü hâllerini kalemine dolayan Selvigül Kandoğmuş Şahin, toplumun muhtelif meselelerini masaya yatırıyor ve bu problemlere çözüm bulmaya çalışıyor. Bu konuda iddiasız ama yapıcı, narin fakat aynı zamanda güçlü bir eda takınıyor. Şahin’in “Şehit Ömer Halisdemir’in aziz hatırasına” adadığı “Otuz Yağlı Kurşun” hikâyesi şöyle başlar: “Yağmurlar yağmaz oldu Allah’ım. İçimde derinlerde bir yanma. Temmuz yoğun, bunaltan nemiyle yakıyor, kavuruyor.” Bu hikâye de diğerleri gibi bir solukta okunuyor. Kaleminde bir anne hassasiyetini gözlemlediğimiz Şahin, bugün okunuyor, yarın da okunacak ve eserleriye geleceğe kalacak, değer katacak bir yazar.
-------------------------
Deneme ve şiir kitaplarında bereket
Edebiyatın sevilen ve en çok okunan türlerinden ikisi de kuşkusuz ‘deneme’ ve ‘şiir’dir. Şimdilik bu türdeki kitapların isimleri ve yazar adlarıyla yetinelim. Hasbelkader İstanbul (Elif Sönmezışık), Kitap Kitabı Çağırır (Mustafa Özçelik), Bir Kere Daha Son (Mustafa Ulusoy), Birden Bine (Asım Gültekin), Gözyaşı Irmağı (Rızâ Tekin Uğurel), Hayatın Özü Şiirin Eşiği (Mehmet Solak). Son zamanlarda yayımlanan şiir kitapları ve şairleri ise şöyle: Yayla Dumanı (Ömer Bedrettin Uşaklı), Çiçeğe Dönen Yaz Südü (Suad Alkan), Gökte Asılı Şarkılar (Şakir Kurtulmuş), Aksak Engerek (Mustafa Sarı), Gönüllere Dokun (Mahmut Topbaşlı), Üstelik Sarışın (Cengizhan Genç).
Türk edebiyatının farklı türlerdeki kitaplarından bir nebze bahsettik. Ancak bu satırlar, coşkun nehir gibi akan edebiyatımızın bütün zenginliğini yansıtmıyor. Geçmişte sanata tutunmaya çalışan kavruk nesillerin artık kendi emekleri, alınterleri ve kutlu kalemleriyle isbat-ı vücut ettiklerini görüyoruz. Yerli ve millî edebiyat, giderek güçleniyor ve kendisini gösteriyor. Gelecekte edebiyatımızın 1980-2020 arası dönemini inceleyecek olanlar, ‘memleket edebiyatı’nın gerçek anlamda bu sıralarda vücut ve şahsiyet bulduğunu yazacaklardır.