Mel'ûn süreç
28 Şubat 1997…
“ Kara gökler kül rengi bulutlarla
kapanık / Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar…”
Kapkaranlık
süreçlerdir…
Şahsi
menfaatlerini terör örgütlerinin menfaatleriyle tevhit edenlerle milletin
varlık mücadelesidir bu.
Karanlık ruhlu adamların
milletin üzerine bir heyula gibi abandığı süreçtir, bu süreç.
Devam
ediyor…
Ortalama
her 10 yılda bir bu melaneti sergiliyorlar.
Terör ve cunta sosyolojisi denilebilecek bir sosyoloji oluşturma çabasındalar.
Dinine,
diline, medeniyetine, milletine düşman bir mankurtlar topluluğu düşlüyorlar.
Güzel
olan, faydalı olan ne varsa düşmanlar.
Zalimler,
acımasızlar…
Mazlumları
hedef gösteriyorlar.
Utanmazlar.
Her
kılığa da girerler.
Demokrasi
ve insan haklarını dillerinden düşürmezler.
Adalet, dillerinde sakızdır, geveleyip dururlar.
Üstat
Necip Fazıl’ın ifadesiyle “Bir ülke ki
gökler boru içinde, akıl olmazların zoru içinde” Neron’un asırlar sonra
çıkıp gelmiş hali var üzerlerinde. Firavun inadıyla sarmalanmışlar.
Her
10 yılda bir koruma kollama bahanesiyle cunta ve teröre meftun bir nesil oluşturmaktı
amaçları…
15 Temmuz’da bunu bir kere
daha denediler.
24
Temmuz 2020’de Ayasofya’nın Camii
hüviyetinin iadesini ‘felaket’
olarak nitelendirebilen bir güruhun varlığı bunun en son örneğidir. Camileri
ahır yapan zihniyetin ülkeyi götürmek istediği yer, gavur âşıklığı idi.
Geri
kalmışlığın nedenini dine yıkan ve bundan dolayı dini ‘irtica’ olarak yaftalayan bir nesil oluşturmak için tankları yürüttüler, yargıç kisveli
bazı kişilere tetikçilik yaptırdılar.
Darbenin her türlüsünü denediler:
klasiğini, post modern şeklini…
Bugün
60 yaşında olanlar 1960 darbesinden bihaberdir. Ama acı reçetesini iliklerine
kadar yaşamışlardır.
Kırk
yaşındakiler 12 Eylül 1980 darbesini bilmezler. Ama zehrini içtiler. Özellikle
ülkenin doğu ve güneydoğusundaki çocuklar 1984 sonrasında terörün kasıp kavurduğu yıllarda büyüdüler. Dağa kaçırılan çocukların vebali, darbelerle yasaklarla terör
örgütlerine istismar alanı açan bu cunta yapılanmalarının üzerindedir.
PKK, FETÖ, bu yasaklar
üzerinden kendilerine alan açtılar.
Millet
düşmanlığı asgari müşterekleridir.
Nesilleri,
“İrticayla mücadele” adı altında zehirlediler.
Bundan
24 yıl önce de ( 28 Şubat 1997) aynı hezeyanlarla milletin iradesine
saldırdılar. Melun sürecin Post modern versiyonunu uyguladılar.
Bugün
orta yaşın altındakiler hayal meyal hatırlar, kurşundan daha beter manşetleri,
Fadime Şahinler, Müslüm Gündüzler, Ali Kalkancılar üzerinden millete
saldırdıklarını.
Başörtüsü üzerine peruk takarak
okuluna, işine gücüne gidebilmenin yollarının arandığı yıllardı. Başörtülü
olarak adalet aramanın, kışladaki
oğlunu ziyaret etmenin, orduevinde
çocuğunun düğününe katılmanın yasak olduğu yıllardı.
Başörtülü
olarak milletvekili seçilip, Meclis
kürsüne çıkıp milletvekili yemini etmenin ‘devlete başkaldırı’ olarak görülüp
milletvekilinin apar topar Meclis’ten
atıldığı bunun da inançlara saygılı laiklik sayıldığı yıllardı.
12
yaşından küçüklerin Kuran öğretimi için
camilere gitmesi de yasaktı.
‘8 yıl kesintisiz eğitim’ modeliyle bir
nesli mahvettiler. İmam- Hatip okullarının orta kısımlarını kapattılar, lise
kısmından ve diğer meslek lisesinden mezunlara da ‘katsayı’ uygulayıp soruların tamamını da doğru cevaplandırsa
ilahiyat veya alanı dışında hiçbir fakülteye gidemez hale getirdiler. Meslek liselerini
kapanma durumuna getirdiler, ihanete yeni bir boyut getirdiler.
FETÖ, bu zehirli zemini kendine
hayat alanı seçti. “Beceremediler”,
“Başörtüsü furuattandır.” diyerek cuntaya fetva verdi. Cuntayı ‘içtihat’
yapmakla taltif etti, ‘cennetlik’ yaptı.
Türkiye’de
bunlar olurken bölge de kan ve gözyaşına mahkûmdu. Körfez kriziyle terör
devleti planları işletiliyordu. Irak bölündü. PKK, Bekadan kandile taşındı. FETÖ,
devletin kılcal damarlarında dolaşıma sokulmuştu.
Mel’ûn süreç bitti.
Millet,
2002’de bu melun sürece el koydu, 15 Temmuz’da sillesini indirdi,
Suriye
sınırımızdaki terör devletine de müsaade
etmeyecek.
Millet
nöbette, Van’da, Diyarbakır’da analar nöbette…