Melek fabrikası
Çocukken,
Erzurum’un soğuk ve lapa lapa karlı günlerinde, radyonun başına oturup,
istasyonları dolaşır, sözsüz müzik bulup dinlerdim. Hatta anamın: “Oğlum ne
anlıyorsun bunlardan” diye söylendiği de olmuştur… O zamanlar, sözsüz müzik
eşliğinde, ders çalıştığım günler olurdu, şimdi ise bazı günler, yazarken, sözsüz
müzik dinlerim ve bazen düşüncelerimin sözsüz müziğe güfte oluşunu da hissetmişimdir…
Her şeyin
şerlisi olduğu gibi müziğinde şerlisi, isyana, şehvete, ümitsizliğe sürükleyeni
vardır... Meşru müzik ve güzel sözler,
atomların, meleklerin sesi ve ruhun da notalara düşmüş halidir. Müzik ile
uğraşanlar ve hitabet ehli olanlar iyi düşünmelidirler: Kötü müzik, kötü
konuşma şeytanların çoğalmasına; rahmani müzik ve güzel konuşmalar ise
meleklerin çoğalmasına sebep olur... Bizler, Cüz’î irâde sâhipleriyiz; tercih
bizim; müzik ve insan ağzı ya şeytan imalat yeri olacak, ya da melek fabrikası
olacaktır. Ya hayra, ya da şerre sebep olacağız…
Sanki sözsüz müzik
bir film platosu gibidir; düşünceler orada rol keserler... İyi rollere
vesile olan müzik ise dinleyicisine huzur verir; içi dolu konuşmalar ise hayattaki
asıl rolümüzü bize hatırlatır, hakikatlere yakınlaştırırlar… Düşünüyorum da:
Türk milletini sefer için, Tekbir sesleri ve mehterden başka ne coşturabilir
ki?
Evet, kötü müzik, kötü konuşma şeytanların
çoğalmasına; rahmani müzik ve güzel konuşmalar meleklerin çoğalmasına sebep
olurlar... Özellikle
sesli Kur'an okumak, kelime-i tevhid, selat-ü selam getirmek adeta bir melek fabrikasıdır...
Kur’an tilavetiyle ve diğer mübarek sözlerle melekler vücut bulurlar... İşte
bunun için melekler kendilerine vesile olan insanlara çokça dua ederler... Şunu
belirtmekte fayda olacaktır: Meleklerin sınıfı – dereceleri olduğu için Kur’an sesiyle meydana gelen melekler birinci
sınıf ve Kurmay meleklerdir… Diğerleri sözün ve notanın güzelliğiyle ve
barındırdığı hakikatlere göre değer alır, sınıflanırlar…
Kitaro dinlerken, savrulan kum
tanelerinin kavurucu sıcağı ardından gelen serinletici dalgaları, Samanyolu
galaksisinin muhteşem bir orkestra oluşunu ve yıldızların ihtişamlı bir nizam ile
Allah’ın sonsuz kudretini ilan edişini hayal etmişimdir... “Taleal Bedru
Aleyna” dinlerken, bir peygambere kucak nasıl açılır, ev ve sofra nasıl açılır
ve O’nun Sünnet-i Seniyyesine nasıl ittibâ edilir işte bu duyguları yaşatarak ders
vermiştir; “Yandı bu gönlüm yandı bu gönlüm” ilahi aşkla yanmanın nasılda
parlattığını, gönüllere rahmet yağmasıyla güllerin ve çimenlerin açılışına şuur
sahibi etmiştir. “Adı güzel, kendi güzel Muhammed” söylerken – dinlerken bütün
güzelliklere vesile olan Hz. Peygamberimiz ve güzelliklerin menşei cemil-i Zülcelal
olduğunu hatıra getirmiştir. Hele birde sabah namazını kaçıranların kulağını
çeken güftesi ve sözü muazzam: “Uyan ey
gözlerim gafletten uyan / Uyan uykusu çok gözlerim uyan / Azrail'in kastı
canadır inan…” Vs.Gibi muhteşem
eserler, kapı – pencere kırar gibi; tencere tava devirir gibi müzikler yanında gerçekten
melek gibi kalıyor… Bu arada şunu da belirtmekte fayda var: İnsan eğeriman sahibi değilse ve namaz hayatına
direk olmamış ise müzik güzelde olsa ruha yaptığı tesir az olur. Belki sadece
müzik olduğu için dinler ve geçer... Bu
durum bile, her güzel şeyin, ancak imanla ve namazın verdiği şuurla çok daha
güzel olduğu hakikatini ortaya koyuyor... Batılıların en büyük bestekârları
– müzisyenleri eğer iman sahibi olsalardı, yaptıkları o muhteşem eserlerle, kâinatın
vahtaniyeti ilan eden bestesine şahitlik edip, başlarını secdeye götürürdüler…
Müzik dünyasında İstisnalar hariç, her şeyleri ve ruhları, düşünceleri karanlık
ve de eserleri, müzikleri karanlık arttırıcı...
Evet, Allah’ı ve ibadeti hatırlatan her şey güzeldir, hoştur; ibadetten ve
tefekkürden uzak eden gerisi boştur. Gerçi Allah’ı ve ibadeti hatırlatmayan
yiyip – içmek hatta uyumak bile boştur... Şimdi yeri gelmişken, Allah’ın varlığını ilan eden
yıldızların ve atomların İlahi müziğini iliklerine kadar hissetmiş – dinlemiş
Üstadım Bediüzzaman’ın şu tespitini hatırlamakta fayda var: “Evet
ulvî hüzünleri, Rabbanî aşkları îras eden sesler, helâldir. Yetimane hüzünleri,
nefsanî şehevatı tahrik eden sesler, haramdır. Şeriatın tayin etmediği kısım
ise, senin ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.” Şu tarifin
letafetine bakar mısınız? Özellikle şu: “senin
ruhuna, vicdanına yaptığı tesire göre hüküm alır.” İfadesi…
Gerçektende iman
ve ibadet olunca her şeyin tadı bir başka oluyor. Hakikatler ve hakikatleri
anlama şuuru için hakikatler sayısınca Allah’ şükürler olsun…
Son söz:
Anadolu insanının yaşadığı hasretlere ve acılara fihrist olan türküler, milli
duyguları uyarıcı mehter ve ilahi hüzün yaşatan, ulvî ve düşüncelere sevk eden
ilahiler bu milletin ruhuna uygun olanlarıdır. Her milletin bir türküsü vardır.
Türküsü olmayanın türküsünü de başkaları yazar. İşte şimdiki gençlik bilinçli
bir şeklide kendi müziğinden uzaklaştırıldığı için başka diyarların
türküleriyle kafa sallayıp, iğrenç sesler çıkarır oldu... Bizler kafayı ve
parmağı o isyankâr ve ahlaksız gürültüye sallamaz isek gençlerimiz çok
zehirlenecek ve şeytan fabrikası çok daha fazla mesai yapacak. Oysa meleklerin çoğalması rahmet olur,
bereket olur…