Mektupları okumak
Yol boyunca mektupları okumaya çalıştım… Rengârenk ve kokulu mektuplar ve hiç tükenmeyen mektuplar… Birini okumadan, ruha bıraktığı hazdan, lezzetten tam olarak sıyrılamadan bir diğeri; peşi sıra gelen ve sürekli hayranlık arttıran mektuplar…
Bir insan, en sevdiği birinden ayda kaç mesaj, kaç mektup alırdı ki? Gelen mektupların her bir kelimesi bizi bilen Bir’i gösteriyordu... Her bir mektup, muhteşem bir ilimden, hayran bırakan bir kalemden çıkıyor ve postaya takılmadan tam zamanında; gelmesi gereken zamanda geliyordu… Her bir mektubu okudukça, bizi bizden daha çok tanıyan; bizi bizden daha çok seven birinden geldiğini görüyoruz… Ne çok seviliyoruz ki sürekli bize yazıyor, har halimizi anlıyor; daima elini üzerimizde hissettiriyor. Ne çok seviliyoruz ki; yazdıklarıyla sahipsiz olmadığımızı, daima gözetildiğimizi ve daima her rahatımız düşünüldüğü ortaya çıkıyor…
Her bir mektup, çok ince ve zarifçe yazılmış… Yazılan kelimeler, satırlar gönderenin insana verdiği ehemmiyeti el üstünde tuttuğunu göstermekteydi; ruhumuz, gözümüz, burnumuz hatta haftalar sonra tadına bakacak dil düşünülmüş; hiçbir zerremiz göz ardı edilmemiş! Mektupların içindeki her satır, her nokta kusursuz ve emsalsizdi… Her okuyuş ve tefekkür, ne muhteşem yazıldıklarını ve insanı mest eden manalar taşıdığını gösteriyordu; okudukça lezzet artıyor, okudukça manalar ortaya çıkıyordu…
Bize bolca gönderilen bu mektuplara karşılık vermek lazım! Bizi tanıyan ve çok seven ve sevdiğini de her vesile ile gönderdikleriyle gösterene hoşnut kalacağı şekilde cevaplar yazmak lazım! İlahi mektuplar; odundan fabrikada, kudret eliyle yazılmış kokulu ve renkli zarflara konulmuş mektuplar. Her bir mektup; beni oku dercesine bakıyor ve sanki az okunduğu için de çiğ tanelerini gözyaşı yapıyordu…
Nice akıl sahibi insanlar bu mektupları okumadan göçüp gittiler. Üstelik ne diplomalar, ne makamlar ve de servet sahibi olarak; hiç okumadan, mektupları göndereni tanımadan, tanımaya çalışmadan gittiler…
Baharın gelişiyle her ağacın kendi karakterine göre çiçek açması Allah’ın bize gönderdiği kudret mektuplarıdır ve meyvelerin müjdecisidir. Durup okumak ve hiç unutulmadığımız için şükretmek lazım! Yüce Allah bizimle çiçekler, bacasız fabrika olan ağaçlar ve bizim için yarattığı harika nimetler ile konuşuyor ve bizi hiç mektupsuz bırakmıyor… Üstelik herkesin karakterine göre konuşuyor ve her an mektupsuz bırakmıyor… Çiçekler, meyveler, lezzetler; gel de şükretme hediyeler…
Çocukluğumuzdan beri okuyup yazarım. Fakat bazen insan öyle tıkanırız ki; yazacak bir şey bulamayız. Kelimeler kelebekler gibi uçuşur ama cümle oluşması için omuz omuza veremezler bir araya gelmeye kudretleri yetmez. Durum şuna benzer: Balığı bol olan bir yere gidersiniz ama hiçbir şey tutamadan oltayla baş başa kalırsınız… Bazen de bir saatte yazıyı nasıl bitirdiğinize şaşırıp kalırsınız... Bütün bunlara rağmen; bizim yazmamız çok zayıftır ve etkisi yok denecek kadardır... Güzel yazmak için, güzel düşünmek ve Allah’ın bize gönderdiği mektupları iyi okumak lazım. Sadece yazanlar değil, her meslek ve düşünce sahibi; her akıl ve vicdan sahibi Allah’ın gönderdiği kudret mektuplarını iyi okuması lazımdır ki; hayatının bir manası ve tadı olsun, bu dünyadan eli boş göçüp gitmesin; ebedi nimetlere kavuşsun…
Bizler yazmaktan aciz kalırken, Allah her an ve sayısızca mektuplar yazıyor... Düşünmek, anlamak, konuşmak bile Allah’ın gönderdiği bir mektupken; meyveler, çiçekler, ağaçlar ve tatlı ötüşlü kuşlar vs. birer mektuptur ve Allah’ın ne çok mucizeli ve hikmetli yarattığını gösterir. Ne yazarsak yazalım, İlahi kudret, öyle muhteşem şeyleri üstelik öyle nakışlarla yazıyor ki; yazdığı bir şey diğer yazdıklarına mani olmuyor ve her salise her şeyi yazmaya devam ediyor ve okuma kabiliyeti olanların nazarlarına bakışlarına sunuyor… Allah bizlere gelen mektupları layığıyla okumayı, anlamayı ve karşılığını şükür olarak, namaz olarak ve de iyi insan olarak yazmayı nasip etsin. Sadece tek bir meyveyi bile düzgün okusak bu dünyadan âlim olarak göçüp gideceğiz ve bütün mektuplar bizi alkışlayacak…
Son sözü her okuyuşta: İşte gelen mektuplara muhteşem bir cevap dediğim duaya bırakıyorum. "Ey bizi nimetleriyle perverde eden SULTANIMIZ! Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahfettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb'id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme. YA RAB! kusurumuzu affet bizi kendine kul kabul et. Emenetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl. Ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eyle. Lezzeti şükür için isteyen kullarından eyle." AMİN...