Mektuplar
İnsanlar arasındaki irtibatlaşmada en önemli araçlardan biri mektuplardır. Geçmişte mektup sadece iletişim aracı değil aynı zamanda ilim, fikir ve sanat adamlarının duygu ve düşüncelerini dile getirdikleri, dostlarıyla buluştukları ve meramlarını aktardıkları birer edebu00ee vesika hükmündeydiler. Mektubun ilk çağlardan itibaren tarihçesini ve insanoğlunun hayatındaki mühim yerini anlatmayacağım. Ama bizim dinu00ee edebiyatımızda ve tasavvuf kültürümüzde mektupların hayli yer tuttuğunu ifade etmek gerek. Arapça 'yazılmış şey' anlamına gelen mektup Farsçada 'name' diye adlandırılır. Eski Anadolu Türkçesinde ise 'bitik' ismi verilmiştir. Eskiden mektup yazanlar, 'Hu' diye söze başlar ve Cenab-ı Allah'ın inayetini bekleyerek kaleme sarılırlardı. "İ'lem", "İ'lem eyyühel aziz" diye mektuplara başlanan kıymetli dinu00ee eserler de mevcut. Bu eserlerin bir kısmına Arapça mektuplar anlamına gelen Mektubat adı verildi.
Klasik edebiyatımızda mektup var ama asıl bereketlenme daha sonra olmuştur. Bir çok edebiyatçımız edebu00ee meseleler hakkındaki duygu ve düşüncelerini mektuplarla bildirmişlerdir. Bazı edebiyatçılar da edebu00ee tetkik veya tenkitlerini mektup tarzında kaleme almışlardır. Namık Kemal'in edebu00ee mektupları ve Magosa'da sürgünde bulunduğu zaman dostlarına yazdığı şahsu00ee mektuplar çok önemlidir. Namık Kemal ve Abdülhak Hamit Tarhan da birbirleriyle mektuplaşmışlardır. İbrahim Şinasi, Ziya Gökalp ve Yahya Kemal Beyatlı'nın mektupları çok değerli, Cenap Şahabettin'in Avrupa Mektupları son derece önemlidir. Ömer Seyfeddin'in mektupları sade, Tanpınar'ın mektupları bilgi yüklüdür. Muallim Naci hayattayken mektuplarını derleyip kitaplaştırmıştır. Cahit Sıtkı'nın Ziya Osman'a yazdığı o incelikli mektuplar birer dostluk nişanesidir. Ziyaya Mektuplar adıyla yayımlanan bu kitabı zevkle ve hüzünle okuyoruz. Kemal Tahir, Yaşar Nabi, Mehmet Kaplan ve Orhan Okay okunası mektuplar yazmışlardır. Velhasıl, zengin bir mektup edebiyatımız var.
Bugün de mektuplar yazılıyor, ama artık dolmakalemle özene bezene mektup kağıdına nakışlananları göremiyoruz. Genelde elektronik posta dediğimiz mektuplar revaçta. Zaman hükmünü icra ediyor. İnsanlar üşeniyor mektup yazıp postaya atmaya. Zira teknolojik hakimiyet hepimizi kuşatmış durumda. Bu yüzden postacı türküleri de tarihe karışıp gitti. Devir, bilgisayar devri. Eh, bu da bir şeydir. En azından e-postalar ile irtibat sağlanıyor. Kişiler duygu ve düşüncelerini sanal alemde ifade ediyor, yazılarını okutuyor, hatta zaman zaman bu tür mektuplaşmalarla beyin fırtınası estiriyorlar, buna şahit oldum. Sosyal medyada pek çok mektup yazılıyor, düşünceler belirtiliyor.
Bizde en çok mektup yazan fikir, sanat ve edebiyat ustaları arasında bulunan mütefekkir yazar Samiha Ayverdi'nin, seçkin bir yeri vardır. Üç binden fazla yazılmış mektubu bulunuyor. Bütün eserlerini külliyat haline kültür hayatımıza kazandıran Kubbealtı Neşriyatı, Ayverdi'nin farklı kişilere gönderdiği mektupları bir seri kitap halinde yayımlamaya başladı. Prensip olarak kendisine gönderilen bütün mektupları mutlaka cevaplandıran Samiha Ayverdi, Halit Ziya Uşaklıgil, Ahmet Muhip Dıranas, Şekip Tunç, u00c2dile Ayda, Nihad Sami Banarlı, Sevinç Çokum ve Annemarie Schimmel gibi tanınmış bir çok ilim, fikir ve sanat insanıyla, meşhur devlet adamıyla yazışmıştır. Aysel Yüksel ve Zeynep Uluant'ın birlikte yayıma hazırladıkları Samiha Ayverdi Mektuplar 1 isimli ilk kitap, Samiha Ayverdi'nin gönül dostlarından ve talebelerinden Belkıs Dengiz'e gönderdiği mektuplardan oluşuyor. Didem Havlioğlu ve Samiha Uluant Ataman'ın beraberce neşre hazırladıkları Samiha Ayverdi Mektuplar 2 Anne Marie Schimmel kitabını oluşturan mektuplar ise, Samiha Ayverdi ve Schimmel'in 1953 yılının Aralık ayında başlayıp Ayverdi'nin 1993 yılında vefatına kadar, tam 40 yıl devam etmiştir.
Vatan sevgisinin, ecdat muhabbetinin, tasavvuf terbiyesinin şahikalaştığı ve yeni ciltlerle devam edecek olan bu mektuplardan örnek vermek isterim. Ayverdi'nin Belkıs Dengiz'e hitaben yazdığı şu satırlarda, dertli mütefekkirin memleketin kültür, sanat ve ilim alemindeki intiba ve hassasiyetlerine ayna tutuyor. Hoyratça söz ve davranışlarla din kardeşlerini rencide eden, ruhlarını inciten kaba insanlarımıza bu zarif ve naif mektuplardan birini ithaf ediyorum. Belki okur, nezaketi, nezahati, asaleti, şefkati, merhameti, insaniyeti öğrenirler:
"Yavrum, mazu00eemizin, tarihimizin bereketi ve şerefi olan fikir mahsu00fbllerimizi, u00eetina ile yuvarlandıkları uçurumlardan çekip kurtarmaya uğraşırken, gerek ben, gerek ailem, sanat mahsu00fbllerimizin de öksüz ve alakasız bırakılmasına dayanamıyoruz. Mesela Nadu00eede ve Nezu00eehe ablaların, oya, kaşık ve kese toplarlar. Her ikisinin de şimdiden birer koleksiyonları var. Fakat Orta Anadolu, Akdeniz, Rumeli işleri İstanbul'da hayli mebzul olmakla beraber şark işleri pek yok. Şimdi şartlarına dikkat etmeni isteyerek, sana şunları soracağım: Dolaştığınız yerlerde, sanat kıymeti olan, antikalaşmış el işi çorap, oya, oyalı veya desenli kese heybe var mı? Varsa buları tedarik etmek bir yorgunluk ve külfet teşkil eder mi? Yani sen herhangi bir zahmet ve üzüntüye gireceksen kat'iyen istemem. Annem yazdı diye asla telaşlanma ve müşkül vaziyete düşme. Ben bu işi bir millu00ee vazu00eefe kabul ediyorum. Olursa da hoş, olmazsa da. Her şeyden evvel senin üzülmemen lazım."