Dolar (USD)
35.32
Euro (EUR)
36.47
Gram Altın
3032.16
BIST 100
10000.72
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Temmuz 2019

Mehmet Şevket Eygi Bey’le...

1973 yılında İstanbul Tıp Fakültesi 1. sınıfa yeni başladığım aylardı. Lübnan’da sürgünde olan M. Şevket Bey’in İstanbul’a döndüğünü duymuştuk. Randevu alıp birkaç tıbbiyeli ziyaretine gitmiştik. Arkadaşlarımdan biri Sefa Saygılı idi.

1971’deki 12 Mart darbesi 68 kuşağı sol anarşistlerinin ülkeyi sürüklediği kaos nedeniyle yapılmış olmasına rağmen, esas darbeyi Müslümanlar yemişti. Başı dik duran bütün Müslümanlar, neden Kur’an okuttun, neden şapka giymedin, neden İslam yazısı öğrettin gibi sebeplerle Eskişehir sıkıyönetim hapishanesine sol anarşistlerle birlikte doldurulmuştu. Şevket Bey de darbeden nasibini almış, gazetesi kapatılmış, yurt dışına sürgüne gitmişti.

Müslümanları sıkıyönetim hapishanesine dolduranlar bugünlerde özgürlük, adalet goygoyculuğu yapanlardı. Onların eline fırsat geçtiğinde ne kadar adaletli ve özgürlükçü olduklarını bizim nesil yaşayarak gördük.

İşte o sürgünden döndüğü günlerde Şevket Bey’i Yerebatan Sarnıcı’nın yanındaki bürosunda bir akşam üzeri ziyaret edip, “ülkeye hoş geldiniz” demiştik. Ağzına kadar ve yerlere kadar kitap dolu bir odada bizi kabul etmişti.

Tanıştık.

Tıp talebesi olduğumuzdan da bahsettik.

Şevket Bey, hoşbeşten sonra, bizlere “Okuma-yazma biliyor musunuz?” dedi. Biz irkilerek Tıp talebesi olduğumuzu tekrarladık. Hemen arkasındaki raftan güzel ciltlenmiş bir kitap alarak bize uzattı. Yüksek sesle okumamızı rica etti. Pek naif, pek kibar bir beyefendi idi. Kitabı sıra ile elden ele dolaştırdık. Arkadaşlarım, okuyamadık dediler. Kitap bana geldiğinde yarım sahife kadar okudum. “Siz lise düzeyinde okuyorsunuz” dedi. Kitap İslam Harfleri ile yazılmış Türkçe bir kitaptı.

Daha birkaç kez daha kendisini ziyaret etmiştik. Gayet mütevazı, bilgi küpü, müttaki, Mü’min, Müslüman bir entelektüeldi.

Cemaatle namaz, cemaate devam üzerinde ciddiyetle dururdu.

Allah rahmet eylesin.

ODTÜ ve 45 yıl

70’li yılların başlarında ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi)’de hazırlık sınıfına başladım. Yirmi kişilik sınıf ve Amerikalı bir bayan hoca. Okulun ilk günleri, öğrenciler sınıfta kendilerini tanıtıyorlar;

-Sn. Josef Lisesinden Tanıl,

-Sn. Benoit’ ten Orçun,

-Dam de Sion’ dan Kaya,

-Robert Kolej’den Arda,

-Alman Lisesinden Üstün,

-Galatasaray’dan Teoman,

-Karaman Lisesinden Cenap!…..

Sınıfta bir sessizlik....

Ne..?.........!

Karaman ne?.....

Karaman neresi?....

Karaman Lisesi’nden birinin burada işi ne?... gibi oldu.

Aynı liseden 5-6 arkadaş yeni ODTÜ’lü olmuştuk.

Teneffüslerde hemen hep kendi aramızda buluşuyoruz. Hepimizde aynı duygular, çok sıkılıyoruz. Okulla ve diğer öğrencilerle kaynaşamıyoruz. Kendimizi çok yabancı ve yalnız hissediyoruz. Sanki İngiltere’deyiz. Diğer öğrencilerle aramızda hep bir mesafe var. Bu soğuk ve itici ortam okuldan da soğutuyor bizleri. Sözde, sosyal demokrat, sosyalist, emekçi(!) bu arkadaşlar Anadolu’dan gelenleri aralarında barındırmıyorlar, kaynaşamıyoruz.

Sonraki yıllarda anlıyorum ki ODTÜ’de sınıfımızdaki arkadaşlarımızın solculukları ve sosyalistlikleri fantastik….

Fantastik solculuk.

O yıllarda Paris’te modaydı solcu olmak. Paris’in gençleri solcuydular. Bu beylerin de zaten bir ayakları Paris’teydi.

Paris’teki modaya uyarak solcu olmuşlardı.

Fantastik heveslerle solcu-sosyalist oluyorlardı. Günün modasına uyuyorlardı. Yoksa fakirlikle, yoksullukla, işçilikle ezilmişlikle alakaları yoktu. Yoksul kesimlerle fiziki bağları olmadığı gibi duygusal bağları da yoktu. Hepsinin karnı tok, sırtı pekti. İşçi olarak tek tanıdıkları bahçelerindeki bahçıvanlarıydı.

Solculuk-sosyal demokratlık, günümüzde de hâla aynıydı….

Karaman’dan gelenler, ODTÜ’de ancak bir ay kalabiliyor, hep beraber ODTÜ’den ayrılıp, İstanbul’a gidiyor ve tıbbiyeli oluyorduk.

Son olaylara bakılınca ODTÜ, aynı ODTÜ....

45 yılda değişen bir şey yok.

Bizim zamanımızda ODTÜ kendi sınavı ile öğrenci seçiyordu. Şimdilerde merkezi sistemle öğrenci alıyor.

ODTÜ, yine de değişmiyor.

Sahi, bu nasıl oluyor?