Mehmet Aycı'nın kaleminden Zeki Ergezen'i okumak
Geçtiğimiz ay Muhammed Işık ile birlikte İsmet Özel, ‘Özel Sayısı’nda bendenize de yer veren Hece Dergisi’ne teşekkür babından bir ziyaret gerçekleştirdik.
Bu ziyarette derginin sahibi Ömer Faruk Ergezen Bey
ile tanışma ve sohbet etme şansı bulduk.
Ömer Faruk ağabey ezelden gelen bir aşinalık ile
bizleri ağırladı. Bu samimi sohbet havasına kendimizi o kadar kaptırmışız ki
vaktin nasıl geçtiğini anlayamadık. Müsaade istediğimizde Ömer Faruk Ağabey
bize ağabeyi Zeki Ergezen Bey ile ilgili iki kitap hediye etti. Kitaplar için
teşekkür ettik ve Hece Yayınlarından yeni çıkan birkaç kitabı da alarak oradan
ayrıldık.
Merhum Zeki Ergezen hakkında hafızamı yokladığımda
bu ismin rahmetle yad edilecek büyüklerimizden birisine aitliği ve siyaset ve
devlet adamlığı kimliği yanında sanki bir ağabey gibi nakşolduğunu anladım.
Bize okumamız için emanet edilen iki kitaptan Meymet
Aycı’nın yazmış olduğu 2023 yılında Hece Yayınları arasında çıkan “Zeki Bey:
Bir Zeki Ergezen Portresi” isimli kitabı öne alıp okumaya başladım. Gayet
şairane ama samimi ve sıcak bir üslupla ele alınan bu porte türü kitabı üç
oturumda bitirmek nasip oldu. Zeki Bey’in hayatında örnek alınması gereken
birçok olayın olması yanında Aycı’nın bu mükemmel üslubunun da kitabın çabucak
okunmasına vesile olduğunu itiraf etmeliyim.
Kitap sayesinde Zeki Bey’in hayatına dair
bilmediğimiz birçok ince ayrıntı ile onu adeta yeniden tanımış oldum.
2 Aralık 1949’da Bitlis’in Ahlat ilçesinde başlayan
hayat parantezinin 2 Ekim 2020 tarihinde Ankara’da kapanarak yine Ahlat’ta
noktalanmasının yanında bu parantezi dolduran mücadele, azim ve kararlılığın yanında
sadeliğin gerçekten ders alınacak bir hüviyete sahip olduğuna şahit oldum.
Aycı’nın da belirttiği gibi Zeki Bey Ahlat’ta
doğarken aynı zamanda bir güneş gibi Ahlat’a doğmuş bir kişi... Ahlat’ta
başlayan tahsil hayatı onu Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’ne
getirecek bu okuldan Mimarlık olarak mezun olacaktır. Akabinde memuriyet hayatı
başlayacak ve Bitlis ve Muş’ta Bayındırlık İl Müdürlüğü görevlerini
üstlenecektir. Hükümet değişikliği nedeniyle sadece makamından değil
memuriyetten de olacak Zeki Bey’e Belediye kapılarını açacak, ancak o bu duruma
bir tepki olarak sakal bırakacaktır. Sonrasında yine İl Müdürü olarak çalışacak
ama sakalını kesmeyecektir. Ta ki 12 Eylül olana dek. İşte tam da bu noktada
dünyanın en trajikomik hadisesini yaşayacaktır Zeki Bey… 12 Eylülcüler onu
“Nemrut Dağı’nda gizli gizli Humeyni ile görüşmek” ihbarı ile tutuklayacaklar
ve saçını sakalını keseceklerdir. Tabi bu kadar absürt ve düzmece bir ihbarın
asılsızlığını anlamak için akılsızlıkla malul olmak gerekir ki sonuçta serbest
bırakılacaktır.
Hayatının kalanında başarılar vardır Zeki Bey’in. Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğünde İnşaat Dairesi Başkanlığı ve Emniyet Genel
Müdürlüğünde İnşaat Emlak Dairesi Başkanlığının ardından Adalet ve Kalkınma
Partisi Kurucu Üyeleri arasında yer alır. 19, 20, 21 ve 22. dönem Bitlis
Milletvekilliği yapar ve son olarak da 58. ve 59. hükümetlerde Bayındırlık ve
İskân Bakanı olarak görev yapar. Sayısız esere imza atar. Kendisinden önceki
tüm dönemlerin yaptığı işlerden daha fazlasını yapmayı başarır.
Sonuçta Zeki Ergezen kamuda mimarlık, İl Müdürlüğü,
Daire başkanlığı, Genel Müdürlük yapar. Mecliste vekillik, hükümetlerde
Bakanlık yapar ama asla özünden taviz vermez. Ona yakışacak en güzel sıfat;
sadeliktir!
Makamların ve mevkilerin cazibesi, havası onun
ayaklarını yerden kesemez. O hep Müslüm’den olma, Cemile'den doğma, Saime Hanım
ile evli dört çocuk babası Ahlatlı Zeki Bey olarak kalmayı başarmıştır.
Sanırım bunda da toprak gibi bir tevazua sahip
olması yatar. Makamlar, mevkiler de dünya hayatı gibi fanidir, gelip geçicidir.
Ancak iyi bir isim bırakmak ve rahmetle, özlemle, hayırla yad edilecek işler
yapmaktır asıl olan. Bir mimar olan Zeki Bey fani olan bu dünyada baki bir isim
bırakmanın yolunun gönül yapmak, insanların gönlünü hoş etmek olduğunun
bilincindedir. İşte asıl mimarlık gönül mimarlığıdır. İşte burası, hâlen kamuda
ve özel sektörde önemli makamlar işgal eden herkes için ders alınması gereken
bir husustur. Mahkeme hiçbir zaman kadıya mülk olmamıştır.
Mehmet Aycı’nın 144 sahifelik kitabı, Zeki Ergezen
gibi meşhur bir siyaset ve devlet adamının meçhul hayatına ışık tutuyor.
Okunası bir kitap…
Bu güzel kitap için Mehmet Aycı’ya ve Hece
Yayınlarına teşekkür ederken Zeki Ergezen Bey’e de tekrar rahmet diliyorum.
Yazımızı onun şu sözleriyle bitiriyorum.
“Toprakla
konuşurum. Toprakla dertleşirim. Toprak bana gülümser, ben toprağa gülümserim. ‘Senden
yaratıldım ey toprak, sana karışacağım.’ derim. Geldiğimde, bana nasıl
davranacağını sorarım. ‘Bedenime güzel davran, onu üşütmeden, incitmeden çürüt’
derim. ‘Şimdiye kadar senin yetiştirdiğin nimetlerle beslendim, bir nimet
olarak sana geleceğim, sen de beni ye ve şükret’ derim. ‘Bereket senin adın’
derim. ‘Nankörlük etmezsin’ derim. ‘Kibirlenmezsin’ derim. ‘Sana güvenen, seni
ekip biçen kimseyi mahcup etmezsin’ derim. Bir avuç toprak alır öperim. ‘Alnım
sana secde etmeyi seviyor’ derim toprağa. Dertleşiriz onunla. ‘İnsanlar
topraktan geldiklerini unuttuklarında, ölümü, toprak olacaklarını akıllarından
çıkardıklarında insanlıktan uzaklaşıyorlar’ diye dert yanarız.”