Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
12 Kasım 2015

Mehmet Akif'te Vatan Mefhumu

Eşref Edip, Akif'in Mısır hayatından bahsederken şöyle bir cümle kullanır. "u00c2kif , Mısır'da, "vatandan cüda" olmanın kahrını yaşarken, ruhunu dinlendirmek için zaman zaman, sanat müziğinin kendisini alıp götüren nağmelerinin kollarına bırakmaktadır."

Bu ifadeyi günümüz düşünürleri ilk etapta şöye düşünmüş ve değerlendirmişlerdir. Vatan, Ankara'yı merkez'e alıp Edirne'den Aradahan'a, Sinop'tan Hatay'a kadar sınırları çizilmiş hatta Misak-i Milli'ye kadar giderek Musul ve Kerkük'ü, belki Batum'u da merkeze alan bir coğrafya tanımıdır.

Ben şahsen yıllarca Mehmet Akif'i okuyan biri olarak böyle düşünmedim, düşünmüyorum da. Mehmet Akif için vatan, din-i mübin-i İslam'ın yaşandığı yerdir. Evet milli şairimiz için tabiiki İstanbul'un, Fatih ilçesinin, Sarıgüzel mahallesinin başka manası vardı. Çocukluğu, mahalle mektebi, Köse İmamı nasıl hatırlamasın. Annesini, babasını nasıl hatırlamasın. Hele Ramazan aylarında babasının elinden tutunup teravih namazı için gittiği camiyi unutması mümkün mü?

Akif'in Mısır'da dinlediği sanat musikisi meselesine gelince şunları da söyleyebiliriz. Onu sadece Dede Efendi, İtru00ee,Tanburu00ee Cemil Bey gibi şahsiyetlerin plaklarını dinlediğini düşünenler yanılabilirler. Akif, oradaŞerif Muhiddin'in, Mısırlı Şeyh Ali Mahmud'un da plaklarını çalmaktadır. Onun meşhur bir fotoğraf karesi vardır. Elini şakağına koyarak derin bir süku00fbnet içinde bazen Mısır'lı bazen de Tanburu00ee Cemil Bey gibi musikişinasların plaklarını dinlemektedir...

Akif'in vaazlarıyla önce Süleymaniye'de daha sonra Kastamonu Nasrullah camiinde, Balıkesir Zağnos Paşa camiinde, Ankara Hacı Bayram Camiinde verdiği vaazlar şunun bir hülasası değil midir. Vatan bütün güzellikleriyle üç kıtadan sökülüp Anadolu'ya hapsediliyordu. Ve Balkanlardan kafileler halinde insanlar Anadoluya sığınıyordu. İş öyle bir hale geldi ki son kalan vatan parçası Anadolu da elimizden gidiyordu. İşte o zaman Akif Kurtuluş mücadelesini camiilerde başlattı. Ondan sonra dağılmış ordularımız toparlanarak cephelere geçiş yaptı.

Akif'in Anadoluya kattığı değer biz Müslümanca bu topraklarda yaşayabilir miyiz. Ki o ve arkadaşları bunu da başardı. Ülkemiz kurtuldu. Ama masa başında oynanan oyunlarla bin yıllık tarihimiz, kardeşliğimiz, medeniyetimiz canavar batının pençeleri altında parçalandı. Akif'in kazanımları birer birer yok edildi. O da yok edileceğini anlayınca bu şehri bu kalan son vatan parçasını terketti. Hamisi Abbas Halim Paşa ile Mısır'a gitt.

Akif, Mısır'a gittiğinde kendini öncelere garip hissediyordu. Onun bu garipliği oraya yabancı olması değildi. Mesela şu satırları karalayan şairimiz. "Hanümansız bir serseriyim öz diyarımda" orayı kendi memleketi olarak görüyor ama Osmanlı tebası adına orada garipsendiklerini de ifade etmiyor değil. Akif, Osmanlı bakiyyesi bütün toprakları vatan parçası olarak gördüğünü söylemiştik. Hele Mısır'a gidirken bu sürgünlüğü bir yana bırakıp bu memleketin bir vatan parçası olarak Osmanlı'nın kalbinden koparıldığını söylüyordu ve Mısır'a o gözle bakıyordu.

Akif'in yavru vatan diye bildiği İstanbul'a hasretini biliyoruz. O şu şiirinde bile hasretini kalbine gömer.

"Ey bad-ı saba uğrayacaksın ya şimale

Bilmem bir işim var sana etsem mi hevale"

Biliyoruz ki İstanbul Mısır'ın kuzeyindedir. Bu nedenle "şimal" ifadesi bize yabancı gelmiyor. Sabah rüzgarının yardımıyla İstanbul'a bir haber göndermek istiyor. Bunu bir kültür-medeniyet denkleminde düşünmek gerekir.

İfadelerimizi toparlarsak en son şunu söyleyebiliriz. Akif İçin vatan idealizesi din-i mubin-i İslam'ın yaşandığı ya da yaşanabileceği yerdir. Onun idealize ettiği hedeflere bu gün Türkiye'nin yeni yüzüyle ulaşmaya ramak kaldı. İnşallah Mısır da Suruiye de Filistin de bu idealize edilen hedeflerden nasibini alır. Duamız müşterektir.