Mehmet Âkif'in vefası
Söz vermek, Âkif için hayatî öneme sahip bir meziyettir. Çünkü o bilir ki, vefalı, sözünde duran ile her türlü güç aşılır ve meşakkat giderilir. Mehmet Âkif’in hayatında, çok sayıda vefa örneklerine rastlanılır. Vefa ve söz vermek, Âkif için, yola çıkmanın, arkadaşlığın, kardeşliğin, kısacası dostluğun ilk prensiplerindendir.
Milli Şairimiz, Meşrutiyet’in ilk yıllarında yakın dostu Mithat Cemal’le bir yerde buluşma hususunda randevulaşır. Buna göre, Âkif, Mithat Cemal’in Çapa semtinde bulunan evine gidecektir. Ancak hava soğuk ve çok şiddetli kar yağmıştır. Arabalar, tramvay, tren, vapur, hâsılı hiçbir aracın çalışması mümkün değildir. Hatta sütçüler ve ekmekçiler bile, yoğun kar yağışı ve tipiden dolayı dağıtımlarını gerçekleştiremezler. Öğlene doğru Mithat Cemal’in kapısı çalınır. Kapıda Mehmet Âkif’i gören Mithat Cemal şaşırır. İstiklal Şairinin soğuktan bıyığı bile donmuştur.
Âkif, kar ve tipinin yoğun bir şekilde olduğu bu dondurucu soğukta, Beşiktaş’tan Çapa’ya nasıl gelmiştir. Şairimiz, bu uzun mesafeyi, her şeye rağmen yürüyerek kat etmiştir. Mithat Cemal’in şaşırdığını gören Akif: “Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lazımdı. Çünkü geleceğim diye söz vermiştim” diye cevap verir.
Nitekim onun prensiplerine göre ‘gelmemek için kar, tipi yeterli değildir, vefat etmek gerekir.’ Mithat Cemal Kuntay, Mehmet Âkif’in bu özelliğinden dolayı, ‘ona söz vermekten korktum’, diye anlatır. (Kuntay, Mehmet Âkif, 244-245)
Söz, Âkif için, namustur, hakikattir, yerine getirilmesi mutlak görevdir. O, sözün yerine getirilmemesini, neredeyse ihanetle bir tutar. Bunu kendi hayatının tüm zamanlarında uygular. Nitekim Mehmet Âkif, kızının nikah merasiminde, dostu ve ahbabı Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi davet eder. Yaşı ileri olduğu için yürümekte zorlanan Ali Şevki Efendi, gecikmesinden dolayı mahcubiyet içerisinde özür beyan eder.
Gecikmesinin sebebini de izah etme ihtiyacı duyar. Vefâ yokuşunun kendisini çok yorduğunu, dolayısıyla merasime zamanında yetişemediğini beyan eder. Âkif, bu haklı mazereti yerinde bir hakikatle beraber -tebessüm ederek- manidar bir dille ifade eder: “Hangi Vefâ Yokuşu’ndan bahsediyorsun hoca efendi? Nesl-i hâzır (şimdiki nesil) o yokuşu çoktan düzledi...”
Mehmet Âkif’in sevdiği dostlarından Fatih Gökmen’in söz verme ile anlattıkları, Şairimizin bu konudaki hassasiyeti için iyi bir örnektir: “Akif, verdiği söze bağlı olmayanlara insan gözüyle bakmazdı. Aramızda geçen bir olayı anlatayım. Ben Vaniköy'de oturuyordum. Kendisi de Beylerbeyi'nde. Bir gün, öğlen yemeğini bende yemeyi, sonra da oturup sohbet etmeyi kararlaştırdık. O gün, öyle yağmurlu, boralı bir hava oldu ki her taraf sele boğuldu. Havanın bu haliyle karadan gelemeyeceğini tabii gördüm. Yakın komşulardan birine gittim. Yağmur, bütün şiddetiyle devam ediyordu.
Eve döndüğümde ne işiteyim, bu arada Mehmet Akif Bey sırılsıklam bir vaziyette gelmiş. Beni bulamayınca, evdekilerin bütün ısrarlarına rağmen içeri girmemiş. ‘Selam söyleyin’ demiş ve o yağmurlu havada dönmüş gitmiş! Ertesi gün, kendisinden özür dilemek istedim. ‘Bir söz, ya ölüm veya ona yakın bir felaketle yerine getirilmezse mazur görülebilir’ dedi ve benimle altı ay dargın kaldı.”
‘Ya sözünü yerine getir, ya da öl” diyen Âkif’i söz vermeye gösterdiği hassasiyeti olaylar, elbette çoktur. Bunlardan birisi de en yakınlarından, damadı Muhiddin Bey’in anlattıkları, onun vefasının ne kadar yüksek ve asil olduğunu göstermektedir:
“Merhum, Çengelköy’de tepede bir evde otururdu. Erenköy’e bize geleceği zaman kestirmeden yürüyerek gelirdi. Alemdağ’dan çıkar, Çamlıca’dan aşar, buraya kadar yürüyerek gelirdi. Yine bu tarafta oturan bir dostuyla sözleşmiş, sana falan gün gelirim, diye. O gün işi çıkmış, gelemeyecek. Saban namazından sonra çıkıyor yola, yürüyerek dostunun evine gidiyor. ‘Bugün işim çıktı, sana gelemeyeceğim’ diyor, ‘Allahaısmarladık’ deyip geri dönüyor.” (Emin Âkif Ersoy, Babam Mehmet Âkif, haz: Yusuf Turan Günaydın, İstanbul 2017, 121)
Hülasa, Mehmet Âkif, kendisi için yaşam felsefesi haline dönüştürdüğü, erdem ve insanî değerlerden hiçbir zaman ayrılmamıştır.