Dolar (USD)
35.21
Euro (EUR)
36.74
Gram Altın
2961.22
BIST 100
9658.55
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
28 Aralık 2019

Mehmet Akif Ersoy’u Nasıl Bilirdiniz?

Yine bir 27 Aralık, merhumun ruhunu mahcup edecek ölçüde övgülerle başlıyor cümleler. Oysa böyle övgülerden kaçardı. Mahcup ve yalnızdı. Gösterişi sevmezdi. Maddî olan ne varsa kaçmıştır çünkü dünyada misafir olduğunu biliyordu, öyle de yaşıyordu.

Merhumu nasıl bilirdiniz? Peki, soralım bu zor soruyu ve tanımaya çalışalım, büyük şairi.

“Dinine bağlı, vatan şairidir” diyor bizim İbrahim. Yanımda idi İbrahim. Ben, bu yazıyı şimdi onun odasında yazıyorum. Hemen yanında başka bir İbrahim daha var, İbrahim ağabeyi buranın. Ona da soruyorum aynı soruyu. O da gayet makul ve yerinde cevaplar veriyor ve şöyle diyor: “M. Âkif Ersoy, yaptıklarıyla yaşayan ve ölümsüzleşen bir şair.” Biz bunları konuşurken koridordan geçen Mustafa ağabey de konunun M. Âkif olduğunu duyar duymaz başlıyor merhumu anlatmaya: “Âkif dediğin zaman iş bitmiştir. O, dünyada tektendir. Ölümü çok hazindir.”

M. Âkif, yaşadığı çağın derdini biliyordu. İyi yetişmişti. Hak ve adâlet noktasında son derece hassas idi. Hakkı savunmak zor olduğundandır yalnızlığı da. Çalışkandı, derslerinde birinci idi. Spor yapardı. Verdiği sözü bihakkın yerine getirirdi. Onun bu özelliğini bilenler, Âkif ile sözleşmekten korkarlardı. Lisan bilirdi, Arapça, Farsça, Fransızca öğrenmiştir. Çeviriler yapmıştır.

Merhum Âkif, mahzundu ve hissiyatı yüksekti. Edebî yönünü gelenekten beslenerek güçlendirmiştir. Genç yaşlarda manzumeler yazmıştır. Çocukluğundan itibaren başlayan ızdıraplı hayatı ömür boyu sürmüştür. Küçük yaşta babasını kaybetmesi ve ardından evlerinin yanması onun hayatında tesiri yüksek hüzünlü olaylardır. Kimseye yük olmamıştır, kendi gayretleriyle hayatını idâme ettirecek çalışmalar yapmıştır. Mülkiyede okumayı düşünürken, geçim derdine düşmüş ve baytarlık okumuştur. Mesleğe erken başlamış, kendisini geliştirmek için meslekî geziler yapmıştır. Bu arada da zaman zaman çalıştığı hâfızlığını bitirmiştir. Edebî yönünü de geliştirmeyi ihmal etmemiştir.

Merhum Âkif’i tanıyan ve onunla aynı meclislerde bulunan edipler hep övgüyle bahsederler. Abdülhak Hamit Tarhan, “Hakan” isimli eserini merhum Âkif’e gönderirken baş tarafına, “Türk’ün en büyük şairi muhibb-i azîzim Âkif Bey’e” hitâbında bulunmuştur.

Merhum Âkif, Osmanlı’nın yaşadığı sıkıntıları gerçekçi bir gözle dile getirmiştir. Hem millî hem dinî anlamda yaşadığımız gerilemeyi de korkmadan seslendirmiştir. Cesur bir kişidir çünkü dünyalık beklentisi olmamıştır. Hakperesttir. Âdildir, görüşü ne olursa olsun haklının tarafında saf tutmuştur. Meslek hayatında iki defa istifa etmiş, iki istifası da sevdiği insanlara yapılan haksızlıktan dolayıdır. Şimdi, günümüzde bu cesareti kim gösterebilir? Merhumu dilinden düşürmeyenlerin onun gösterdiği böyle âdil duruşları var mıdır? Hepimizin muhasebeye ihtiyacı vardır. Merhum Âkif’i anlatmak yerine onun gibi olmak gerekmez mi?

Mehmet Âkif, yurt dışında bulunduğu yıllarda Müslümanların düştüğü durumları düşünmüş ve çareler sunmuştur. “Uyan” isimli şiirinde şöyle sesleniyordu:

“Ey koca Şark, ey ebedî meskenet!

Sen de kımıldanmaya bir niyyet et.

Korkuyorum, Garb’ın elinden yarın,

Kalmayacak çekmediğin mel’anet.”

Günümüzü ne kadar güzel işaret etmiş. Şimdi hâlimiz böyle değil midir? Batı’nın elinde oyuncak durumunda kaç Müslüman ülke vardır? Maalesef acınacak durumdayız.

Merhum Âkif’in umudu yeni bir nesildi. Âsım’ın nesli diyordu beklediği gençlik için. İlimden ve ahlaktan taviz vermeyen bir nesil. Çok çalışacak, esir olmayacak ve hakkı tutup kaldıracak bir nesildi. Merhum Âkif, İstiklal Savaşı’nda da yurdun her yerinde emperyalist sömürgeyi reddetmiş ve Millî Mücadele’nin yanında saf tutmuştur. Ne yazık ki devlet kurulduktan sonra merhumun tasvip etmediği gelişmeler olunca, o da Mısır’a gitmek zorunda kalmıştır. Garip yaşamıştır, yalnız ve mahcup durmuştur, hakkı savunmuştur, bâtıla savaş açmış, putperest olmamış, tazim etmemiştir. Biz, onu hakkın adamı olarak biliriz, ruhu şâd olsun.