Mehmed Şevket Eygi'ye vefa
Millî Gazete’nin
Çayhane Sokak, No: 1 Topkapı adresinde faaliyet gösterdiği 1991 yılında mutfağa
heyecanla giren Yazı İşleri Müdürümüz Ekrem
Kızıltaş, “hayırlı uğurlu olsun,
Mehmed Şevket Eygi bizde yazmaya başlayacak” müjdesini verdi.
İyi de Millî
Gazete'ye yeni bir soluk getirecek Mehmed Şevket Eygi kim ola ki!..
Abdi İpekçi, Mümtaz
Soysal, Turgay Şeren ile aynı dönemde ilk, orta ve lise eğitimini Galatasaray
Lisesi’nde gören ve bu isimlerle arkadaş olan kendine münhasır “üretim hatası” bir şahsiyet. Osmanlı
nazırlarından Raşit Erer, Aydın mebusu Enver Tekand, şair ve âlim Orhan Şaik Gökyay, edebiyat tarihçisi Nihad
Sami Banarlı ve şair Ahmet Kutsi Tecer gibi alanlarında zirve isimlerin
tedrisâtından geçmiş. Ankara
Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde okurken Cemal Süreya ve Sezai
Karakoç’la, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çalışırken Ömer Nasuhi Bilmen’le bir
arada olmanın feyz ve bereketini her daim içinde hissetmiş.
İlk makalesini Eşref Edib Fergan’ın yayımladığı Sebîlürreşâd dergisinde yazarak
çocukluktan beri kurduğu hayaline kavuşmuş. Ardından Yeni İstiklâl gazetesiyle muharrirliğe adım atmış. Müslümanların
eksik olduğu yayıncılığa yeni bir soluk getirmek için Bedir Yayınevi’ni
kurmuş.
ÖMRÜ MAHKEME SALONLARINDA GEÇTİ
Adnan Menderes’in
idam yıldönümünde kaleme aldığı “Zulümlerin
en alçakçası kanunların gölgesinde yapılandır” başlıklı yazısı nedeniyle
tutuklanarak, hapse mahkûm edilmiş. Yarım asrı aşan gazetecilik hayatının
önemli bir bölümünü mahkeme salonu ve cezaevlerinde geçirmiş. Yayın yapmanın,
statükoya karşı durmanın, totaliter fikir yapısı içinde yeni bir özgürlük ve
özgür bir düşünceyi hayata geçirmenin en zor olduğu dönemlerde sahibi olduğu Bugün ve Babıali’de Sabah gazeteleriyle yeni bir çığır açmış.
Camilerde cemaatle
sabah namazı kılma geleneğini başlatarak, on binlerce Müslümanın Sultanahmet
Camii’de dua edip kulluk ve kardeşlik bilincinin gelişmesine vesile olmuş. “Kısık Sesler”in sesini yükseltmesine
tahammülü olmayanlar tarafından gazeteleri süresiz kapatılınca, çareyi yurt
dışına çıkmakta bulmuş. Hac vazifesi yapmak üzere Suudi Arabistan’a gitmesinin
akabinde hakkında başta Amerikan 6. Filosu’nun İstanbul’a demirlemesinin
protesto edildiği ve tarihe “Kanlı Pazar”
olarak geçen olayların kışkırtıcısı olmak üzere birçok mesnetsiz suçlamadan
dolayı dava açılmış, sorgusuz sualsiz hapse mahkum edilmiş.
Suudi Arabistan,
Ürdün, Lübnan ve Almanya’da 6 yıl süren vatan hasreti içinde onulmaz bir yaraya
dönüşmüş, bu yara hiç iyileşmemekle birlikte zamanla kabuk bağlamış. (Bu yaralı
dönemi 2009 yılında “Adım Adım Hac /
Tevhid Yurduna Hicret” kitabını kaleme alırken, kendisinden bir hatırat
olarak yazmasını talep etmiş, istemeye istemeye de olsa beni kırmamak adına o
günlerin acısını tekrar hissederek tarihe not düşmüştü.)
ÇOK KIYMETLİ ESERLERE İMZA ATTI
İşte bu sıkıntılara dûçar olmuş, inancının kendine
yüklediği misyonu yerine getirirken ağır bedeller ödemiş Mehmed Şevket Eygi,
İslâmî camianın en önemli fikir, aksiyon, mütefekkir ve münevverlerinden
olmasına rağmen köşesine çekilmiş âdeta münzevi bir hayat yaşıyordu. Bu dönemde
sahibi olduğu Bedir Yayınevi’ne uğruyor, toplumun genelinin dikkatini
çekmeyen, fakat ilgilisinin merakla beklediği birbirinden değerli İslâmî
eserler yayınlıyordu. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Mârifetnâme’sinden tutunda
İmamı Şârânî’nin Evliyâlar Ansiklopedisi’ne, İmam Gazali’nin Kimyâ-i
Saâdetin’den tutunda Ebul-Leys-Semerkandi’nin Tenbîhü’l Gâfilîn ve Bostanü’l
Ârifîn’e kadar bir çok eser. (Ehl-i Sünnet'i Savunuyorum, Namazı Dosdoğru
Kılmak, Vasıflı Müslüman Genç, Çareler Çözümler Teklifler Tenkitler gibi
eserlerinin yanında ayrıca 2003’te tarih ve ibret vesikası olarak yayınladığı “Yakın Tarihimizde Câmi Kıyımı” isimli
kitabıyla yakın tarihimizde ecdat yadigârı binlerce cami, mescit, tekke,
medrese, imaret, türbe ve sıbyan mektebi gibi eserlerin nasıl kapatılıp,
satılıp, yıkılıp, kiraya verilip, depo yapılıp, CHP ocağına çevrilip, spor
kulübü lokali hâline getirilip, meyhane ve müzeye dönüştürülüp kıyıma
uğradığını açığa çıkardı.)
DGM EN SIKI TAKİPÇİLERİ ARASINDAYDI
Bütün bunlar
yaşanırken, tarihler 1991'i gösterirken Eygi için yeni bir serüven, yeni bir
yolculuk başlıyordu. 1970’li yıllarda Millî Görüş lideri Prof. Dr. Necmeddin
Erbakan’a çok sert eleştirilerde bulunmasına rağmen, Millî Gazete’de yazma
talebi hoca tarafından memnuniyetle karşılanmıştı.
Millî Gazete’nin
ikinci sayfasında yazmaya başlayacak olan sermuharrir Mehmed Şevket Eygi için
günlerce birinci sayfadan anonslar yapıldı. Gün geldi herkesin ve her kesimin
merakla beklediği yazılar “Takvimden Yapraklar" başlığı altında
serdedilmeye başlandı.
Millî Gazete, Millî
Görüş camiasının gözü, kulağı, sesi, dünyaya açılan penceresiydi belki, fakat Mehmed
Şevket Eygi’nin yazmaya başlamasıyla birlikte okur kitlesinde büyük bir açılım
yaşanmaya başlandı. Medyanın “dördüncü
kuvvet” olduğu o dönemde, kendine has takipçileri oluştu. Yazıları hemen
hemen her kesimden insanın ilgisini çekiyordu; özellikle de dava açmak için
fırsat kollayan Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin.
1990’larda internet,
dolayısıyla da e-mail ve sosyal medya olmadığı için iletişim mektup, faks ve
telefon kanalıyla sağlanıyordu. Eygi, okurdan en çok mektup alan yazardı.
Mektuplar kendisine ulaştırılır, o da değer bulduğu mektuplara zaman zaman
yazılarıyla cevap verirdi.
Teknoloji düşmanı
değildi, fakat bilgisayar ve cep telefonuna pek sıcak bakmazdı. (Ekrem abi,
Eygi’yi cep telefonu ve bilgisayara ancak 2000’li yıllardan sonra ikna edebildi.)
60’lı yılların
arabalarına hastaydı!.. Fakat Şile’deki taş evine giderken öve öve bitiremediği
bu arabalar genellikle kendisini yolda bırakırdı.
En büyük zevki
sahafları gezip kitap almak, pazara düşen estetik giysileri bulup şık
giyinmekti. Ayrıca Çukurcuma’daki antikacıları gezip hat, tezhip, ebru
sanatlarının nâdide eserlerini edinmek onu yitik hazinesini bulmuş gibi
sevindirdi.
ÂDAB-I MUÂŞERET KURALLARINA ÖNEM VERİRDİ
Ömrünün sonuna kadar
hep yitik hazinelerimizin peşinde koştu; buldu, çıkardı ve paylaştı. Müslümanların
köylülükten kurtulmasının yegâne çıkış yolunun tarih, ilim, estetik, kültür ve
sanatla hemhâl olmalarından geçtiğini ifade ederdi. İşin ehemmiyetini daha iyi
anlatabilmek için “Osmanlıca bilmeyen
adam değildir” ifadesini kullanırdı.
Özellikle de âdâb-ı
muâşeret kurallarına çok önem verirdi. Mesela kendisini telefonla aradığınızda
3’ten fazla çaldırdıysanız, bunu görgüsüzlük, saygısızlık addederdi ve o
telefonu genellikle açmazdı.
Eygi, Erbakan hocanın
jestine karşılık 28 yıl boyunca yazdığı yazılardan hiç telif ücreti almayarak “pazara kadar değil, mezara kadar” Millî
Gazete’de fikirlerini serdetmeye
devam etti.
TÜRK BASINININ EN ÖZGÜN VE ÖZGÜR YAZARIYDI
Eygi, Türkiye’nin özgün ve en özgür yazarıydı. “Dönmeler” meselesini gündeme getirip,
tartışmaya açan yazılarıyla o dönemlerde üzeri örtülmüş sırları kamuoyuna
aşikâr etti. Okurlar Eygi'nin yazıları sayesinde toplumu oluşturan demografik
yapıya dair ince detaylara vâkıf oldu. 2011 yılının sonuna kadar Millî
Gazete'de editörlüğünü yaptığım hiçbir yazısına, bir kelimesine dahi müdahale
edilmedi. Tâ ki, “Uyarıldım!..” (4
Kasım 2008) yazısını kaleme alana kadar. Eygi’nin, Fethullah Gülen Cemaati’nin
ABD ve siyonistler ile ilişkilerini, “dinlerarası
diyalog” faaliyetlerinin din dışı
olduğunu yazması bardağı taşırma noktasına getirdi. Kimsenin haklarında olumsuz
bir cümle yazmaya bile cesaret edemediği dönemde “Fetullah Gülen ve Cemaat” gerçeğini ifşa eden yazılar kaleme
almasından dolayı 3 veya 4 ay kadar yazılarına ara vermek zorunda kaldı.
“Takvimden Yapraklar”da haftanın 7 günü hiç yorulmadan, bildiği
doğru yoldan şaşmadan Müslümanlara seslendi. Uyardı, uyardı, uyardı. 12 Temmuz 2019’da verdiği son nefesine
kadar. Fatih Camii’ndeki cenaze namazını müteakip Diyanet İşleri Başkanı Ali
Erbaş’ın ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı tezkiye ve binlerce
insanın hüsn-ü şehadeti onun iyi bir Müslüman olduğuna delildi.
Eygi tanıdığım “Son Osmanlı Beyefendisi”ydi. Ayrıca beslediği kediler onun en
sâdık dostlarıydı. Öyle ki, vasiyette bulunacak kadar. Sözün özü; merhum Mehmed Şevket Eygi, kısık seslilerin gür sesi
olmakla birlikte “Ne elem, ne keder,
Allah bana yeter” düsturuyla yaşayan Hak
Dava Adamıydı. Ruhu şâd, mekânı Cennet, makâmı âlî olsun.
* * *
“DOSTLAR MECLİSİ” SULTAN KÖŞESİ’NDE...
Peki mâzide kalan, hiç eskimeyen ve
belleğimizde iz bırakan bu hayat hikâyesini neden anlatma gereği duyduk. Vefa
için efendim. Vefa; âşığın mâşukuna, dava adamının davasına bütün
zorluklara rağmen sâdık kalabilmesidir. Vefa; sevgide bıkkınlık göstermemek,
ihtiyaç hâlinde “Hızır gibi yetişebilmek”tir. Vefa; dikenlere direnerek,
dost ikliminde boy atan gül olmaktır. Vefa; aşktır. Aşk vefa, vefa ise iman
ister.
“Ölülerine kıymet vermeyenler, dirilerine sahip çıkamazlar” düsturu
ile Sultanahmet Mahallesi, Küçük Ayasofya Caddesi'ndeki Sultan Köşesi'nde kurulan “Dostlar Meclisi"nde
Cumartesi günü rahmetli Mehmed Şevket
Eygi’yi yâd ettik. Hem de merhumun zaman zaman uğrayıp tattığı, geleneksel
lezzetlerini defalarca yazı konusu yaptığı Recep
İncecik beyefendinin Sultan Köşesi'nde...
Davet
sahibi gazeteci, yazar ve edebiyat araştırmacısı Mehmet Nuri Yardım
beyefendinin yağan yağmura rağmen davete icabet edenlere teşekkürüyle birlikte
“Dostlar Meclisi”nde hiç eskimeyen
anılar yeniden harlandı. Sabri Yılmaz ağabey ile başlayan hâtırlı hatırâlar
zamanın geriye sarılmasıyla birlikte Sultanahmet Camii’nin gölgesindeki “Sultan Köşesi”de canlanmaya başladı.
Akşam
yavaş yavaş geceye meftunluğunu ilan ederken öyle bir muhabbet sofrası kuruldu
ki, hiç kimse nokta koymak istemiyor. Sözü uzatan, Yardım’ın gözüne bakıp nezaketle
Eygi’yle olan anısına mim koyuyor.
Sabri Yılmaz’dan bendenize, Temel Emiroğlu’ndan İsmail Fatih Ceylan’a, Bedir Acar’dan Emrullah Hatipoğlu’na, Şerif Aydemir’den Yaşar Değirmenci’ye, Recep İncecik’ten Turan Kıratlı’ya, Ali Erkan Kavaklı’dan Sefa Saygılı’ya, Ekrem Kaftan’dan Ali Akben’e, Müfid
Yüksel’den Rahmetullah Karakaya’ya, Saliha
Sultan’dan Cahit Polat’a, Ekrem
Kızıltaş’tan Dursun Gürlek’e, Mahmut
Göksu’dan Selahaddin Kocaaslan’a, Cevat
Özkaya’dan İsrafil Kuralay’a, Mehmet
Maksudoğlu’ndan Cafer Vayni’ye, Hayri Ataş’tan Bedir Yayınevi’nin emektarı Ömer ve Mürsel ağabeylere kadar birçok isim akşamdan başlayıp geceye uzanan
buluşmada merhum Mehmed Şevket Eygi’ye dair öyle anılar ve fikirler paylaştılar
ki, kaleme alınsa yeni bir kitap daha çıkar. (Merhum Eygi şayet bu “Dostlar Meclisi”nde bizi dinliyor
olsaydı, tebessümle “aman efendim...”
diyerek müdahil olur, sözün eğrisini düzeltildi.)
Bir
köşeye çekilmiş münzevi hayat yaşıyor zannettiğimiz Mehmed Şevket Eygi oysa ne
kadar içimizdeymiş. Ne çok insana dokunmuş, dokunmakla kalmayıp hayatını
değiştirmiş. Mehmet Nuri Yardım beyefendi de Eygi’nin kendisinde oluşturduğu
etkiyi “vefa” kabilinden her daim
diri tutarak Aydın Gülan’ın
önerisiyle kılı kırk yararak “İnancını
Yaşayan Münevver MEHMED ŞEVKET EYGİ” isimli esere dönüştürmüş.
Mehmet Nuri Yardım beyefendi,uzun süredir üzerinde çalıştığı Mehmed Şevket Eygi’nin 1933’te Zonguldak
Ereğli’de başlayan ve 12 Temmuz 2019’da İstanbul’da son bulan 86 yıllık
biyografisini “İnancını Yaşayan Münevver MEHMED ŞEVKET EYGİ” ismi
altında kitaplaştırdı. Eygi
ile yolunun kesiştiği kültür-sanat mecrasında heybesinde biriktirdiği
faaliyetlerle birlikte onun hayata bakışını, davasına olan sadakatini,
fikirlerini, eserlerini, hayatını, gazeteciliğini, tefekkür
dünyasını, mücadelelerini, ilkelerini, sanat merkezli dünyasını, kitap ve eşya
merakını, ev hâlini büyük bir hassasiyetle araştırıp harmanlayarak ortaya vefa kokan bir eser
çıkardı.
Akıl Fikir Yayınları arasından çıkan “İnancını
Yaşayan Münevver MEHMED ŞEVKET EYGİ” isimli eser çile ve mücadelenin,
dahası İslâm'a adanmış örnek bir ömrün hikâyesi... Kelâmına, kalemine sağlık
Mehmet Nuri Yardım.
*
“Dostlar
Meclisi”nin ilerleyen saatlerinde mekânın sahibi Gastronom, Şef, Gazeteci,
Araştırmacı Yazar, İttifak Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Recep İncecik’in Mehmed Şevket Eygi’nin tarifiyle hazırladığı
geleneksel lezzetlerimizden bulgur pilavı, kuru fasulye ve şerbeti tadınca,
merhumun yazdığını yaşayan bir münevver mürebbi olmasının yanında iyi bir
gastronom olduğuna şahitlik ediyoruz.
Mideler
şenlenince, söz sükuta erince Mikail
Tekçe’nin Kur’an tilaveti sonrası Emrullah
Hatipoğlu hocaefendinin duasıyla merhum Mehmed Şevket Eygi’yle birlikte
Ümmet-i Muhammed’in ruhu yâd ve şâd edildi. Ne mutlu, arkasında hoş sâdâ
bırakanlara... Ne mutlu, “âmin”lerle
hatırlanıp, “iyi bir insandı”
dedirtmeyi başarıp fâni dünyadan âlem-i berzaha göçenlere...
Hâmiş: Tıpkı Ali Emîrî Efendi gibi kitap âşığı
olan Mehmed Şevket Eygi, ömrü boyunca biriktirdiği nâdide kitaplarını vefat
etmeden önce Cumhurbaşkanlığı Millet
Kütüphanesi’ne hibe etmişti. Ömrünün büyük bir bölümünü geçirdiği
İstanbul’un Fatih ilçesinde bir kütüphaneye isminin verilmesi toplantının en
önemli taleplerinden birisiydi. Fatih Belediye Başkanı Mehmet Ergün Turan beyefendiye
duyurulur.