Mehmed Âkif’in doğum yeri Bayramiç midir?
Ümmetin sıkıntılarının zirveye çıktığı şu yüzyılda, Müslümanlığı hayatında da yaşayan, nizam, edeb, tevazu ve Hak sevdalısı Âkif gibi insanların eksikliği ne kadar da derinden hissediliyor.
Paramparça olmuşuz, fakat Âkif gibi bir toparlayanımız yok.
İslâm coğrafyasının neresine baksak ölüm çığlıkları yükseliyor. Yaşanan kıyamet görüntüleri karşısında zihnimiz dengesizleşiyor, imanımız sarsılıyor!.. Buhrana sürükleyen olaylar silsilesinden “hicret” ederek, Âkif’in rûhunu şâd eden bir limana sığınmaktan başka çare kalmıyor.
Ver elini Şehitler Diyarı Çanakkale...
Tabelalarda efsanelerle birlikte Âkif’in ismini görmek güzel
İstanbul’dan başlayan Tekirdağ, Keşan, Gelibolu, Çanakkale, Lapseki, Ezine ve Bayramiç’e kadar devam eden 418 kilometrelik uzun bir yolculuktan sonra, bol yıldızlı gecenin sabahın kapısını çaldığı vakitlerde Kazdağları’nın eteklerindeyiz.
Çanakkale’den Ezine ve Bayramiç’e doğru ilerlerken göze aralıksız çarpan tabelalar Toria Antik Kenti, İda Dağı ve Mehmed Âkif Ersoy Evi ve Müzesi’ni gösteriyor. İki mitolojik efsaneyle birlikte Millî Şairimiz Mehmed Âkif Ersoy’un ismini görmek sevindirici. “Çanakkale Destanı”nı iliklerimize kadar hissettiren millî şairimizin hatırlanması ve hatırlatılması kendi değerlerimizle barışma yolunda bazı adımlar atıldığının emaresi.
Ezine ve Bayramiç Ovası’na hayat veren su kanallarının kenarından kıvrım kıvrım kıvrılarak ilerlerken oksijen vurgunu yiyen vücudumuz karıncalanmaya başlıyor. Doğal güzellikler; gelinlik çağına gelmiş nazlı bir kızı andıran Kazdağları’nın boynuna takılmış yakut taşları gibi parıl parıl parlıyor. Adım adım ilerledikçe, saklı güzellikler yol boyunca bütün gizeminden vazgeçip, kendini cömertçe sergiliyor.
Bayramiç, birlik ve beraberliğin simge beldesi
“Biga Yarımadası” hayalimizde canlandırdıklarımızdan çok farklı bir iklime sahip. Asırlar boyunca sayısız mitolojik ve efsanevî olaylarla iç içe yaşamış olan bölgenin; taşı, toprağı, suyu ve havası başka diyarlara benzemiyor.
Buralara “oksijen deposu” denilmesini daha iyi anlıyorsunuz; uçsuz bucaksız uzanan defne, kocayemiş, mersin, pırnal meşesi, keklik, delice, köknar, karaçam, kızılçam, meşe, kayın, kestane ardıç, elma ağaçları ve üzüm bağlarının arasından geçerken.
“Biga Yarımadası”nı hiç bilmeden, bir resme bakar gibi uzaktan bakarak, ama aynı zamanda içinde dolaşarak tanımak için, yoğun sıcağa aldırış etmeden tarihî ve doğal derinliklere inerek dolaşmayı amaçlıyoruz.
Türkmen boylarının önemli yerleşimlerinden olan 16 bin nüfuslu Bayramiç, 1308’de Osmanlı’nın egemenliği altına girmiş. Yöre halkının birlik ve beraberliğini sağlamak için dinî bayramlarda kasabada “bayram için” toplanmalarından dolayı burası zaman içinde “Bayramiç”e dönüşmüş.
Millî Şairimiz Âkif’in geçtiği yerlerde iz sürüyoruz
Bayramiç’e ulaştığımızda gökyüzüne yıldız tarlası, yeryüzünde ise sessizlik hakimdi. Bu sessizliği bozan ise Bayramiç Merkez Çarşı Camii’nden (1889) gelen ilahi çağrıydı. Cemaat manevî olarak ruhunu doyurduktan sonra, rızıklarını aramak için birer birer sokak aralarında kaybolmaya başlıyordu. Bayramiç Meydanı’nın locası konumunda bulunan bu asırlık caminin önünden bakıldığında yavaş yavaş aydınlanan belde, kuş cıvıltıları eşliğinde silüet perdelerini kaldırıp gerçek güzellikleriyle bizleri baş başa bırakıyor.
Belediye binası, kaymakamlık ve sıra sıra dizilmiş tarihi konakların arasından Çanakkale’den beri takip ettiğimiz “Mehmed Âkif Ersoy Evi ve Müzesi”ne doğru yol alıyoruz. Belki “Âsım’ın Nesli” değiliz amma, millî şairimizin geçtiği yerlerde iz sürüyoruz.
Camicedit Mahallesi, Şair Mehmed Âkif Ersoy Sokağı’nın başında ufak bir hareketlilik var. Köşe başındaki binanın tabelasını okuduğumuzda meselenin aslı anlaşılıyor. Çanakkale’den beri izini sürdüğümüz Mehmed Âkif Ersoy Evi ve Müzesi’ne varıyoruz.
Açılışı “Son Başbakan” Binali Yıldırım yapmış
Bir dönem önceki başkan İsmail Sakin Tunçer döneminde istimlâk edilen, Çanakkale Milletvekili Bülent Turan ve dönemin Bayramiç Belediye Başkanı Sadettin Arslan’ın gayretleriyle, İÇDAŞ Çelik Enerji Tersane ve Ulaşım A.Ş’nin katkılarıyla yapılan Mehmed Âkif Ersoy Evi ve Müzesi, geçtiğimiz yıl “Son Başbakan” Binali Yıldırım’ın katıldığı bir törenle hizmete açılmış. (Bayramiçlilerin damadı eski Başbakanlardan Yıldırım Akbulut da açılışa katılanlar arasındaydı. Yani Mehmed Âkif Ersoy Evi ve Müzesi’ni açmak iki Erzincanlı başbakana nasip oldu.) Bu Müze Ev’in açılmasıyla birlikte Bayramiç, turizm ve kültürel alanda büyük bir değişim yaşamaya başlamış. Bayramiç’i 1 yıl içerisinde 60 bine yakın insan ziyaret etmiş.
Müzenin kapısında bizi Serap Tok hanımefendi karşılıyor. “Hoşgeldiniz” dedikten sonra bizi Âkif ve ailesi ile başbaşa bırakıyor.
İki katlı evin sağ tarafında bulunan odaya girdiğimizde eşyaların arasında anne Emine Şerife hanımın (1836 yılında Tokat’ta doğan Emine Şerife hanım aslen Buhâralı bir ailenin kızı) başında ninni söylediği beşik ilgimizi çekiyor. Beşikteki Âkif nerede doğdu acaba?!..
Bayramiçlilerle Fatihliler arasındaki tatlı rekabet
(Malatya daha Adıyaman’la “Dünyanın 8. Harikası” olarak nitelendirilen Nemrut Dağı meselesini çözememişken, Aksaray’la “Somuncu Baba” (Şeyh Hamîd-i Velî) polemiğini devam ettiriyor.
Malatyalılar, Osmanlı Arşivleri’ne dayanan araştırmalar neticesinde, bilimsel olarak nesli ve kabrinin Darende’de olduğunu iddia ederken, Aksaraylılar “Somuncu Baba”nın kendi il sınırları içerisinde yaşadığı ve medfun olduğunda ısrar ediyor.
Kazdağları Millî Parkı’nın kuzey batı kapısı konumundaki Ayazma Pınarı Tabiat Parkı Çanakkale’ye mi, yoksa Balıkesir’e ait tartışması bir kenara, benzer tatlı bir rekabet de İstiklâl şairimiz Mehmed Âkif Ersoy üzerinden Bayramiçlilerle Fatihliler arasında yaşanıyor.)
“Mehmed Âkif’in doğum yeri Bayramiç midir?”
Yıllardır İstanbul’un Fatih ilçesi Sarıgüzel Mahallesi’nde dünyaya geldiği söylenen “Mehmed Âkif’in doğum yeri Bayramiç midir?” sorusunun cevabını bulmak için bu husustaki kaynaklara müracaat ediyoruz.
Kubbealtı Akedemi Mecmuası’nın 6 Nisan 1977 tarih ve ikinci sayısında Fevziye Abdullah Tansel’in kaleme aldığı “Mehmed Âkif’in doğum yeri Bayramiç midir?” başlıklı yazı ile bu konunun netliğe kavuşması için arşivler karıştırılmış, ilgililerin görüşüne başvurulmuş.
Kaleme alınan yazıda, Prof. Dr. Kaya Bilgegil’in, Başvekalet Arşivi, Sicill-i Ahval Defteri’nden Mehmed Âkif Ersoy’la ilgili elde ettiği vesikalara dayanarak neşrettiği araştırmaya yer verilmiş.
Bilgeli’nin sunduğu vesikada “Bin iki yüz doksan sene-i hicriyyesinde sene-i maliyye 1289 Kal’a-i Sultaniyye sancağına mülhak Bayramiç kasabasında tevellüd (doğduğu) ettiği Tezkire-i Osmaniyye suret-i musaddakasında muharrerdir (yazılıdır)” cümlesine dikkat çekilse de, “bu araştırma yazısıyla neşredilen resmi vesika ortaya koymuştur ki, şimdiye kadar Fatih’de Sarıgüzel’de doğduğu bilinen Mehmed Âkif’in doğum yeri, Kal’a-i Sultaniyye sancağına mülhak Bayramiç kasabasıdır kesin hükmüne varmış olacağını sanmıyoruz” denilmektedir.
Aynı derginin1977 Temmuz’una ait üçüncü sayısında M. Uğur Derman’ın, “Mehmed Âkif’e Dair İki Vesika” başlıklı yazısındaki, “İlk nüfus tezkiresi Bayramiç’den alınırken, doğum yeri de yanlışlıkla aynı yer olarak gösterilen Âkif’imiz, ‘Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir’ diyebilen yaradılışı dolayısıyla, bu hatayı her halde sonradan düzelttirmek lüzumunu da duymamıştır...” ifadesiyle Âkif’in Bayramiç’te doğduğu tezini çürütüyor.
Fergan, Kuntay, Doğrul ve Karakoç da aynı fikirde
Âkif’in en yakın dostlarından Eşref Edib Fergan, “Üstad Mehmed Âkif, İstanbul’da doğmuş olmakla beraber, nüfus yaşadığı Bayramiç’ten alınmış” derken, bu görüşü destekleyen Mithat Cemal Kuntay da, “Âkif’in nüfus tezkiresinde doğduğu yer Bayramiç gösterilmiş; bu yanlıştır. Âkif doğunca nüfus tezkiresi çıkarılmamış ve çocukluğunda, babasıyla Bayramiç’e gidince orada çıkarıldığı için, doğduğu yer Bayramiç gösterilmiş. Âkif, Sarıgüzel’de Sarı Nasuh Mahallesi, 12 numaralı evde doğmuştur” ifadelerini kullanıyor.
Mehmed Âkif Ersoy’la ilgili çok değerli çalışmaları bulunan M. Ertuğrul Düzdağ ise, Mehmed Âkif Ersoy (Kültür Bakanlığı Yayınları) isimli kitabının “Âkif’in Hayatı ve Gençlik Yılları” bölümünde, “1873 yılı sonunda, İstanbul’da Fatih’te Sarıgüzel Mahallesi’nde ailesine ait evde doğdu. Doğumu, Hicri 1290 senesi Şevval ayındadır. Bunun Milâdi tarihle karşılığı 1873 yılı 22 Kasım-20 Aralık günleri arasına rastlamaktadır...” bilgisini veriyor.
Mehmed Âkif Ersoy’un damadı Ömer Rıza Doğrul ve Sezai Karakoç da benzer ifadeleri kullanıyor.
Her şey gayet net. Belgeler ve bilgiler tartışmaya mahal bırakmıyor.
Âkif’i dar bir alana hapsetmek vefasızlık olur
Âkif; Anadoluludur, Bosnalıdır, Buharalıdır, Mısırlıdır, Hicazlıdır, Filistinlidir, İstanbulludur, Çanakkalelidir, Ankaralıdır, Bigalıdır, Burdurludur, Balıkesirlidir, Kastamonuludur. Hâkeza Âkif ümmet coğrafyasının tamamıdır. Âkif’i dar bir alana hapsedersek, ona vefasızlık etmiş oluruz.
Âkif’i sevmek; onun ruhunu kuşanmak, fikriyatını aksiyona dönüştürmektir. Umudun azaldığı zamanlarda bile ayağa kalkıp “Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüdâ / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ…” diyerek ölümü öldürmektir. Bu haykırışın ne anlama geldiğini unutmamak, unutturmamaktır.
Geresi teferruattır.
Yarın kaldığımız yerden iz sürmeye devam edeceğiz inşallah.