Mehmed Âkif'in cenâzesi!
27 Aralık 2021 Pazartesi günü Mehmed Âkif Ersoy’un vefatının yıldönümüydü. 27 Aralık 1937 tarihinde vefat eden Mehmed Âkif’in vefatının üzerinden neredeyse üç çeyrek asır geçmiş. 2036 yılında Mehmed Âkif’in vefatının üzerinden tam bir asır geçmiş olacak. Zaman o kadar hızlı akıp gidiyor ki ardından yetişmek neredeyse mümkün değil. Hızla akıp giden bu zaman süreci içerisinde tarihimize adını altın harflerle yazdırmış ancak müesses nizam tarafından hatıraları unutturulmaya hatta yok sayılmaya çalışılan âbidevi şahsiyetlerimiz var. Resmî ideolojinin bilerek ve isteyerek üzerini kapatmak istediği, görmezden geldiği, ötekileştirdiği, hatırasına hürmetsizlik ettiği şahsiyetlerden birisi se ne yazık ki Mehmed Âkif Ersoy’dur.
Millî Mücadele’nin manevi
önderlerinden birisi olan ve Müslüman Türk milletinin ortak paydası haline
gelmiş İstiklâl Marşı’nı en zor şartlar altında kaleme alan Mehmed Âkif’e
toplumun bazı kesimleri çeşitli vesilelerle de sahip çıkmasa, bazı hakikatlerin
gün yüzüne çıkması mümkün olmayacak. Allah’tan bu ülkede Mehmed Âkif’e ve onun
çizgisindeki insanlara sahip çıkan ve hatırasına hürmet duyan bir kesim hâlâ
var.
Geçen hafta bir grup üniversiteli
öğrenciyle Mehmed Âkif’i anlamak isimli bir toplantı gerçekleştirdik.
Yaptığımız konuşma sonrasında gençlerden birisi şöyle bir soru sordu: “Neden
Mehmed Âkif’in vefatında resmi bir tören düzenlenmedi ve neden Mehmed Âkif’in
cenazesine dönemin resmi makamlarından katılan olmadı?” Doğrusu bu soru
karşısında önce ne diyeceğimi bilemedim. Zira bu soru öylesine zor bir soruydu
ki, bu sorunun cevaplanması bir köşe yazısıyla geçiştirilmeyecek kadar geniş
bir muhtevaya sahip. Ancak toplantıda dilimin döndüğü ve aklımın yettiği kadar
soruyu cevaplamaya gayret ettim. Gençler sorunun cevabını dinlerken çok
müteessir oldular ve Âkif gibi büyük bir zata neden böyle bir haksızlık
yapıldığına anlam veremediler.
Mithat Cemal Kuntay’ın da bahsettiği
gibi merhum Âkif’in cenazesi birkaç kişinin omuzları üzerinde Beyazıt
Meydanı’na getirilir ve Kuntay önce bu naaşın bir fukaraya ait olduğunu
düşünür. Sonra Emin Efendi Lokantasının sahibi bir bayrakla cenazeye doğru
koşar ve ardından yüzlerce üniversite öğrencisi bir araya toplanır. Devlet
erkanından hiç kimse oracıkta yoktur. Sebebi ise Tek
Parti (CHP) iktidarının İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, İstanbul valiliğine
gönderdiği bir tâlimatta, Âkif’in cenazesine sahip çıkılmamasını ve tüm resmi
zevatın cenazeden uzak durmasını istemiştir. Millî Mücadele’de canını dişine
takarak varını yoğunu ortaya koyan Mehmed Âkif’in cenazesine yapılan bu
hürmetsizlik gerçekten de içler acısı bir durumdur.
Yine D. Mehmed Doğan
hocamızın tespitine göre Merhum Âkif’in cenazesine kat’i surette iştirak edilmemesi
yönünde İstanbul Üniversitesi Rektörü’ne de bir talimat gönderilmiş, üniversite
yönetiminin ve öğrencilerin cenazeye katılması yasaklanmıştır. Bu yasağa rağmen
yüzlerce üniversite öğrencisi Âkif’in cenazesine omuz vermiş kendisini yalnız
bırakmamıştır.
Ne yazık ki Âkif’in
cenazesine katılan gençler takibata uğramış, bazıları tutuklanarak emniyete
götürülmüştür. Merhumun cenazesine katılan ve mezarı başında konuşma yapan
gençlerden Prof. Dr. Abdülkadir Karahan, Yüksek Öğretmen Okulu’ndan Emniyet
Müdürlüğü’ne getirilerek sorgulanmıştır. Kendisine “Ne sıfatla, resmî
makamların törene gerek görmediği bir şairin kabri başında konuşma yaptığı”
sorulmuş, Karahan şu cevabı vermiştir: “Ben herhangi bir şairin değil, Türk
bayrağı göndere çekilirken yazdığı İstiklal Marşı ile göklere seslenen bir
zâtın kabri başında milletimin duygusunu, saygısını dile getirdim.”
Babıâlî’de Sabah gazetesinde Dr.
Neşet Adnan Zentürk’ün yazdığı bir yazıda aktarılan anekdot ise daha iç
acıtıcıdır. “Atatürk cenazeye katılmamış, katılan gençleri de
kınamıştır. Cenazenin kaldırılmasına üniversite gençliğinin öncülük etmesi
M. Kemal’i öfkelendirmişti. Cenazeden sonra İstanbul’a geldiği bir gün Pera
Palas’ta Yüksek Ticaret Okulu’nun yıllık balosunda kendisine gösteri yapan
‘yaşa gâzi’ diye tezahürat yapan gençlere, ‘Ben size devrimlerimi emanet ettim.
Siz ise benim devrimlerime karşı olan Mehmet Âkif’in cenazesini büyük törenle
kaldırdınız’ diye sitemde bulunmuştur.
Âkif’e uygulanan ambargo,
vefatından sonra da devam etmiş 1940’larda MEB tarafından hazırlanan İslam
Ansiklopedisi’nde Âkif yok sayılmıştır. Millî Mücadele döneminde İstanbul’da,
fildişi kulelerinden çıkmayan ve kılını kıpırdatmayan şair ve yazarlar resmi
makamlarca baş tacı edildiği hâlde, Âkif her fırsatta yok sayılmış ve
hatırasına büyük bir hürmetsizlik gösterilmiştir. Bu gerçekleri bugünün
gençleri bilmeli ve büyük şâirin mirasına bu hakikatler ışığında sahip
çıkmalıdır.