Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
03 Ocak 2021

Mehmed Âkif, Sabri Ülker ve Ömer Halisdemir'e Vefa-

Millî ve manevi değerlere bağlı insanlarımız, cesaretini, kahramanlığını ve korkusuz bir şekilde direnişini dile getiren efsane olmuş o yiğitlerin bu hikayelerinden alıyor.

Uzun zamandan beri vefa duygusunun toplumda kuvvetli bir şekilde yaygınlaştığı hissediliyor. Pandemi, bu kenetlenmemizi daha da sıkılaştırdı. Hepimizi üzen vefatlardan sonra daha çok birbirimizi arayıp hâl hatır sormaya başladık. İnancımızın da gereği olan bu asil duygu, yayın dünyasına da yansıyor. Yeni çıkan kitaplar arasında eskimeyen değerlerimiz hakkında kaleme alınan eserler dikkat çekiyor. Öncelikle TYB’nin teklifi üzerine TBMM’de 2021 Yılı’nın “İstiklal Marşı Yılı” olarak ilan edilmesi, son derece isabetli bir karar olmuştur. Bu doğru ve hayırlı karar üzerine basında çok değerli yazılar çıkıyor.

Çantay’ın Âkifnamesi

Bir süreden beri kıymetli münekkit yazar Necmettin Turinay’ın Şehrin Büyük Rüyası ile Kültür Dil ve Sanata Dair isimli eserlerini yeniden okuyorum. Medeniyetimizin temel meselelerine temas edilen bu eserleri ve yazarımızın diğer bütün kitaplarını tavsiye ediyorum. Tam bugünlerde Necmettin Turinay büyüğümüzün yayına hazırladığı Hasan Basri Çantay’ın Âkifname isimli eseri elime ulaştı. Doğrusu sevincim katlandı. Erguvan Yayınevi tarafından neşredilen eser, şairimizin vefatının 84. Yılı’na adanmış. Büyük boy 600 sayfa. Eserde Turinay’ın el emeği, göz nuru, titizliği ve kadirşinaslığı hemen fark ediliyor.

Bu sene “İstiklal Marşı” ve Mehmed Âkif çok konuşulacak. Biz şimdi sadece bu eserden bahsedelim. Zira şairimizin yakın dostu Çantay’ın sevgiyle kaleme aldığı müstesna bir eserden söz ediyoruz. Turinay’ın 28 sayfalık “Mehmet Âkif’ten Âkifnâme’ye Doğru Toplu Bir Dönem Değerlendirmesi”, bize Âkif’in Hasan Basri’in portrelerini etraflıca verirken Âkifname’nin serencamını da gözler önüne seriyor. Eserin 1966 yılındaki ilk baskısından bugüne kadar geçirdiği merhaleleri usta yazarımızın kaleminden okuyoruz.

Eserin başında Mahir İz, Nurettin Topçu ve Mustafa Özçelik’in değerlendirmelerini okuyoruz. Sonra bölümlere geçiyoruz: “Mehmed Âkif”, “Mehmed Âkif’e Dair Hatıralar”, “İstiklal Marşı Nasıl Yazıldı, Nasıl Kabul Edildi?”, “Fıkralar, Lâtifeler”, “Üstadın Şiirleri Etrafında Bir Tavaf”, “Vefatının ardından Yazılan Şiirler” “Çantay’ın Mehmed Âkif Soruşturması”, “Kitaplarda Mehmed Âkif”, “Dönem Matbuatında Âkif”, “Vefatının Ardından”, “Yeni Adam’ın Anketi ve Çantay’ın Cevabı”. Bunlar ana kısımlar. Bir de eserin bütününe serpiştirilen başlıklar var ki hakikaten büyük feyizle okunuyor. Bu tür devâsâ eserleri, kaynak olarak başucunda bulundurup her zaman okumak gerekiyor.

“ÂKİF YAZILAMAZDI”

Hasan Basri Çantay’ın eserin başında bulunan kısa önsüzünü teberrüken okuyalım: “Üstâd-ı kerimim Mehmed Âkif Bey hakkında bir kitap neşretmek hatırımdan bile geçmezdi. Çünkü Âkif, kanaatimce yazılamazdı. Hele onu ben hiç yazamazdım. Hem aczim mâni idi, hem fart-ı mahabbetim. Üstadım öldü. Balıkesir’de çıkan Türk Dili gazetesi benden bir yazı istedi. Bu talebi reddedemedim. Kırık dökük bir şeyler yazdım. Teşvik ettiler, teşci ettiler, nihayet şu âvâre eser meydana geldi. Âkifnâme yalnız benim aciz yazılarımı değil, ilk zamanlarda üstada dâir yazılan hemen bütün yazıları ihtiva etmektedir. O zaman ve ondan sonraki zamanlarda göremediklerim, bulamadıklarım tabiî hariç. Üstâd hakkındaki hükümlerimde elimden geldiği kadar bîtaraf olmaya çalıştım. Seyrimde durmaksızın devam ettim, aleyhinde yazılan bir iki zavallı yazıya ayrıca cevap vermedim.”

Sabri Bey ve Ülker’e Dair

Dünya çapında üretim yapan ve Türkiye’nin adını her yerde duyuran, merhum Sabri Ülker ve kurucusu olduğu Ülker firmasını düşündüğümde aklıma ilk gelen üç husus şunlar: Ülker, çocukluğumuzun bisküvisiydi. “Akşama babacığım, unutma Ülker getir!” sözü, sadece radyolarda duyulan bir tanıtım sloganı değil yüreğimizde de kökleşmiş bir istek ve temenniydi. Giderek çeşitleri artan Ülker ürünlerini hep sevdik, millet olarak alıp yedik. İkinci husus 28 Şubat’ın o karanlık günlerinde Ülker’e uygulanan yasaklar. “Yeşil sermaye” diye sırf dindar olduğu için Ülker’e haksızlık edilmiş ve ürünleri bazı resmi kurumlara sokulmamıştı. O günlerde bir üniversite hocasının şu sözünü unutamıyorum: “Mademki bu haksızlığı Ülker’e yaptılar. Ben de her markete girişimde ihtiyaç olsun olmasın sırf destek olsun diye Ülker mamullerini alıyorum.” Ve unutulmaması gereken bir kahramanlığı var Sabri Ülker’in. Merhum işadamımız, bütün muhafazakâr dergilere, millî ve manevi değerlere bağlı olan gazetelere Ülker’in ilan ve reklamlarını verirdi. Yerini, tavrını ve çizgisini belli etmişti. 28 Şubat’ın despot yöneticileri, bu asil hizmetlerini unutmamışlardı elbette ve onu cezalandırıyorlardı.

Sabri Ülker Kitabı

Müstakil İşadamları Derneği tarafından ‘Saygı Kitaplığı’ çerçevesinde neşredilen ve kıymetli gazeteci yazar Şamil Kucur tarafından kaleme alınan Sabri Ülker kitabı elime ulaşınca çok sevindim. Türk gıda sanayinin gelişmesinde, büyük hizmetleri bulunan ve mücadeleci kişiliği ile tanınan, ‘Ülker’ adını ülke dışına taşıyan merhum Sabri Ülker’in (1920-2012) hayatını kitaplaştırmak, öncelikle bir vefa borcu, incelik ve kadirşinas bir davranıştı.

MÜSİAD Genel Başkanı Abdurrahman Kaan’ın takdim yazısı, müstesna bir iş adamının portresini çiziyor. Merhumun oğlu Murat Ülker’in bir evladı olarak kaleme aldığı satırlar son derece değerli. Herkesin hislerine tercüman olan şu satırlar unutulmamalı: “Sabri Bey’in bize aşıladığı en önemli özelliklerden birisi de hayırseverliktir. O, hayır işlerini hayatının bir parçasıymış gibi yapardı. Biz de ondan öğrendik ve hayır işlerini hem hayatımızın hem de kurumumuzun bir parçası yaptık. Çok çalışırdı. Çalışmanın olmadığı yerde hayatın olmadığının da bilincindeydi. Her istediğini değil, âdil olanı yapardı. Nadiren söz verirdi ama verdiği sözü hemen yerine getirirdi. Kısacası, evladı olmakla iftihar ettiğim babam Sabri Ülker, kâmil bir insandı, onu yakından tanıyanlar bilir ki ona saygı duymamak mümkün değildi. Rahmetle anıyorum.”

Büyük emek verildi

Şamil Kucur’un büyük emek vererek hazırladığı kitapta Sabri Ülker’in Kırım’da başlayan hayat serüveni anlatılıyor. Türkiye’deki ilk yıllar ve Sabri Beyin çocukluğu, Ülker öncesi ticari denemeler ile Ülker’in markalaşması… Türk gıda sanayiini âdeta taçlandıran ve kanatlandıran Sabri Ülker efsanesinin temel ilkeleri üzerinde duran Kucur, Anadolu’da kurulan fabrikaları, yurtdışı açılımlarını ve Ülker’deki bayrak devrini, bu başarıların sırlarını mükemmel bir şekilde ele alıyor. Bilhassa iş hayatına girecek olan müteşebbisler ile gençlerin okumalarında fayda gördüğüm eseri, herkese tavsiye ediyorum. Bu arada MÜSİAD, Nevzat Yalçıntaş, Sabahattin Zaim, Abdullah Tivnikli, Adnan Büyükdeniz gibi isimlerin hayatlarını kitaplaştırmaya devam ediyor. Bu çalışmalarından dolayı hem aziz dostum Şamil Kucur’u, hem de MÜSİAD yöneticilerini yürekten kutluyorum.

Beyaz ve Kara

Sencer Olgun, şair ve yazarlığının yanısıra başta TRT1’de yayımlanan Mehmetçik-Kut’ül Amâre dizisi olmak üzere birçok dizide ve sinema filminde rol alan iyi bir aktör. Sen Yoksun şiir kitabı ve Kuş Köprü romanıyla adını duyuran Sencer Olgun’un yeni romanı Beyaz ve Kara adını taşıyor. “Şehitlerimize” adanan eser, son kırk yılda Türkiye’de yaşanan olaylar, iki aile merkeze alınarak mükemmel bir biçimde tasvir ediliyor. Beyaz ve Kara karanlıklardan aydınlığa doğru çıkmak isteyen bir toplumun dirençli, inançlı, kararlı ve gözüpek insanlarını anlatıyor. Türkiye’de dış güçlerin maşası olan PKK, FETÖ, DEAŞ ile diğer ihanet örgütlerinin iç yüzünü dile getiriyor. Ülkemizi karıştırmak isteyenlerin çevirdikleri entrikalar, kurdukları tuzaklar ve sinsi planları üzerinde duran yazar, bütün bu kanlı ve kirli projelere rağmen milletimizin ve devletimizin uyanık, güçlü ve inançlı duruşuna işaret ediyor.

Bilhassa 15 Temmuz’da FETÖ ihanet hareketinin köklü tahlilini yapan Olgun, bu karanlık yapının perde arkasını da aralıyor. Akıcı bir dil ve sağlam bir üslup ile kaleme alınan roman, millî ve manevi değerlere bağlı insanlarımızın cesaretini, kahramanlığını ve korkusuz bir şekilde direnişini dile getiriyor. 15 Temmuz’un efsane kahramanı, yiğit asker Ömer Halisdemir’e de geniş yer ayıran Olgun, güvenlik güçlerimizin, devlet büyüklerimizin ve aziz milletimizin birlikte verdikleri ‘yeni Millî Mücadele’yi bize okutuyor. Bilhassa gecenin kırılma noktası olan ve Ömer Halisdemir’in Semih Terzi’yi vurduğu bölüm, hakikaten duygu yüklü ve unutulmayacak cinsten. Bu romanın sinemaya aktarılması veya dizi yapılması, 15 Temmuz’u gelecek nesillere doğru anlatma adına önemli bir hizmet olacaktır.

İşte o karanlık geceyi aydınlığa çeviren şanlı Mehmetçik Ömer Halisdemir’in yer aldığı satırlar: “Semih Terzi’nin etrafını saran eli silahlı onlarca koruma dahi umurunda değildi, ne ölümü düşündü ne ailesini, aklındaki tek şey vatan, millet ve ay yıldızlı bayraktı. Mangal gibi yüreğiyle son bir nefes daha alıp karargâh girişinde Terzi ve korumalarının önünü kesti, ‘Karargâha giremezsiniz! Zekai Paşa’nın emri!’ demeye kalmadan kendisini etkisiz hâle getirmeye çalışan özel time rağmen namlusuna mermi sürdüğü tabancasını çekerek gözünü bile kırpmadan darbeci Terzi’yi alnından vurdu. Bir şimşek misali gecenin karanlığını yaran bu kurşun, Türk milletini büyük bir kaosa sürükleyecek darbe planının belkemiğini kırdı. Kırk beş yıllık ömrünü vatan ve milleti uğruna yüzünde beliren zafer tebessümüyle sonlandırarak ruhunu Yüce Mevla’ya sundu.”