Meğer masalı
Geceyi gündüze indirdik. Gündüzü geceye taşıdık. Zamanı şaşırttık. Kahvaltı gecenin bir yarısına çekildi. Çay da zamanı aştı. Çömlek teu2026Geceler istirahat değil, tam bir ayaklanma. Bir iş günü geçirenlerin haricinde gündüzler; istirahatın boylu boyuna uzandığı, hayattan, o bilindik ısrarlı telaştan el ayak çekilen bir zamana dönüştü. Ay aydınlıktayken üstelik. Çarşı pazar biraz bizden dinlendi. Ayaklarımızdan kara sular çekildi.
İstirahat; düşünmek anlamına gelirmiş meğer. İnsan biraz dinince ayaklanırmış içi. Düşünce güçten, güçlenen bir şey. Misafir etmezsen zihninde, gücenen bir şeyu2026 İyice anladığın. Bilip erdiğin.
Meğer bizi canlı kılan yeme içme miymiş? Ne oldu? Yemeden içmeden kesilince hayattan da kesiliverdik. İhtiyaçlar listesinde ilginç bir düşüş oldu. Kahvaltıda buluşalım, kahve mi çay mı olsun, yanına ne koyalım, öğlene ne pişirelim, sana ne ısmarlayayım, susadım, acıktım gibi cümlelerin bir süreliğine tedavülden kalkmasıyla hayat yavaşladı. Demek ki o ölümüne koşturmacayı "şu atın" arpası-buğdayı için mi yapıyormuşuz. E bitmez bunun ihtiyaçları. Önce ihtiyacım var diye mızmızlanırken, bencil lüksleri için özverimizi kullanır. Bir yarımız hep yetim. Düşünmeyle doyabilen, düşünülmüşleri içerek mutlu olan yanımız yoksul. Bir oraya bir buraya sekiz nala koşarken gün akşam oluyor ve yere seriliyorduk. Ertesi sabah, yine koşuyordu bizi...
Mecalimiz bu kadarken de yaşam devam ediyormuş meğer.
Onca yemiş içmiş ve enerji doluyken gücümüzü nereye harcıyorduk? Güç kaynağımıza ne kadar borçlandık? Har vurup harman savurduğumuzda hasaddan ne düştü meydana? Soruları varmış hayatın meğer.
Ekmeği, suyu yeniden önemsedik. "Olmasalar ölürüz" diyecek kadar acıktık, susadık. Ölmediğimizi gördük.
"Bunu da bulamayanlar ve bütün yılı, ömrü yok yoksul, aç bil aç, oruçmuş gibi yaşayanlar ne haldeler?" diyebildik.
"Açlık güzel değil nihayetindeu2026" dediğimizde, açlığın, o kimi coğrafyalarda tutulan zoraki oruçların bize düşen günahının büyüklüğünü gördük dünya gözüyle. Tıka basa doymak, başkalarının ekmeğini de yemek, suyunu da başına dikmek, aç bir insanın olası tokluğunu kendine kusmakmış meğer.
Tek açlık mide açlığı da değilmiş. İnsanın midesinden öte başka bir açlığı, doymamış soyut kapları varmış.
Daha çok yeme, içme, giyme, uyku, dinlence, eğlence, haz için üstümüze yüklediğimiz daha çok üretme ve tüketme hırsı ne haksız bir yükmüş.
Mide oruçken diğer oruçları da beslermiş meğer. Yemez içmezken daha az, olması gerektiği kadar, yeteri kadar yaşarsın. Ölümüne yaşamazsın. Yaşamak öne çıkar. Yaşamcılık değilu2026
Giyim orucu da yeteri kadar kıyafettir belki. İnsan gibi giyinmek. Temizliği yakıştırmak. Kemeri beline, onuru alnınau2026 Modanın, markanın, pahanın, gösterişin, tüketimin bitişidir öz giyim. İnsanca insanlığa bürünmek. Giyimcilik değil.
Uykuyu da yeteri kadar uyumak gerekmiş. Yetiyormuş birazcık ölmek. Dirilmek için. Yükünü indirip dinlenmek. Yarın daha iyi koşmak için azıcık uzanmakmış.
Gece de güzelmiş gündüz kadar. Dinginlik ve yavaşlama, sakin olma, abartmama, durma, düşünme, düşünerek davranma imiş.
Eğlencenin de orucu var. Hayat oyunundan da sorulacak ruhlaru2026Sen eğlenirken insanlık ağlamamalıymış. Aynı şeylere gülmese de, birinin kahkahası diğerine dert olmamalıymış.
Hazlar da aynı. Yeteri kadar, ölçüsünce , anlamlıca yaşanasıymış.
İhtiyaçların asgari düzeyi varmış meğer. Azamisi yetinmemeyi sürüklüyormuş peşi sıra. Asıl doymak; yetinmekmiş meğer.
Ve ruhumuz da bekler dururmuş bizi bir yetim ağırlığıyla. Görmemişiz çok zaman. Duymamışız hıçkırıklarını. Ve onu gökten kesmişiz erkendenu2026
Meğeru2026