Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Ağustos 2014

Medreseler ve Vakıf Sistemi

Bundan 90 yıl önce çıkarılan 430 sayılı yasa ile 600 yıllık medrese geleneği, parası, malı, geliriyle birlikte yürürlükten kaldırılarak eğitim, devlet tekeline alınmış ve ulus devletçi sistemlerin ideoloji transferine dönüştürülmüştü. O dönem hakim olan ulusçu zihniyetin tesiriyle Osmanlı eğitim sisteminin/medreselerin "milli kültürün" oluşmasına engel olduğu düşünülüyordu. Bu bakımdan bilhassa ders kitaplarında sıklıkla medreselerin kötülendiğine tanıklık ederiz. Medreselerin Osmanlının son dönemlerinde eski işlevlerini yitirdiği bir gerçektir. Ne var ki söz konusu "medrese" olduğunda bu genel kabul görmüş yaklaşım tarzı hala güncelliğini korumaktadır. Oysa durum bundan farklı...Osmanlı eğitim sisteminde önemli bir yer teşkil eden medreseler 11. yüzyılda Selçuklu veziri Nizamülmülk'ün kurdurttuğu 'Nizamiye medreseleri' örneği dikkate alınarak hayata geçirilmiş ve geliştirilmiştir. Fatih ve Kanuni dönemlerinde ise medreseler bilim, sanat, felsefe, mimari ve ilahiyat alanlarında yetkin insanlar yetiştirmiştir.

Eğitim vakıflar yoluyla finanse ediliyor;

Osmanlı'da vakıf sisteminin çok yönlü işlevleri olduğunu ve padişahların vakıflara özel hassasiyet gösterdiğini görmekteyiz.Osmanlı'da eğitim hizmetleri vakıflar yoluyla finanse ediliyordu. Dolayısıyla eğitim hizmetlerini devlete yük olmaktan kurtaran vakıf sistemi aynı zamanda sosyal ve kültürel hayatın canlanmasında da önemli bir role sahipti. Eğitim öğretim hizmetlerinin ve istihdam edilen personelin müderris, muid(asistan, yardımcı eğitmen) tüm masrafları vakıflar eliyle karşılanıyordu. Sadece personel giderleri değilmedresenin bütün ihtiyaçları, kapıcı, kandilci, temizlikçi, su tesisatçısı, tuvalet temizlikçisi, öğrenci ve hocalar için barınma, yemek, sosyal güvenlik hatta binanın bakımdan sorumlu inşaat ustalarına varana kadar hemen tüm harcamaları vakıflar üstlenmişlerdir. Vakıf kaynakların istismar edilmeden hedefine uygun kullanılmasına da azami hassasiyet gösterilirdi.

Müderrisler için de kaliteye göre artan bir ücret ödenmekteydi. Ayrıca yardımcıları, lojmanları, hizmetçileri ve kendilerine ait odaları vardı.Bizzat hayır sahiplerin kurdurtmuş olduğu vakıflar olduğu gibi padişahların, vezirlerin ve devlet adamların kurdurtmuş olduğu çok yönlü vakıflar da vardı. Buna mukabil devletin açmış olduğu medreselerin yanı sıra vakıfların hatta kişilerin de açtığı günümüz özel okul örneğinde olduğu gibi medreseler vardı.

Medreselerde eğitim nasıl yapılırdı?

Arapçada "de-ra-se" fiilinden gelen medrese, kısaca "ders okutulan yer" anlamına gelmektedir. Medrese denildiğinde ders kitaplarında öğretildiği gibi sadece İslami ilimlerin öğretildiği okullar akla gelmemelidir. Örneğin Darü'l Hadisler" denilen peygamberimizin hadislerini öğreten medreseler olduğu gibi "Darü'ş Şifalar" adıyla kurulan medreseler de vardı. Buradan göz doktoru, eczacı, diş doktoru ve iç hastalıkları uzmanları yetişirdi. Bunların en önemlisi Süleymaniye Tıp Medresesi'dir.Darü'l-KurraMedreselerinde ise Kur'an okuma, kıraat ve ilmi öğretilirdi. Bunun yanında Hev'et Medreseleri de vardır. Astronomi alanında hizmet veren okullardı bunlar.Ali Kuşçu, Kadızade-i Rumi ve Mirim Çelebi tarafından kaleme alınmış astronomi kitapları okutulurdu. "

Medreselerin en önemli özelliği; ferdi kabiliyete, beceriye göre ferdi öğretim yapmayı hedef alan plan ve programları benimseyen bir metot geliştirmiş olmasıdır. Öğretmenin öğrencisini seçtiği bu sistemde sınıf geçme yerine dersten geçme yolu esas alınmış, mezuniyeti yıllara değil kabiliyet ve çalışkanlığa bağlanmıştı. Bu bakımdan medreselerde okuma süresi hoca ve talebenin gayretine göre uzayıp kısalabilirdi. Bilindiği gibi günümüz klasik eğitim sisteminde öğrenciler yeteneklerine göre değil yaşlarına göre sınıflandırılır. Farklı yeteneklere, ilgi ve becerilere sahip öğrenciler kendilerini keşfetmeden bir eğitim hayatına maruz bırakılırlar. Diğer taraftan medreselerde öğrenci sayısı yirmiyi geçmezdi. Günde beş saat olmak üzere haftada dört gün eğitim yapılırdı. Salı, Perşembe ve Cuma günleri de tatil edilirdi. Özellikle öğrencilere kendilerini geliştirmeleri için boş vakit bırakılırdı.

Türkiye medreselerden ilham alabilir

Bilindiği gibi Osmanlı eğitim sisteminde çok dilli eğitim, medreselerin kurulması ile başlamıştır. Bu medreselerde Arapça ve Farsça eğitim verilirken, medresenin bulunduğu bölgede konuu00adşulan dil de müfredata eklenmiş ve çok dilli bir eğitim verilmiştir. Bakıldığındamedrese eğitim sisteminin günümüz okullarından bir hayli ileride olduğu görülmektedir. Çünkü günümüzde eğitim genellikle merkeziyetçi, devlet tarafından sunulan ve finanse edilen zorunlu hizmetler arasındadır. Türkiye'de eğitim hayatını tanzim eden kanun, yönetmelik ve uygulamalara bakıldığında ise eğitimin tek merkezden kumada edildiğini, devlet tarafından finanse edilip, kontrol edildiğini en önemlisi de tek bir ideolojiye mahsus üretildiğini görmekteyiz.

Oysa önünde 600 yıllık bir eğitim-kültür birikimine sahip medrese geleneği var. Kemalist eğitim modelinin ülkede hiçbir yaraya merhem olmadığı da bir gerçek.Osmanlıdaki medrese sistemi bugün Avrupa ülkelerin de ilgisini çekmektedir. Türkiye bu eğitim geleneğinden faydalanabilir ve daha farklı/çeşitli alternatif modeller de üretebilir, geliştirebilir. En önemlisi de vakıf ve bağış sistemini tekrar gözden geçirebilir. Medreseler her şeyiyle geri gelsin demiyorum.Demek istediğim açık ve net: Türkiye'de Kemalist/tekçi eğitime mahkum değiliz..Farklı modeller üretmenin,devreye sokmanın vakti geldi de geçiyor..

twitter.com/sivildemokrat

[email protected]