Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

Medeniyet Türkçesi

Türkiye'nin hiç bitmeyen gündem maddelerinden biri de Türkçemizdir. Geçenlerde ömrünü, basındaki dil hatalarına ve bunların doğru söyleniş ve yazılışlarına adayan Hüseyin Movit'i dinledik. İlginç bilgiler verdi, hatıralar anlattı. O toplantının ayrıntılı bilgisi sanatalemi.net sitesinde.

Bu ülkede 1970'li yılların sonundan itibaren dil karmaşası yaşandı. Dili koruması, yaşatması ve gelecek nesillere intikal ettirmesi gereken devletin bir kurumu, gün oldu, kelimeler uydurup, yüzyıllık kelimeleri tasfiye etmeye kalkıştı. Türkülerimize, hikayelerimize, manilerimize, şarkılarımıza, şiirlerimize girmiş olan kelimeleri Arapçadır, Farsçadır diye yok etmek istediler. Şükürler olsun ki 1980'den bu yana Türk Dil Kurumu makul bir anlayışla çalışmalarını devam ettiriyor. Bir zamanlar benim de çalıştığım Tercüman gazetesi "Yaşayan Türkçe" kampanyası ile dilimize en büyük hizmeti eden müesseselerdendi. O zaman, okuduğum Edebiyat Fakültesi'nde bize ders veren hocalarımız, kampanyayı destekliyor, gazeteye makaleler yazıyor ve aşırılıklardan kaçınılması gerektiğini belirtiyorlardı.

Sonra lugat çalışmaları başladı. Eski sözlükler yetersiz kalmaya başlayınca gayret sahipleri çalışmalarını yoğunlaştırdı. Pek çok sözlük yazıldı, yazılmaya devam ediyor. Ama bunlar arasında ikisi var ki, hakikaten büyük bir boşluğu doldurdu. İlki rahmetli İlhan Ayverdi'nin 35 yıl ömrünü adadığı Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Lugatı), diğeri ise Yaşar Çağbayır'ın uzun müddet emek verdiği Orhun Yazıtlarından Günümüze Türkiye Türkçesinin Söz Varlığı Ötüken Türkçe Sözlük. Her ikisi de hazine değerinde müracaat eserleridir. Elbette sözlüklerimiz bunlardan ibaret değil. Şemseddin Sami'den Muallim Naci'ye, Ferit Develioğlu'ndan TDK'ya kadar bir çok kişi ve kurum sözlük hazırladı. Bugün de Kemal Eraslan hocamız ve Şaban Kurt Bey de mühim sözlükler hazırlıyorlar. Ancak adını andığım iki büyük sözlük her kütüphanede bulunması gereken kaynaklardır. Kubbealtı Lugatı üç, Ötüken Sözlüğü beş ciltten oluşuyor.

Dil yaremizin tarihi çok eskilere dayanır. Gün oldu, insanlar konuştukları dile göre 'sağcı' veya 'solcu' olarak adlandırıldı. Bugün artık bu taassup yok. Ortak bir dilimiz, yaşayan Türkçemiz var. Türkçe hakkında yazılanlardan aslında çok güzel bir antoloji çıkar. Keşke bir araştırmacımız bunu yapsa. Mesela Türkçenin en büyük yazarlarından Abdülhak Şinasi Hisar diyor ki: "Şimdi en büyük buhran dil buhranımızdır. Evvel zaman içinde konuştuğumuz dille yazılamaz. Yazı başladı mı, mutlaka ıstılahlı Arabu00ee ve Farisu00ee kelimelerle başlardı. Sonra konuşulmayan, uydurma birtakım kelimelerle yazmak istenildi. Bunlardan vazgeçilince yazı tam millu00ee bir istiklale koyulacakken, yeni bir taassupla, bir başıbozuk zarafetiyle devrik cümleler yazmak moda oldu. Yazı, bir türlü rahat, sakin, samu00eemu00ee bir dille, düşünüldüğü gibi yazılmaya ayar edilmiyor. Şimdi mutlaka, bir marifet yapar gibi, kendine mahsus bir eda uydurulmak isteniyor. Ne yazık!" Nihad Sami Banarlı, "Milletlerin her sahada yükselmelerini sağlayan ilk faktörün sağlam bir dil, bir tefekkür ve edebiyat kültürü olduğunu unutmamız bize ne kadar pahalıya mal olmuştur." der. Ali Nihad Tarlan Hoca'nın sözlerine de kulak vermeliyiz: "Türk dili, Arabça ve Farsçadan çok kelime almıştır. Fakat bunları sadece malzeme olarak almış ve kendi millu00ee dehasının tefekkür ve ifade sistemi olan grameri içine yerleştirmiştir. Cümle şekli ve fiiller mekanizması tamamen Türk dehasına uygundur." Erol Güngör ise sadeleştirmenin tehlikesine dikkat çekti: "Otuz u2013 kırk yıl önce yazılmış olan ve Türk dilinin en iyi örnekleri olarak bilinen romanlar otuz-kırk yıl sonra 'sadeleştirilerek' okuyucuya sunulmak zorunda ise, orada edebiyatın sözü edilemez. Böyle bir ülkede aklın varlığı bile şüphelidir."

Türkçe hakkında kaleme alınan bir çok eser var. En önemlilerinden biri Banarlı'nın Türkçenin Sırları'dır. Bu kitabı okuyan kişi, Türkçeye sevdalanır. Zaten yüzbinlerce kişi tarafından okunması değerini gösteriyor. İkinci önemli kitap Şeref Yılmaz'ın Sürmeli Türkçesi'dir. Uzun yıllardan beri dille ilgili yazılar yazan, konuşmalar yapan Recep Arslan da üçüncü bir eseri kültür hayatımıza kazandırdı. Akıl Fikir Yayınları'ndan çıkan kitap, Medeniyet Türkçesi'dir. Yeni teklifler ve çözümler getiren ufuk açıcı, zengin muhtevalı bir eser. Arka kapak yazısını okuyalım: "Dil elbette, yaşayan bir varlık olduğu için değişime, gelişime açıktır. Her dile ilişki içinde olduğu milletlerin dilinden yeni kelimeler girer. Ancak işin bir felsefesi varsa, bir medeniyet anlayışı varsa bu bir süzgeç olur. İslam medeniyetine dahil olacaksın ama bin yıldan beri kullandığın kelimeleri yabancı sayacaksın. Dinin asıl dilini yabancı sayacaksın. İslam'ı öğrenip yıllarca devlet yazışma dili, ilim ve edebiyat dili olarak kullandığın Arapça ve Farsçayı yabancı dil sayacaksın. Bu ırkçı dil anlayışının devamıdır ve yıllardan sonra yeniden hortlamasıdır yani değiştirdiğiniz kelimeyle eski hastalığın nüksetmesidir." (Akıl Fikir Yayınları, 0 212 514 77 77 eposta: [email protected])