Dolar (USD)
32.44
Euro (EUR)
34.69
Gram Altın
2440.69
BIST 100
9931.61
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE


Medeniyet inşasında sanat ve edebiyatın işlevi

Milli Mücadelenin önemli isimlerinden Kazım Karabekir, doğru bilginin değerini ve anlamlı tartışmanın usulünü şu cümlelerle anlatmaya çalışır: “Yanlış bilgi felaket kaynağıdır. Her işin evvela hakikatini ara ve öğren! Sonra münakaşasını istediğin gibi yap! Birincisi vicdanına, ikincisi seciyene ve irfanına dayanır.”

Bu hassasiyete sahip yerli ve yabancı tarihçilerin eserlerine baktığımızda, İslam’ın doğuşuyla birlikte dünyada eşi benzeri olmayan yeni bir medeniyetin kurulduğunu ve bu yeni medeniyette temel hak ve özgürlükler bakımından kadın ve erkeğin, zengin ve fakirin, güçlü ve zayıfın, siyah tenli ve beyaz tenli insanların eşit haklara sahip hale geldiğini görürüz.

Sözü edilen bu medeniyetin ismi İslam medeniyeti, beslendiği kaynak ise Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerdir. “Asr-ı saadet” adı verilen bir dönem ile başlayıp daha sonra “Emevi”, “Abbasi”, “Selçuklu” ve “Osmanlı” gibi farklı isimlerle yaklaşık 1300 yıl boyunca dünyada kendinden söz ettiren ve hükmünü geçiren bu medeniyetin taşıyıcı unsurları, başka bir ifade ile üçlü sacayağı kılıç, kanun ve sanat olmuştur. İslam’ı kabul eden kavimlerin, benimsedikleri yeni inanç sistemine bağlı olarak düşünce biçimi, sosyal hayatı, aile ve komşuluk ilişkileri, yeme ve içme tarzları, evlenme ve ölüm merasimleri, giyinme, eğlenme hatta savaşma biçimleri hızlı bir biçimde değişmiş ve İslami öğretilere göre yeniden şekillenmiştir. O dönemde Araplar arasında bir propaganda ve övünme aracı olan edebiyat / şiir sanatı da şekil ve içerik bakımından değişikliğe uğramıştır. O zamana kadar toplumun en itibarlı insanları olan şairler, Kur’an-ı Kerim’in söz güzelliği ve mana derinliği karşısında ya şiir yazmaktan vazgeçmiş ya da Müslüman olup o zamana kadar soylarını veya kendilerini övmek için yazdıkları şiirleri bu kez yeni dinin öğretilerini halka ulaştırmak için yazmışlardır.

İslam’ı kabul etmelerinden sonra diğer kavimler gibi Türklerin de düşünce biçimi, sosyal hayatı, sanat ve edebiyatı aynı şekilde yeni inanç sistemine bağlı olarak ciddi değişikliklere uğramıştır. Özellikle ilk dönem edebiyat eserleri olarak kabul edilen ve manzum (şiir) olarak yazılan Kutadgu Bilig, Atabetü’l- Hakayık, Divan-ı Hikmet gibi eserlerin esin kaynağı Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şerifler olmuştur. Şairler sözlerini daha etkili hale getirmek için ayet ve hadislerden alıntılar yapmış ya da Kur’an-ı Kerim’de anlatılan olaylardan hareketle yeni edebi eserler yazmışlardır. Bu etkilenmenin doğal sonucu olarak Kur’an-ı Kerim’den alınan söz ve mana incelikleriyle dil gelişmiş ve yeni edebi ürünlerle edebiyat zenginleşmiştir. Bu şekilde zenginleşen edebi eserler yeni medeniyetin en güçlü taşıyıcı unsurlardan biri olmuştur.

Bu dönemde yazılan ve yeni medeniyetin hem etkili bir propaganda unsuru hem de eğitim aracı olarak kullanılan edebi eserler /şiirler, sanat ve edebiyatla uğraşanların yanı sıra okuma yazması olmayan halkın üzerinde de etkili olmuştur. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerden alıntılar yapıldığı, kadın erkek, zengin fakir, renk ve etnik yapı ayırımı yapılmaksızın insan “eşref-i mahlukat” (yaratılmışların en şereflisi) olarak önemsendiği, yönetimde ve bireyler arası ilişkilerde iyilik, doğruluk ve adalet ön plana çıkarıldığı için bu edebi eserlere de çoğu kez kutsal metinler gibi değer atfedilmiştir.

Bugün yeni bir medeniyet kurma arefesindeyiz. Bugünkü medeniyet yürüyüşümüzde de ülke sınırlarımızın savunulması için o günün savunma silahı olan kılıca karşılık modern teknoloji ürünü silahlar üretilmekte, bu silahları kullanacak olan orduların yanı sıra siber ordular kurulmakta; çıkarılan kanunlar ile de adalet sağlanmaya çalışılmaktadır. Ne var ki bu medeniyetin taşıyıcı unsurlarından olan sanatın, edebiyatın, şiirin, tiyatronun, sinemanın, müziğin nasıl bir yerde durduğunu tespit etmek ve olumlu anlamda etkisi olduğunu söylemek oldukça güç.

Bu medeniyetin dünyada itibarlı, etkili, uzun ömürlü, temel hak ve özgürlüklere saygılı, huzur verici olması için bu ayağının da sağlam ve güçlü olması lazım. İdeal bir medeniyetin kurulması, inancın, neslin, temel hak ve özgürlüklerin korunması buna bağlıdır. Eğer bu sağlanmazsa verilen bunca gayrete, kaybedilen zamana ve harcanan emeklere yazık olur.