"Medeniyet İnşası" teraziden geçer!
Batı medeniyetinden çok rahatsızız.
Zulüm, haksızlık, katliam, yalan,
hile, dolandırıcılık, sömürü ve vicdansızlığın her türlüsü yeryüzünde sel gibi
akıyor. Kendilerinden olan Ukrayna’yı bile mahvettiler.
Güney Amerika inim inim inliyor.
Kemiklerine kadar soydukları Afrikalının şimdi kemiklerini bile kemirmeye
çalışıyorlar.
“Batı Medeniyeti” insanlığın
tamamını kucaklayamadı, yarım milyar
Batılının sefası uğruna, 7,5 milyar sefaleti yaşıyor. Bu beşeriyet için
katlanılabilir, sürdürülebilir bir fatura değil.
“Batı Medeniyeti”nin bir Parisli kadına giydirdiği kürk, Afrika’da
500 kadının çıplak kalması pahasına mümkün oluyor.
İnsanlık tarihinde ilk kez obeziteye harcanan para, açlığa harcanan
parayı geçti.
Zulüm pik yaptı, bunalıma çare
aranıyor.
Çare İslam olabilir mi?
Hayır olamaz!
Bu Müslümanlarla olamaz!
Fatih Sultan Mehmet’e atfedilen
bir hikâye vardır.
İstanbul’un fethini planladığı
günlerde çarşıya çıkar. Bir bakkala uğrar. Alışveriş eder. Aynı bakkaldan
ikinci bir şey daha istediğinde bakkal, padişahı komşu bakkala yönlendirir. Bakkal,
kendisinin siftah yaptığını, komşusunun ise henüz ilk alışverişi yapmadığını
söyler.
Fatih, yanındakilere, “Ben bu milletle değil İstanbul’u dünyayı
bile fethederim” der.
Eğer İslam, dünyanın şu anki
bunalımına çare olacaksa, eğer bir medeniyet inşa edecekse, İslam’ın kendini,
camide, türbede, tekkede, dergâhta değil, çarşıda, pazarda, trafikte, okulda,
hastanede, ispat etmesi, edebilmesiyle olacaktır.
Müslümanlar-dindarlar, ibadethaneler,
seccadeler dışında bir fark yaratamıyorlarsa “Çare İslam” değildir.
Yeni bir medeniyet inşa
edilecekse camilerdeki, seccadelerdeki soyut hallerimizle değil, bilhassa dirhemle, dinarla, parayla, teraziyle
olan somut işlerimizle inşa edilecektir.
Terazilerinizi siz düzelteceksiniz, mehdi düzeltmeyecektir!
Alışveriş için dindarlar,
Müslümanlar tercihan aranıp bulunmuyorlarsa, böyle bir güven inşa edilmemişse, yaşadığımız Müslümanlık mıdır?
Dindar insanlar sıfır hile garantisi sunuyor olmalıdırlar.
Bu garanti sunulamıyorsa, bir cemaate mensup olmanın, kisvenin, kıyafetin,
dükkâna asılan levhanın bir kıymeti harbiyesi yoktur.
Cemaatlerin, camilerin,
diyanetin mesailerini buna harcamaları buna odaklanmaları gerekir.
Alışveriş yaptığınız bir esnafın
dürüstlüğü dikkatinizi çektiyse, memur iş bitiricilikte fark yarattıysa, namusuna
hayran kaldıysanız bu hassaten o kişinin iyi bir Müslüman, dindar olmasından
olmalıdır.
Trafikte pek edepli araç kullanan insanlara sık sık rastlamaya
başladıysanız, bu insanların filan
cemaatten oldukları için olmalıdır. Mesela bir cemaat trafik konusunda
farkındalık ve farklılık oluşturabilir.
Gerek cemaatler, gerek fert fert
Müslümanlar, çarşıda pazarda dükkanda, pazarda fark gösteremezlerse dünyaya bir
nizam getirmeniz mümkün değildir.
Eğer dini iddiası olmayanlarla
teraziyi aynı hilelerle kullanıyorsanız, mesaiden siz de çalıyorsanız,
müşterinizi bildik yöntemlerle siz de kandırıyor, kazıklıyorsanız, sizin dini
bir takım ritüelleriniz beşeriyeti neden ilgilendirsin?
Gerek Türkiye’nin dindarlarında,
gerekse diğer İslam ülkelerindeki Müslümanlarda acıdır ki böyle bir fark
göremiyorum.
Eğer namaz, seccadenin sınırları
içinde, oruç iftar ve sahur sofralarda kalıyorsa, sokakta caddede, okulda,
dükkânda, ailede, çarşıda, pazarda sürmüyorsa, sizin ibadetlerinizin bir sonucu,
bir anlamı, beşeriyete bir katkısı var mıdır?
Namaz ve oruç diğer
insanlara “ben dürüst insanım” beyanıdır,
ilanıdır.
Dinin muradı budur.
Yeni medeniyet terazilerle inşa edilecektir.
Namazın şartlarından biri temizliktir.
Kir damarlarınızda dolanıyorsa, namaz kılmış olabilir misiniz?