Dolar (USD)
35.34
Euro (EUR)
36.46
Gram Altın
3000.05
BIST 100
10075.17
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Ocak 2025

Medeniyet ayarlarına geri dönmeliyiz

Küresel emperyalist sistem, toplumlarda ciddi manada zihin hasarına yol açtı. Yıkılan binaları tamir edebilirsiniz ancak zihinde yol açılan hasarı tamir etmek uzun yıllarınızı alır. Bu durum bir taraftan direnme yetimizi elimizden aldığı gibi diğer taraftan da hepimizde bir zihin kayması yaşattı.

Yıllardır yeni dünya düzeni, küreselleşme ve insan hakları gibi ayartıcı kavramlarla bilhassa İslam dünyası üzerinde hâkimiyet kurmaya ve hâkimiyetlerini pekiştirmeye çalışıyorlar.

Bilirsiniz bu sömürü düzenine karşı olan devletler/toplumlar da demokrasisi olmayan ilkel topluluklar olarak etiketlendi. Bu sebeple bu toplulukların acilen demokrasiye(bombalara) ve insan haklarına(köleliğe) ihtiyaçları vardı.

Küresel güçlerin yeryüzü üzerinde hâkimiyet kurma ideolojisine ve yöntemine dönüşen bu anlayış, finans oligarşisinin yol açtığı derin ekonomik krizlerle birlikte ayakları üzerinde durmaya çalışan toplumlarda tamiri zor hasarlara yol açtı.

İslam ülkelerini çözüp, dağıtmak ve kendi dünyalarında hapsetmek isteyen bu güçlerin temel amacı

İslam dünyasında gerçekleşmesi muhtemel bir siyasi, ekonomik ve askeri birlikteliğin tesis edilmemesidir.

Bu sebeple sürekli ayartıcı yöntemlerle halklarda bir bilinç kaymasına ve bulanıklığına yol açtılar. Bu da kendi aralarında çatışmak ve ayrışmak anlamına geliyor. Oysa her ayrışma ve tefrika Amerika ve İsrail’in alanını genişletti.

Aydınlardan, yazarlardan, siyasetçilerden de yandaş toplayarak insanların kafalarının karışmasını sağlıyorlar. Bu şuursuzlaştırma projesine halkların dirençlerini neredeyse yok eden ve köksüzleşmeyi pekiştiren sömürgeci, tekçi, dışlayıcı, seküler eğitim sistemleri de destek veriyor.

2007 yılında yayınlanan “Yeni Sömürgecilik” adlı kitabımda şöyle bir tespitte bulunmuştum;

“Ortadoğu’daki ABD güdümlü seküler-totaliter rejimleri, bundan böyle açık baskı ve yönlendirmelerle değil de ıslah etme, bazı haklar verme hatta az da olsa parasal desteklerle değiştirme toplumların inançlarını dejenere ederek kökten sarsma ve ayakta durma imkânlarını ve haksızlıklara direnme ruhlarını yok etme yollarına başvuracaklar.”

2010 ve sonrasında “Arap Baharı” adı altında bunu denemeye kalktılar. Çünkü küresel baronlar insanların birazcık olsun refaha kavuşturulduğunda en hayati meselelerini, kendi temel varoluşsal sorunları bile ciddiye almayacak kadar bilinç ve zihin kayması yaşayacaklarını biliyordu, en azından öngörüleri buydu.

Örneğin “Ilımlı İslam projesi” tam da böyle bir zihnin ürünü olarak ortaya atılmış bir projeydi.

Açıkçası kitlelerin İslami bilinçlerinden ve kimliklerinden uzaklaşmalarını sağlayan bir projeydi bu.

Bu uyutucu ve uyuşturucu yeni sömürgecilik biçimi halen varlığını ağır biçimde hissettirmektedir.

Zaman zaman bombalarla zaman zaman ayartıcı kavramlarla Siyonizm emelinden asla vazgeçmemektedir.

Aynı vatanın, aynı toprağın, aynı dinin ve aynı medeniyetin insanları dün olduğu gibi bugün de birbirleriyle çatışmaya zorlanıyor. Bakınız Alevi-Sünni, Sünni-Şii ve Türk- Kürt çatışması bunun tipik örneğidir.

Şimdi de Türk’ü Türk’e kırdırma planı devrede. Bakınız bugün İran nüfusunun yüzde 40’nı Türkler oluşturmaktadır. Ve İran dediğimiz coğrafyada bir medeniyet kurduk biz. Rey, İsfahan, Tebriz, Nişabur gibi kentler aynı zamanda bilimin, kültürün, sanatın ve otoritenin merkeziydiler.

Büyük Selçuklu Devleti’ni kuran Tuğrul Bey’in mezarı hala oradadır. Ünlü vezirimiz Nizamülmülk Farslıydı mesela. O dönemde ayrılık gayrılık yoktu. Bugün ise korkunç derecede planlanmış bir çatışma ortamına doğru sürükleniyoruz.

Birileri kışkırtır, diğerleri bunun üzerinde tepinir, ortaya nefret saçılır ve insanlar ciddi bir ayrışma yaşar. Peki, buradan kim kazançlı çıkar? Çatışanlar mı, çatıştıran mı?

Bu yüzdendir ki bize sunulan bölücü, ithal ideolojik çerçeveleri reddetmeliyiz ve medeniyet ayarlarına geri dönmeliyiz.