Dolar (USD)
34.92
Euro (EUR)
36.39
Gram Altın
2942.93
BIST 100
10025.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Aralık 2018

MEB ve okul yönetim modeli

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk bilhassa okul yönetimi konusunda çok hassas. Bakan haklı, çünkü bu ülkenin çocuklarının geleceği söz konusu olunca okulu önemsemek durumundayız. Liyakat esaslı bir okul yönetim sistemi tesis edilemezse o kurumda kalite artışı gözlemlenemez.

Bizde “Okul müdürlerinin ataması nasıl yapılır” izah edeceğim ancak müsaadenizle evvela iki ülkeden örnek vereyim.

Örneğin, İngiltere’de okul müdür adaylarının, ulusal düzeyde sunulan liyakat programına katılmaları zorunludur. Adayların “Ulusal Okul Müdürleri Standartlarını” karşılaması gerekiyor.

ABD’de ise birçok okul müdürü, eğitim yöneticiliğine, bir yüksek lisans ya da doktora derecesini tamamladıktan sonra geçiyor. Bu programlar kapsamında verilen eğitimlerle müdür adayları; okul vizyonu, okul kültürü, öğretim uygulamaları, kaynakları kullanma, iletişim, işbirliği, etik davranışlar, politik, ekonomik, sosyal ve kültürel konularda eğitimden geçiyor.

Bizde ise, okul müdürleri, adına mülakat dedikleri bir yöntemle belirlenir. Adaylar sendikaların kendi aralarında belirledikleri istişarelerle(!) ve ciddi referanslarla(torpil) tespit edilir. Mülakattan önce ilgili adayın yerleşeceği okul zaten tespit edilmiş durumdadır. Mülakat komisyon üyeleri de genellikle yine bilinen kişilerden oluşur.

Sorular, cevaplar vs. formaliteden ibarettir. Müdürlerin çoğu atandığı okula gittiğinde yaptıkları ilk iş makam odasını yenilemek olur. Bu gösteriş için önemlidir. Ve elbette öğretmenlerle aralarına kalın bir duvar örerler. Artık o, okulun eğitim kalitesini yükseltmek yerine bir müteahhit gibi çalışmaya başlar.

2010 yılında yazdığım bir yazıda konuyla ilgili şöyle bir tespitte bulunmuştum. “Eğitim alanında uzmanlaşmış kadrolu öğretmenin idarecilik yaptığı dolayısıyla öğretmenin eğitim- öğretimin dışına çıkarıldığı bir ülkede eğitim kalitesi gittikçe düşecektir. Diğer taraftan müdür odaları en çok üye kaydının yapıldığı yerler olduğundan, sendikalar maalesef bu alanda çok enerji harcamaktadırlar. Ancak bu durum öğretmenler arasında ayrımcılığa yol açmakta dolayısıyla çalışma barışı ciddi anlamda zedelenmektedir. Hala en çok torpilin ve kayırmanın yapıldığı bir birimdir okul idareciliği.”

Keza aynı yöntemlerle atanan müdür yardımcıları da asıl meslekleri öğretmen olmasına rağmen bordro düzenleme, nöbet çizelgesi hazırlama ya da resmi yazışmalar gibi kısa sürede eğitilen sıradan bir lise mezununun bile yapabileceği türden işleri yapmaktadırlar. Çok ciddi bir kaynak israfı bu.

Bugün MEB’de görev yapan okul müdürü sayısı 29.050 kişidir. Bunlardan 21.482 müdür, Eğitimbirsen, 2.634 müdür de, Türkeğitimsen üyesidir. Toplam müdür yardımcısı sayısı ise 49.571 kişidir. Bunların da 31.446’ı Eğitimbirsen, 5.830’u da Türkeğitimsen üyesidir.

MEB Bakanı Ziya Selçuk tam da bu noktada Türkiye’ye yaraşır, liyakat esaslı, kalite odaklı yeni bir model öneriyor.

Bakan, okul müdürü görevlendirmelerinde sınav olacağı, okul müdürü atamaları için uluslararası standartlara uygunluğun hayata geçirileceğini ayrıca okul müdürü atamalarından sonra atanan müdürlerin bir yıl eğitime alınacağını ifade ediyor. Okul müdürü atamalarından sonra da okul müdürleri ile yüz yüze görüşmeler olacağını, okulun şartlarına göre belirlenen hedeflerin 2 yıl içerisinde okul müdürü tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceğine bakacaklarını da söylüyor.

Geçenlerde yaptığı bir açıklamada; “Heyecan yaratmalısınız. Dünyaya meydan okunan yerdir okul. Eğer bir müdür odasında günde yarım saatten fazla oturuyorsa zaten gitsin evde otursun” diyerek bu alanın ne denli önemli olduğunu tekrar vurguladı. İyi de bu modelin nesine itiraz ediyorlar anlamıyorum.

Ben ilaveten müdür olabilmek için öğretmenlik eğitiminin yetersiz olacağını düşünüyorum Öğretmenin mevcut eğitimine ek olarak farklı formasyonlara sahip kılınması gerekmektedir. Kurum kültürü, insan ilişkileri, halkla ilişkiler, ekonomi, planlama, yönetim ve denetim gibi becerilerle donanmalıdır.

Okulların sadece müdür tarafından yönetilmesi fikrini de gözden geçirmeliyiz. Okulların maarif müfettişlerine ( başarı başarısızlık hesap verme sorumlu olma gibi) zimmetlenmesi müfettişlerin de sisteme direkt katkısı anlamında çok önemlidir.

Kısacası, Bakan Ziya Selçuk, eleştirilere ve tepkilere aldırmadan okul yönetiminde, il, ilçe eğitim müdürlerinin atanmasında muhakkak liyakati esas alan, sağlam bir modeli hayata geçirmelidir. Mühim olan çocuklarımızdır.