MEB, Covid-19 ve Türkiye’nin gücü
Türkiye, muhalefetin tüm engellemelerine rağmen salgınla mücadelede büyük başarılar elde ediyor. İçeride aldığı sıkı tedbirlerle bugüne kadar vatandaşlarını mağdur etmedi. Yurtdışında yaşayan tüm vatandaşlarına da el uzattı.
Ekonomik olarak da sarsılmadı. İlave paketler yürürlüğe girdi. Tam 104 ülke Türkiye’den yardım talebinde bulundu. Şu vakte kadar 40 ülkeye yardım ulaştırdı. Ve ulaştırmaya devam ediyor.
Kolilerin üzerine, Mevlana’nın “Ümitsizliğin ardından nice ümitler var, karanlığın ardında nice güneşler var” sözlerini ilave eden Türkiye geçenlerde Amerika’ya da yardım gönderdi.
İçinde 500 bin adet N95 maskeler, tulumlar ve yüz koruyucu malzemelerin yer aldığı paketler Türk A-400M askeri uçağıyla gönderilecek. Amerikan Büyükelçiliği yardımlar için “Türkiye’ye minnettarız” dedi.
CNN ise Türkiye'nin salgınla mücadelesini öven bir haber yaptı.
İtalya, İspanya ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülkeye çeşitli tiplerde maske, tulum ve dezenfektanlar uçak yoluyla intikal etti.
Öyle ki İngiliz Daily Mail Gazetesi yaşananları, "Türkiye'den gelecek 400 bin koruyucu önlüğün 24 saat gecikmesi bütün sağlık hizmetlerini durdurabilir" ifadeleri ile gündem etti.
Eski CHP Milletvekili Barış Yarkadaş ve casus Can Dündar’ın, “Türkiye'yi gerekli önlemleri almamak gerekçesiyle dış basına şikâyet ettiği” dönemde oldu bunlar.
Türkiye, salgın döneminde hiçbir hesap gütmeden bu ülkelere yardım etmek suretiyle ne kadar büyük bir devlet olduğunu bir kez daha gösterdi.
Bu içeride övünç vesilesi olması gerekirken maalesef muhalefet her zaman olduğu gibi hakikate zulmetmekle meşgul.
Dünyada üç milyondan fazla vakanın tespit edildiği ve bunlardan 217 bin kişinin öldüğü büyük bir salgın yaşanırken Amerika gibi bir ülkenin çaresizlikten böcek gibi ezildiği, Avrupa ülkelerinin batma noktasına geldiği bir zamanda Türkiye’deki muhalefetin gündemi; LGBT ve laiklik!
Tiyatrodan oluşturmaya çalıştıkları gündemleri saymıyorum bile. Fakat en tuhafı geçenlerde sosyal medyada açılan “MEB, koronadan daha tehlikeli” adlı bir kampanya idi.
Araya MEB’i de sıkıştırdılar;
Dünya salgınla boğuşurken, Türkiye, milletine odaklanmışken ve gurur verici gelişmeler yaşanırken bilmem kaç yıl öncesinin görüntüleri üzerinden MEB topa tutuldu.
18 yıldır uyuklayan tipler tam da şöyle bir zamanda eğitim sistemini sert bir dille eleştirmeye başladılar. Elbette ortaya tek bir çözüm önerisi sunmadan…
Esasında eleştirilerin hedefinde göreve geldiği günden beri desteklediğim Ziya Selçuk yer almaktaydı. Ziya Selçuk’un her fikrine katılmayabilir, ortaya koyduğu modeli beğenmeyebiliriz. Neticede bazı konularda ben de ayrı düşüyorum.
Bu konuda mütevazılık yapmayacağım. Muhafazakâr medyada mevcut eğitim sistemini benden daha fazla eleştiren başka bir yazar yoktur. Öyle ki gazetelerinde eğitim yazarı dahi yoktur. O derece uzaktırlar meseleye.
Şöyle bir zamanda başlatılan bir kampanyanın hedefine Ziya Selçuk’u oturtmanın da haksızlık olduğunu ifade etmeye çalışıyorum.
Ne yani bundan yüz yıl kadar önce temelleri atılan ve elli yıldır da CHP ideolojinin çekip çevirdiği AK Parti hükümetlerin bile bir çözüm getiremediği mevcut eğitim sisteminin sorumlusu Ziya Selçuk mudur?
Bir milli eğitim bakanından ülkenin eğitim sistemini değiştirmesini beklemek aymazlıktır. Önce bunu bilmelerinde fayda var. Demem o ki fırsattan istifade kimse şöyle bir zamanda siyasi çıkar hesabı gütmesin.
Bakanları hedefe koymak yerine önce bu ülkenin sivil toplum örgütleri çıkıp ortaya alternatif bir model önerecekler.
Yıllardır söylerim, bugün ülkesinin tarihinden, kültüründen habersiz, değerlerine yabancı, vatanından uzak, kendi ülkesini şöyle bir zamanda kalkıp hala dış basına şikâyet eden bir kafa nerenin ürünüdür?
Bu meseleyi çıkar hesabı gütmeden ülkemizin büyümesi ve güçlenmesi noktasında oturup konuşmalıyız. Ama önce şu salgın belasından bir kurtulalım. Ve ülkemizle gurur duyalım.