Mazlumdan yana zalime karşı olmak
Acı her zaman acıdır ve insan olan, insan kalabilmiş
herkesin vicdanını sızlatır. Acının, dili, dini, rengi ve ırkı yoktur, olamaz.
Acı kategorize edilemez. İçimizi sızlatan, yüreğimizi burkan, bize insan
olduğumuz hatırlatan ve dahası gözümüzden iki damla dökülmesine vesilen olan
her hüzün acıdır ve bizi acıtır. Acıya kılıf bulmaya çalışmak, onu dar bir zeminde
değerlendirip duruma göre anlamlandırmak insanlığımızın acziyetinin
göstergesidir. Maalesef ki dünya evrensel acılar mezarlığıdır.
Bu acılardan biri de yaklaşık seksen yıldır siyonist ve
emperyalist güçler tarafından Filistin’de yaşatılan acıdır. İşgalci zalimler
tarafından kendi topraklarında esir hayatı yaşatılan ve her gün evleri başına
yıkılan bir milletin dramının yaşandığı yerdir Filistin. Acının beşiği olmuş,
her gün yeni bir acıya uyanılan toprakların adıdır Filistin.
Seksen yıla yakın bir zamandır Filistin’de yakılan ateşin
can yakıcı sıcaklığı bütün dünyada hissedilmediği müddetçe de geçici
pansumanlarla, yara bantlarıyla bu acının dinmesi mümkün değildir.
Bugün tekrar Filistin’de, Kudüs’te, Gazze’de siyonist
zalimlerin yaktığı ateş, Doğu Türkistan’dabir türlü sönmeyen ateşe, Myanmar’da
işkenceyle öldürülen çocuklara, yaklaşık otuz yıl önce medeniyetin beşiği (!)
dedikleri Avrupa’nın göbeğindeki Bosna’da yaşanan kıyıma, Ortadoğu’da ve
Afganistan’da bir türlü bitmeyen, bitirilmeyen savaşlara, Afrika’da açlıktan
ölen çocuklara, Amerika’da ırkından dolayı katledilen siyahîlere ve dünyanın
diğer yerlerinde yaşanan daha birçok zulme bizler sessiz kaldığımız müddetçe
yanmaya devam edecektir.
Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan bir acı bütün insanlığı
harekete geçirmeli ve tepki tek olmalı. Acının adresi neredeyse yürekler orada
birleşmeli ve hiçbir sebep gözetmeksizin mazlumun yanında olunmalı. Aksi
takdirde bu dünyanın yaşanılabilirliği kalmaz.
Ortak tepki ve ortak ses dünyayı titretmiyorsa bir yerde
dinen acı, diğer tarafta tekrar patlak verecektir. Mazlum her yerde mazlum,
zalim de her yerde zalimdir. Olguları olaylara göre anlamlandırmak da basiretsizliktir.
Bir bayram sabahı bayramlık yerine kefen giydiriliyorsa
çocuklara bu dünya çoktan ölmüş demektir. Daha acısı ise kendi ölümünden
dünyanın da haberi yoktur. Mazlumların ölümüne her yürekte bir taziye çadırı
kurulmuyor ve sızlamıyorsa o yürekler, hala acıya adres soruluyorsa, ölen
sadece dünya değil, insanlığımız da ölmüş demektir.
Bu kadar acının dinmesi için çözüm olarak bugün hep
birlikte, dinine, ırkına, rengine, milletine, adresine bakmaksızın mazlumun
yanında zalimin karşısında saf tutalım.
Cemil Meriç’in “Zulmün
olduğu yerde tarafsızlık namussuzluktur.” ve MalcolmX’in“Hiçbir şeye taraf olmayan bir adam,
herhangi bir şey için yıkılacaktır.” sözleri bir taraf olmamız gerektiğini,
aksi takdirde bitaraf olacağımızın işaretidir. Bitaraf olan da bertaraf olur. Biz
de zulmün, haksızlığın olduğu yerde mazlumun tarafını seçmeli, zalime karşı
durmalıyız. Bugün mazlumdan ve haklıdan taraf olmazsak ne insanlığımız kalır,
ne de çocuklarımıza özgür ve huzurlu bir dünya… İşte o zaman da dünya dediğimiz
şu yeryüzü zalimin oyuncağı, mazlumun ise kâbusu olur.
Zalimler tarafından katledilen bütün mazlumlar için bugün
gelin hep beraber yüreğimizde bir taziye çadırı kuralım ve insan olduğumuzu
yeniden hatırlayıp, insanlığımızın gereğini yaparak zulme ve zalime dur
diyelim. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (SAV), “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” hadisini kendimize
şiar edinip, hakkı haykırıp, haklıdan ve mazlumdan yana olalım.
Dün Peygamber Efendimiz’e (SAV) zulmeden zihniyet bugün
O’nun ümmetine zulmediyor. Zihniyet her çağda isim değiştirse de varlığını
devam ettiriyor. Zalim zihniyete ise Yüce Allah’ın cevabı açık ve nettir: “EbûLeheb'in elleri kurusun. Zaten
kurudu. Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. O, bir alevli ateşe
girecektir.” (Tebbet Suresi, 1-3. Ayetler) Bu dünyada göremezsek de
ahirette muhakkak zalimlerin ne mallarının ne de kazandıklarının onlara fayda
vermeyeceğini ve atılacakları yerin alevli ateş olacağını göeceğiz. Bizim
elimizle olmasa da Allah kendi eliyle onların cezasını muhakkak verecektir.
Bize düşen ise dünyanın gözü önünde işlenen bu zulümlere sessiz kalmamak,
inancımız ve insanlığımızın bir gereği olarak tepkimizi sözlü ve fiili bir
şekilde göstermektir.
Çünkü“Çocuklar uyurken susulur, ölürken değil…”