Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
09 Ağustos 2024

Mazeret üretme marazı

Günümüz Müslümanlarının marazi hallerinden biri de mazeret üretmede ki maharetimiz diyebilirim…

Seri mazeret üretme becerimizle, başarı yollarını bizatihi kendi ellerimizle tıkadığımızın çoğu zaman farkında bile olamıyoruz… Ürettiğimiz mazeretlerle kendimizi engelliyoruz, belki de kendimize yaptığımız en büyük kötülük…

Kendimize kuruduğumuz tuzak mazeretlerimiz… Bizi uyutan, uyuşturan, umutsuzluğa düçar kılan bu huyumuz değil mi?

Boş vermişlikler, bahaneler, bananeler bir türlü bitmiyor ama biz bitiyoruz, buharlaşıyoruz… Bitkin, bezgin bir ruh hali ile belirsizlikler içinde bocalıyoruz…

Yaratılış amacından, ilkeli yaşamdan, ulvi hedeflerden alıkoyan genellikle üretilmiş mazeretler değil midir?

Mücadele azmi, dava aşkı, eylem ruhu nasıl köreliyor? Tembellik, irade zaafiyeti, tereddütlü ruh hali, erteleme bu başlık altında normalleştiriliyor…

Mazeretler toplumun ruhunu felç ediyor… Enerjimiz tükeniyor… Moralimiz bozuluyor… Azmimiz kırılıyor… Aksiyonumuz, aşkımız, adanmışlığımız, aksıyor… Ağır, aksak ve arızalı bir ruh hali nüksediyor… Ataletten, acziyettten kurtulamıyoruz… Sonuçta mevziler terk ediliyor, konuşacak mevzu da kalmıyor…

Sarıldığımız, sığındığımız mazeretlerin sonucu ortada… Hazin bir savrulma…

Tembelliğimizi mazeretlerle kamufle etmek istiyoruz… Başarısızlığımıza kılıf hazırlıyoruz… Ürettiğimiz mazeretlerin aslında yetersizliğimiz itirafı, acziyetimizin göstergesi olduğunu unutuyoruz… Sorumluluklardan sıyrılma manevrası olduğunu hesaba katmıyoruz… Aslında kendimizi kandırıyoruz…

Ruhlarımızdaki zafiyet bu salgının büyümesi ile arttı… Şimdilerde ömrümüz ürettiğimiz özürlerle heba oluyor…

Doğrusu mazeretlerle geçiştirdiğimiz tehlikeler olduğu yerde duruyor, hatta süreç içerisinde yeterli mücadeleyi vermediğimiz için büyüyor, olumsuz etkileri artıyor…

Çöpleri halının altına sürmekle sorun çözülmüyor…

Ne var ki mazeretlere tutunmak deve kuşunun kafasını kuma gömmesinden farksız bir durumdur…

Mazeretlerin aldatıcı güvenli sahilinde, konfor alanlarında kendimizi geçici mutlulukların akışına terk etsek de ciddi yanılgı içerisindeyiz…

Bugün bu tercih işimize gelse de yarınlarda bunun hesabı kolay olmayacaktır… O gün geldiğinde bugün sığındığımız mazeretler geçerli olacak mı? Allah katında geçerliliği olmayan tüm mazeretler yüzümüze çarpılacak… Önemli olan ruz-i mahşerde kabul gören mazeretlerdir…

Aksi takdirde mazeretlerin kurbanı oluruz… Mazeretlerimizle kendimize tuzaklar örmüş oluruz…

Görüyoruz ki mazeretler karın doyurmuyor… Günü kurtarmış gibi gözüksek de yarınlarımıza yazık etmiş oluyoruz…

Başımıza gelen belaları görmüyor muyuz? Belki birçoğu düne kadar ürettiğimiz mazeretlerden dolayıdır… Şimdi de hayıflanıyoruz… Harcadığımız günlere yanıyoruz…

Tebük Seferine mazeretsiz katılmayan üç sahabinin öyküsü bizler için bulunmaz öğütler içeriyor…

Sanıyorum şu soruları sormanın zamanıdır…

Sefersizliğimizi, eylemsizliğimizi, hareketsizliğimizi hangi gerekçelere dayanarak savunabiliriz?

Yine namaz kılmamanın mazereti olabilir mi sizce?

Bu çağda cehaletin mazereti olabilir mi gerçekten merak ediyorum?

Tüm olup bitenlerden sonra, bu aşamada eylem mi diyoruz yoksa erteleme peşinde miyiz?

Aslında şu süreçte Gazze direnişi bizde sığınacak hiçbir mazeret bırakmadı…

Şimdi zaman kaybetmeden kabuğumuzu kırmak, hamle yapmak zorundayız.

Kararımız kaderimiz olacak…

Tüm maharet ve marifetimizi ortaya koymak durumundayız… Çünkü biz kuluz… Yani mesulüz, mecburuz, mükellefiz… Mazur değiliz…