Mavi Marmara'dan "Sinyal" var
Bazı an ve olaylar vardır unutulmaz; unutturulmaz.
NOKTA.
Vakit gelmiş Mavi Marmara Gemisi dinleri, dilleri, renkleri,
ülkeleri ayrı bir avuç aktivist “Rotamız Gazze Yükümüz İnsani Yardım
Konvoyu”yla dünyanın en büyük açıkhava hapishanesine çevrilen Gazze’ye nefes
olmak için İstanbul’dan demir almıştı.
Siyonist İsrail, Mescid-i Aksa’ya, Gazze’ye bomba yağdırırken
sivil inisiyatif olarak mustazaflara yardım için yola çıkan iyilik gemisi Mavi
Marmara’ya binen bir avuç insan, zalim İsrail’in karşısına inanç, vicdan ve
adaletin sesi olarak çıkmak için sabırsızlanıyordu.
Tarihler 31 Mayıs 2010 Pazartesi gününü gösterirken Akdeniz’in
uluslarası sularında seyreden Mavi Marmara’nın etrafı gecenin karanlığında
ansızın İsrail gemi, zodyak ve helikopterleri tarafından sarılıyordu. Siyonist
İsrail 1948 yılından beri Filistin’de sürdürdüğü katliamların bir benzerini
Akdeniz’deki uluslararası sularında seyreden Mavi Marmara’ya taşıyordu. Bir kez
daha, yine, yeniden katil olduğunu dünyanın gözünün içine baka baka
gösteriyordu.
İsrail gerçekleştirdiği insanlık dışı eylemlerini belgesel
ve filmlerle uluslararası arenada manipüle ederken, Türkiye’de derin bir
sessizlik hakimdi. Bu uzun sessizlik nihayet Mavi Marmara’nın 10. yılında İnsan
Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın 2020 yılını “Mavi Marmara Yılı” ilân etmesiyle “Sinyal” vermeye başladı. Yapımcılığını Yavuz Yıldırım’ın,
yönetmenliğini Recep Köse’nin, görüntü yönetmenliğini Celal Topçu’nun, müziğini
Yüzel Arzen’in, kurgusunu ise Sefa Yumuşak’ın yaptığı 19 dakikalık kısa film
2020’de yurtdışında festival turuna çıktı. Çekimleri İstanbul’da oluşturulan
bir platoda gerçekleştirilen “Sinyal”in
gösterimi her ne kadar Kovid-19 Pandemisi sürecine denk gelse de katıldığı
festivallerde 4 ödüle layık görüldü.
“Sinyal”, 17
Haziran günü Beyoğlu Atlas 1948 Sineması’nda düzenlenen galayla bir kez daha
Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıyı davetli ve aktivistlerin huzurunda
beyaz perdeye yansıttı.
*
Karanlık bir gece...
Mavi Marmara’nın reji odası havadan helikopter, denizden
gemi ve zodyakların saldırısıyla âdeta abluka altındaki Filistin’e andırıyor...
Saniyeler, dakikalar ilerledikçe gerginlik yerini İsrail
askerlerinin adres sormayan kurşun, ses ve sis bombalarına bırakıyor...
Dünya televizyonlarıyla bağlantı sağlamak için kurulan canlı
yayın sisteminin sinyali kesiliyor...
Stres ve panik zirvede...
Yayın ekibinden birileri, “Şerefsizler uzayı bile işgal etmişler...” isyanıyla feryat ederken,
birileri İsrail tarafından engellenen yayını tekrar başlatmak için yedek
frekansı devreye sokmaya çalışıyor...
Reji odasında bunlar olurken, dışarıda ise kimisi hanımının
kucağında şehadet şerbeti içiyor, kimisi de ağır yaralı bir halde tevhidi
haykırıyor...
Ve olağanüstü gayretler sonucu “Sinyal” yeniden alınıp dünyayla iletişime geçiliyor.
Sabaha doğru kontrolü ele geçiren İsrail askerler reji odasının
kapısını kırıp içeri girdiklerinde kendilerini ekranda görünce şoka girerek
bütün ekranları tarıyor...
Bütün kayıp ve acılara rağmen Filistin’in, Gazze’nin ve Kudüs’ün
dünyayla kesilmiş “Sinyal”i yeniden
sağlanıyor.
*
Filmde, Filistin’de yaşanan ne varsa, Mavi Marmara’da da
aynısının yaşandığı reji odasından orjinal ses ve görüntülerle harmanlanarak
verilmiş. İşlenen cinayetler, zulümler, zorbalıklar ve katliamlar gözler önüne
serilmiş. İsrail’in Filistin’de nasıl bir katliam gerçekleştirdiğinin ve İsrail’in
bu katliamın dünya tarafından duyulmaması için nasıl bir karartma ve
manipülasyon uyguladığı vurgulanmaya çalışılmış. Özelde Gazze’nin genelde ise
Filistin’in kuşatılmışlığının bölgede uygulanan abluka ve ambargonun sembolik
hâli ortaya konulmuş.
“Sinyal”,
görüntüler eşliğinde bir taraftan gerçek anlamda bölgede neler yaşandığının
anlaşılması açısından izleyiciye psikolojik olarak empati imkânı sunarken,
diğer taraftan Mavi Marmara’nın ortaya koyduğu misyonla en sıkıntılı anlarda
bile umuda açılan kapının bulunduğu vurgusunu işliyor.
Bu kısa film “unutmadık;
unutturmayacağız” mesajının yanında, İslâm dünyasının 200 yıldır yaşadığı
krize, felakete, yok oluş sürecine, zulme, köleliğe simgesel bir projeksiyon
tutuyor. Mademki travmatik bir sürecin ortasındayız, o halde derdimizi anlatmak
için sinemanın gücünü daha çok kullanmalıyız.