Dolar (USD)
32.48
Euro (EUR)
34.76
Gram Altın
2490.75
BIST 100
9538.43
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

31 Ekim 2021

Mavi gezegen AVM'ye döndü

Geçen hafta ilk kısmını verdiğimiz, İsrail’li yazar Harari’nin gözünden insanın serüvenini, bazen yorumlayarak izlemeyi sürdürüyoruz.

Darwinizm’in temel prensibi, “güçlü olan hayatta kalmalıdır, hayat güçlülere güler”, yani “tabii selektion”la Nazizm’in ilham kaynağı olmuştur. Darwin, bir anlamda Holokost’a yol vermiştir.

Milliyetçilik, 19-20. yüzyıllarda ortaya çıkan ölümcül bir salgındır.

Rudyard Kipling’e göre halklar, beyaz adamın yükü idiler.

Avrupalılar, daha aşağı ırklarla karışmamak için önlem alırlarsa, ırkları yönetmeye uygun kalabilirlerdi.

1500 yılında dünyada 500 milyon Homo Sapiens (insan) vardı. 1500 yılında bir yılda üretilen mal ve hizmetler toplamı, doların bugünkü değeri üzerinden yıllık 250 milyardı, bugünse 60 trilyon dolar. Yani nüfus 14 kat artmışken, üretim 140 kat artmış durumdadır.

Enerji tüketimi 1500 yılında günde 13 trilyon kalori iken, günümüzde 115 kat artarak günde 1500 trilyon kaloridir.

1500 yılında kişi başına üretim yıllık 550 dolarken, bugün ortalama 8800 dolardır.

Bu büyümenin tetikleyicisi nedir?

İnsanlar 6 asır boyunca barutu savaşlarda kullanmayı akıl edememişlerdi.

Avustralya’nın güneyinde bir ada olan Tazmanya’nın insanları, diğer insanlarla 10 bin yıl hiç karşılaşmadan yaşadılar. İngiliz kaptan Cook’un adaya varışından itibaren 100 yıl içindeyse bir kişi kalmaksızın yok edildiler. Tazmanyalılar gelen katil Avrupalılarla baş edemeyeceklerini anlayınca, adeta melankolik tepkiyle, kuşatıldıkları kamplarda çocuk yapmayı bıraktılar ve bu sonları oldu.

1775’te Asya, dünya ekonomisinin %80 i demekti. 1950’de ise Batı ve ABD, Dünya ekonomisinin %50 den fazlasını eline geçirdi.

Dünya’da ilk demiryolu 1830’da İngiltere’de yapıldı. 1850’de Batı’da 40 bin km. demiryolu vardı. 1889’da Batı 350 bin km demiryoluna sahipken dünyanın geri kalanının demiryolu sadece 35 bin km idi. 1923’te kurulduğunda İngiltere’nin üç katı toprağı olan Türkiye’nin 4 bin km demiryolu vardı. Bunun tamamı Abdülhamid’in eseriydi.

Ortaçağdaki dünya haritalarında hiç boş yer yoktu. Her yer biliniyor zannediliyordu. 15 ve 16. yüzyıllarda boş yerleri olan haritalar görülmeye başlandı.

Orta ve Güney Amerika’nın yerli nüfusunun tamama yakını, keşiften itibaren 20 yılda katledildiler. İşgalciler çalıştıracak insan bulamayınca Afrika’dan insan kaçırmaya başladılar. İşgalci İspanyollar öyle pis kokuyorlardı ki, yerliler İspanyolların yanlarına tütsü ile yaklaşabiliyorlardı.

İngilizler, Hindistan’ı işgal etmeden 60 yıl incelediler, bilgi topladılar.

Müslümanlar Hindistan’ı işgal ettiklerinde yanlarında Hint tarihini inceleyecek arkeologlar, Hint kültürünü anlayacak antropologlar, Hint topraklarını inceleyecek jeologlar, Hint faunasını inceleyecek zoologlar getirmemişlerdi. İngilizler getirdiler.

Emperyalistler bilimi şeytani amaçlar için kullandılar.

Bilim insanları emperyalizmin emellerine alabildiğine hizmet ettiler. Emperyalizm de bilim insanlarının bu emeklerini karşılıksız bırakmadı.

Hindistan’ı bizzat İngiliz Devleti değil, İngiltere’ye ait Doğu Hindistan Şirketi (EIC) ve onun paralı askerleri işgal etti. Benzer durum emperyalist Hollanda’nın VOC şirketi için de geçerliydi.

İngiliz İmparatorluğu, Londra Borsasına bağlı anonim şirketlerce yönetiliyordu.

Tam burada şunu sormadan edemiyorum: Kombassan gibi şirketler 28 Şubat sivri zekalılarınca batmaya zorlanmasalardı, İngiliz şirketlerinin serüvenlerini yaşayabilirler miydi?

1830’da Çin uyuşturucu ticaretini yasakladı. İngiliz uyuşturucu tüccarları yasağa savaş açtılar. İngiliz Devleti geri durmayıp “serbest ticaret” bahanesiyle 1840’ta Çin’le savaş başlattı. Çin, üstün İngiliz silahları karşısında hezimete uğradı. Barış antlaşmasında, Çin, İngiliz uyuşturucu tüccarlarının faaliyetlerine karışmamayı ve zararlarını karşılamayı taahhüt etti. 1900’ların başlarında Çin’de artık 40 milyon uyuşturucu bağımlısı vardı. İngilizler, Hong Kong’u bir uyuşturucu üssü yaptılar ve 1997’ye kadar ellerinde tuttular.

19. yüzyılın sonlarında İngiliz ve Fransız şirketler Mısır’a yüklü borçlar verdiler, yüklü faizlerle geri dönüş bekliyorlardı. Mısır milliyetçileri ise borcu toptan reddettiler. Kraliçe Victoria durumdan memnun olmadı. Ordularını gönderip Mısır’ı işgal etti.

Çin ve Mısır’a İngiliz kapitalizmine saygı duymaları öğretildi. Birçok 20. yüzyıl devleti baştan bu saygıyla doğdular.

Günümüzde Çin ve Mısır’ın başına gelen türden cinayetler, kredi derecelendirme kuruluşları eliyle işleniyor. Kredi derecelendirme kuruluşları, nükleer silahlardan daha fazla yıkım yapıyor.

Serbest piyasa doktrini, en yaygın kapitalist itikattır.

M.Ö. 8500’de tarım devriminden dönmek nasıl mümkün değilse, kapitalizme maruz kalmaktan da kaçınılamazdı.

Tarım toplumları açlığın gölgesinde yaşarlardı, sanayi toplumlarının en büyük derdi ise obezitedir.

Kapitalist toplumda tutumluluk, artık tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.

İnsanlığın son dini, zenginlere daha fazla para kazanmaları, diğer kesimlereyse daha fazla harcamaları koşuluyla cenneti vadediyor. Buyruklarını insanların eksiksiz yerine getirdiği tek din, bu son dindir. Peki bunların karşılığında cennete ulaşacağımızı nerden biliyoruz? Çünkü televizyonda öyle gördük!

Bir zamanlar yeşil ve mavi olan gezegenimiz, plastik ve ve betondan bir AVM’ye döndü.

Medya ve reklamcılıkla, I. dünya standartlarına maruz kalmakla, mutluluk rezervlerimiz sonuna kadar tüketiliyor.

2000 yılında 310 bin kişi savaşlarda, 520 bin kişi cinayetle öldü. Toplamda bu 830 bin ölüm, o yıl ölen 56 milyon insanın %1,5 u idi. Aynı yıl 1 milyon 260 bin kişi trafik kazalarında öldü, 815 bin insan ise intihar etti. (%1,45).

2002 de ise toplam 57 milyon ölümün 172 bini savaşlarda, 569 bini cinayetle idi, ikisinin toplamı 741 bin ederken, aynı yıl intiharla ölenlerin sayısı 873 bin oldu. Görülüyor ki, 11 Eylül saldırılarını izleyen o yılda, bir insanın kendini öldürme riski, savaşla, teröristlerce, ya da cinayetle öldürülme riskinden daha fazladır.

Çin devrimi, 1958-1961 arasında 50 milyon Çinliyi açlıktan ölüme sürükledi.

Çinlilerin komünist açlıktan kırıldıkları dönemlerde, bizim laikçi-solcu kesimler, son gayretle Türkiye’yi komünist yapma savaşı veriyorlardı, Gorbaçov’un komünizmin iflasını açıkladığı son dakikalarda, bizimkiler nerdeyse Türkiye’de komünizm ilan edip, yanlış yapmada Guinness’e gireceklerdi. 150 yılda bir kere olsun doğru yapmamışlardı.

Arap dünyasının pek barışçıl olmadığını düşünürüz ama Arap ülkeleri bağımsızlıklarını kazandıktan sonra, sadece bir Arap ülkesi Irak, Kuveyt’i işgale kalkıştı, bunun dışında Arap devletleri arasında gerçek anlamda uluslararası bir savaş çıkmadı.

Sandalyede sallanmak, bacağımızı kaşımak, dünya savaşı çıkarmak gibi hayatımız boyunca yaptığımız her şeyi keyif almak için yaparız.