Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Mart 2015

Mavi Denizin Gözyaşları

Adriyatik denizinin kenarında, doğu ile batının birleştiği bir noktadır Karadağ. Yerleşim açısından elverişli bir yapıya sahip olmayan kayalıklardan oluşur. Sahildeki tarihi dokusu, fiyortları, doğası korunmuş kentleri, bakir dağları, ormanları cazibe merkezidir. Antik Akdeniz medeniyetinden kolonicilerin ve tüccarların sahilinde yerleştiği bir kent. Fatih Sultan Mehmet ile başlayan Osmanlı hakimiyeti, her ne kadar Balkan savaşları ile son bulmuş ise de, o sevgi medeniyetinin izleri mavi denizin haşin dalgalarının süpürdüğü sahilleri hala süslemektedir. Atalarımızın İslam anlayışı ile idare ettiği toplumların torunları, o medeniyetin idaresi ve idarecilerini sevgi ile, hasret ile anmakta ve biz torunlarını gözyaşı ile karşılamaktadır.

Adının anılmasını yaptığı hayrın reddine yoran bir anlayışla inşa edilen küçük camilerinde namaz kılarken kokusunu alıyorsunuz Osmanlı'nın. Kubbelerinde hala yankılanıyor manevi mimarların duaları. Yıkık hamamlarında gönlünüze doluyor suyu kesilmiş kurnaların suları. Medreselerinde yeni fatihleri seyrediyorsunuz, başlarında beyaz takkeleri ve dillerinde Mevla'nın kelamıyla. Fatih'in askerlerinin yattığı Tuzi Şehitliği hala nöbet tutan askerler gibi dimdik ayakta duruyor ve beş vakit Nizam Camisinde secdeye varanlara eşlik ediyorlar. İki kardeşin metfun bulunduğu fani ailesinin türbesinin önünde yokluğunuzu hissediyorsunuz bir anda ve kayboluyorsunuz tarihi vesikaların içinde. Mavi denizin kenarında, kum tanelerinden yansıyan bin yıllık geçmişi seyrediyorsunuz. Evliya Çelebi'nin "Karadağ nam bir sengistan-ı bu00ee eman" sözleri dökülüyor dudaklarınızdan mavi suların derinliklerine.

Siz mi ağlıyorsunuz Karadağ'a, yoksa mavi deniz mi sizin tarihinize. Dalgaların sesleri arasında ayırt edemiyorsunuz hislerinizi ve dalıyorsunuz karmaşık duygular arasında martıların oynaşmalarına.

"Siz yoksanız biz de yokuz. Sizin varlığınız bizim için bir nimettir. Sizden aldığımız güçle bu topraklarda İslam'ı yaşıyor ve yaşatmaya gayret ediyoruz." sözleri dökülüyor titreyen dudaklardan. Gözyaşları taşıyor hasretle bekleyen gözlerden ve dökülüyor yüreklerinden yüreklerinize. Asırlardır bekliyorlardı sanki bu hayır konvoyunu. Amaçları maddi bir karşılık olmadığı belliydi bakışlarından. Bir çocuğun annesine kavuşması gibi ürkek ama dopdoluydu yürekleri hasretle.

Balkanlar'dan Azerbaycan'a, Kırım'dan Yemen'e, Acem Diyar'ından Trablusgarp'a kadar 22 milyon kilometre kare den daha geniş bir alana adaletiyle hakim olmuş, fetih medeniyetinin varisi olmanın onurunu yaşarken, sorumluluğunu da omuzlarınızda hissediyorsunuz. O kadim medeniyetin bir nüvesi kalmış ama bütün benliği ile tarihini ve inançlarını olabildiğince rahat yaşayabilen bir ülke içinde bu değerlerin farkında olamıyoruz çoğu kez. Derya içinde iken deryanın kıymetini bilmeyen balıklar gibiyiz sanki. O değerlerden mahrum kalmış, ama onlara hasret ülkelerde ve o ülke insanlarının yanında, ne kadar büyük bir nimetin içinde olduğumuzu ama kıymetini bilmediğimizi anlayabiliyoruz. İstanbul Kudüs'tür, Saraybosna Bursa. Bağdat Edirne'dir, Üsküp Amasya. Trabzon Arakan'dır, Ulcinj Amasra. Geçmişi bilmeden geleceğe emin adımlarla yürüyemezsiniz.

Kendi değerimizi başkalarının gözüyle görmemiz lazım. Vakur, nazik, mütevazı, saygılı, vefalı, hayırsever, cömert, merhametli, hoşgörülü, tevekkül sahibi, temiz, adil gibi sıfatlarla anılır benim atalarım. Komşuluk ve dayanışma örneğini bizden gördü tüm dünya. Batı vakıf anlayışını bizden aldı. İnsanlık abidesi şahıslar benim tarihimde mevcut. Bütün bu değerlerin ve engin bir tarihin varisi olmak onur verdiği kadar, sorumluluk ta yüklemektedir.

Yabancı gözüyle kendimize baktığımızda göreceğimiz şey şudur.

"Türkler, çok hayırsever bir millettir. Çeşmesiz sokak yoktur. Hepsi hayrattır. Köylerde, yol üzerinde, hatta çöllerde çeşme yaptırmışlardır." (Ermeni rahibi Simeon)

"Başka memleketlerde ürperten, mahkemeleri utandıran, insanlık şerefini ihlal eden vahşet olayları Türk toplumunda görülmez." (d'Ohsson)

"Türkler ağırbaşlı, düşünceli, vakur, nazik, heybetli bir millettir. Gürültü ve şamatadan nefret ederler. Sessizlikten çok hoşlanırlar. Erken yatıp namaz için gün doğmadan kalkarlar." (Thornton)

Dünyanın bize bakışı böyleydi. Biz de kendimize öyle bakmalıyız. Bu insani, dini ve tarihi bir sorumluluğumuzdur. Bu anlayış hakim oldukça dünya hakimiyeti tekrar ihdas edilecektir.