Maveranın Meçhul Şairi A. Vahap Akbaş
Portre yazıları yazmak çok zor şimdi. Hele beraber az da olsa yol gittiğim, su içtiğim, azığımı paylaştığım bir ağabey ise bu daha zor. Edebiyat Fakültesinin o hummalı günlerinde, şiir gecelerinde tanışmıştım A. Vahap Akbaş üstadımızla. O günden sonra ne ondan ne de şiirinden koptum. Ona ısınmak ondan edebiyat devşirmek çok zor olmadı benim için. Kimilerinin "ulaşılmaz, kimseyle konuşmaz, kimseye yüz vermez şair" tarifinin çok ötesindeydi Vahap ağabey.
Bu hitabım sana ağabeyu2026 Nazikçe bir dokunuş, hoşça bir eda ve samimi bir duruşu gördüm sende. Memleket havası mı kokluyordum ne? Aynı hocalardan, aynı koridorlardan, aynı amfilerde tederrüs mahfilleri mi bizi yaklaştırdı birbirimize, bilmiyorum. Gençlerle ilgilenmeni, kendi kitaplarından imzalayıp vermeni gördüm sende. Biraz da hocalık vasfına haiz bir şair duruşuydu bu, değil mi?
Seninle yol gittim, demiştim. Su Çıktı Şiir Akşamlarından sonra Ankara trenini kaçırmıştım. İstanbul'a gidecek kervana dahil olmuştum. Otobüste mikrofonu almış genç şairlere, yazarlara nasihatler ışığında "İnce Lügat" kitabınızdan şiirler okumuştunuz. O vakti hiç unutmam ağabey.
Seni en son Urfa'da Halilürrahman Gölünün üst taraflarında "Çifte Mağara" da ağırlamanın hatırasıyla anıyorum. Orada Urfa sıra geceleri, gazelhanların gazel okumalarına şahit olmuştuk. Mahalli şairlerin teneffüsünü de idrak etmiştik. Fasıl size geldiğinde geldiğinde "ben yazdığım şiirleri pek hatırlamam" demiştin. Ama yine de gönülden kopan bir fırtına gibi kendine sakladığın o saklı şiiri okudun. Satırdan değil sadırdan okudun ağabey sadırdan... Biz dinledik, duygulandık ve ağladık.
Memleketin Batman'dan çıkalı uzun zaman oldu. İstanbul Edebiyat, Seksenli yıllar ve ilk imzanı Hisar dergisinde görmüştüm. Daha sonra Türk Edebiyatı, Mavera, İslamu00ee Edebiyat, Düş Çınarı ve Umran gibi dergilerde edebiyat hamurunu açtın. Nisan Bulutu ile epeyce yol yürüdün.
Seni Mavera'nın meçhul şairi ilan ettim ağabey. Cevabım var çünkü. Seni, Mustafa Özçelik'i, Nurettin Durman'ı, Müştehir Karakaya, Atilla Maraş ve Şaban Abak'ı hep Mavera'nın ikinci döneminde Erdem Beyazıt, Cahit Zarifoğlu'nun ardında gördüm. Şiir ile denemeyi barıştıran bir tarzdı orada senin yazdıkların.
Çorlu'da zarif, mutlu, umutlu bir hayatı seçtin. Kalabalık şehir İstanbul'a ne uzak ne de yakın durdun. Gün olur belki dağ havasını yudumlamak adına ya da sahici ceylanlar peşinde koşmak adına öte yakayı seçtin. Anneni anlatırdın bir şiirinde. "Annem dağ gibi bir köylü kadını. Sessiz mahzun ama başı dik ve kararlıu2026" Biliyorum üstadım neden dağlara sığındığını şimdi daha iyi biliyorum. Dağlar, nehirler ve göller. Mesela Dicle'yi hiç unutmadın. "Dicle, muhtasar tarihin aşkın: akar." Mısraını bir taç yapıp genç kızların saçlarına takmalı nazlı gelin çağlarına geldiklerinde.
Batman'da geçmişti ilk gençlik yılların ama şiir dilin hep payitahtın şiiriydi. İçinde bir hasret bir özlem duyuyor gibiyim. Şiirlerini okuduğumda bu hasret anne özlemi,memleket özlemiyle bütünleşiyor. Uzakları yurt edinen bir özlem. Yunusu00ee bir özlem de var yüreğinde. Nasıl ki büyük şiirin kapısında bir aşkla bekledin yıllarca. Yunus da bekledi himmeti. Oysa o, önce buğdayı istemişti.
Ruhun şad olsun, mekanın cennet olsun ağabeyu2026.Edebiyat camiamızın başı sağ olsunu2026.