Masumlar Apartmanı veya Kırmızı Oda
Neredeyse sadece apartmanın masum olduğu bir programı izliyoruz haftalardır.
Ruh hastalıklarının yegane
çözüm yerinin de kırmızı odanın olduğu anlatılıyor.
Toplumun çoğunluğunun
paranoyak veya obsesif kişiliklerle dolu bir aile hayatı yaşadığı intibaı
veriliyor.
Ve dahi batılı tasvirin
safi zihinleri idlâl olduğu fark edilmiyor.
Olumsuzlukların âşikar bir
tarzda olumlu değerlere galip geleceğinin sürekli bir projektör olarak
yakılması, cenneti andıran aile yuvalarının huzurunu kaçırıyor.
Hakikat hiç bu kadar
incitilmemişti. Yalan da masum gösterilmemişti zannederim.
Bozulmuşluk ve
çürümüşlüğün bu kadar normal gösterildiği nadir zamanları yaşıyoruz.
Ne Masumlar Apartmanı’ndaki
yalanın masum gösterilmesi, ne de Kırmızı Oda’daki bilimsel din
sapkınlıkları normal insan yaşamına iyi geliyor.
Bir tarafta hakikat tam
ortaya çıkacakken yalan hakim oluyor, diğer tarafta bilimin dışındaki hiçbir
şeyin değerli olmadığı sonucuyla hastalar şifaya kavuşturuluyor.
Halbu ki Madalyonun İçi’ni
diğer adıyla Bir Psikiyatristin Not Defterinden kitabını okuduğunuzda
hakikatin hiç de öyle olmadığını görüyorsunuz.
Kitabı okumadan ekranda
yansımaları olan Masumlar Apartmanı ve Kırmızı Oda’yı izlemeye
çalıştım. Hem üzüldüm, hem de öfkelendim. Sadece yazar adına sevindim.
Psikiyatrist yazar çok
noktalardan takdir edilir. Yaptığı işin kutsallığı karşısında kendisine hürmet
edilir.
Yazarın imdadına dil, yani
güzel Türkçemiz ve ruhun sezinlenmesi olan zevk-i selimin yansımasına edebiyat
yetişmiş.
Çaresizliğini, etik ve
ahlaki olan durumlara karşı sorumluluğunu mimesis yani kurgulama kuralıyla yine
edebiyat kurtarmış.
Mesleğiyle hayatın iç içeliğini,
yaptığı hipokrat yemininin gerçekleşim düzeyinin büyük kitlelere ulaşmasını
yine edebiyat sağlamış.
Hastaları sehpaya
yatırırken kendisinin de bazen sehpaya yatırıldığını gösteren empatik
duruşlarını ve diğergam yaklaşımlarını geniş okur kitlelerine edebiyat
ulaştırmış.
Zor anlarını, kırılma
zamanlarını, huysuz ve ümitsiz hastalarındaki ümidi görmeyi, en mutsuz anlarda
dahi mutluluğu yakalayacak ışığı yakalamaya yine edebiyat yani hastalarıyla
yaptığı konuşmalar çare olmuştur.
Kırmızı Oda’yı seyrettiğinizde hem
doktorun hem de hastanın hukukunun daha fazla korunduğu görülüyor. Kitabın
içindeki hikâyelere uygun bir program konsepti var gibi. Hikâyelerdeki
kahramanları canlandıran sanatçıların çok yüksek bir oyunculuk becerisi
sergilediklerini anlıyorsunuz.
Masumlar Apartmanı’nı izlediğimizde ise aynı
hislere kapılamıyorsunuz. Mamafih oyuncuların rollerini gerçekleştirmedeki
performanslarına hayranlığınızı da gizleyemiyorsunuz.
Öncelikle kurgunun kurgusu
hakikati çok incitmiş.
Eflatun’un Devlet’inde
sanatkârlara neden yer vermediğini anlıyorsunuz.
Kitapta kurgu olarak 12
kısımda anlatılan Çöp Apartman. değişim göstererek Masumlar Apartmanı
olmuş.
Kitaba göre baş kahraman
olan Neriman silik şahsiyet olarak gölgelenmiş ve hakikat incitilmiş.
Yazarın anlattığına göre hikâyenin değişim ve çözüm merkezinde Neriman var.
Gülben, hakikate en uygun kahraman
olarak canlandırılmış.
Safiye ise olduğundan daha
fazla öne çıkarılarak Çöp Apartman’ın kaderini çizen yegâne kişi kurgusuyla
büyük bir haksızlığa uğratılmıştır.
Anneanneden anne Meryem’e
oradan da kızlarına yansıyan şiddet, bilhassa anneden gelen fiziksel şiddet,
sadece geri dönüşlerle verilmeye çalışılarak asıl konunun amacından
saptırıldığı görülmektedir.
Safiye ve kız
kardeşlerinin aynı ebeveynden hiç erkek kardeşleri olmamıştır. Babalarının ilk
evliliğinden olan erkek çocuğu ise annesiyle beraber bir kazada ölmüş ve Meryem
Hanım’la evlenen babalarının 7 kız çocuğu olmuştur. Dördü ölmüş, üçü
(Safiye-Gülben-Neriman) yaşamıştır.
Anne Meryem’in erkek çocuk
obsesifliği ve hastalığı dizideki gölgelenmiş temalardan bir diğeridir.
Obsesif anne ile ilgisiz
babanın arasında heder olup giden çocukluklar da gölgede kalan bir diğer
temadır.
Kitaptaki Çöp Apartman
hikâyesindeki anlatılanlara göre Safiye’nin sınıf arkadaşı Mehmet kazada ölür ve
Safiye bunu biliyordur.
Han diye bir erkek
kardeşleri yoktur. Ve onun yaşadıklarının hiçbir yansıması kitaptaki hikâyede
yer almamaktadır.
Masumlar Apartmanı’ndaki en büyük trajedi ve
hayal kırıklığı ise bunca zaman; yani 18 bölüm oynanmasına rağmen asıl kahraman
olan psikiyatri doktorunun hâlâ ekranda olmayışıdır.
Bunun arka planındaki
gerçeklik senaristle yazar arasındaki bir anlaşmanın gereği olabilir.
Bir kitabın özellikle
yazarı hayatta, yazdıklarının da büyük çoğunluğu gerçek iken senaryosu bu kadar
yoz ve hakikate muhalif olmamalıdır.
Toplumu aldatmanın,
hakikati incitmenin bu kadar meşrulaştırılması çok büyük bir vebaldir.
Her metnin bir hukuku,
yazarının saklı hakları vardır. Metinde olmayanı dahil etmek olanı çıkarmak
metin ve yazarı için büyük bir hürmetsizlik ve hukuklara tecavüzdür. Ve dahi
toplumu aldatmaktır.
Hülasa en bahtiyar o
kişidir ki, sadece kitabı okumuştur.
Bir kazancı olmayanlar
kitabı okumadan sadece programları seyrederler.
En zararlı olanlarsa, hem
kitabı okur hem de her hafta ekranın karşısında 3 saatini heder eder.
Cemiyeti düştüğü çıkmazdan
kurtarmak istiyorsak, sadece ve sadece okumaya ve çalışmaya teşvik edecek
kültürel ve sanatsal aktivitelere yönlendirmeliyiz.
Senaryolar ancak bu kadar
olur diyorsanız, onu da siz bilirsiniz...