Dolar (USD)
35.22
Euro (EUR)
36.87
Gram Altın
2979.45
BIST 100
9753.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
29 Eylül 2021

Maslahat, idare-i maslahat

KALEYDOSKOP

Yaşamak güç gerektirir. Hayat, içeri aldığımız soluğa ciğerimizin verdiği yanıttan başlayarak esefle bıraktığımız son nefese birini daha ekleme içgüdüsü arasındaki bütün süreçlerde başlı başına bir mücadeledir. Bu mücadelede kendini ve başkalarını olması gerektiği gibi yönetenler huzur içinde, onu yüzüne gözüne bulaştıranlar ise kedere gark olarak ömürlerini noktalar. İşte burada, tam da burada yönetmek ile idare etmek arasındaki o ince fark keskinleşir, mahiyete özgü bir duvara dönüşür.

Maslahat yönetmek, idare-i maslahat idare etmektir. Maslahat ya olmayan bir şey ortaya koymak veya var olanı geliştirmektir. İdare-i maslahat ya olanı olduğu gibi devam ettirmek veya olduğundan çok daha kötü hale getirmektir. Maslahat yönetmeyi, idare-i maslahat idare etmeyi imler. Yönetmek hakim olmaktır, idare etmek idare ederken bile mahkum olmak. Yönetmek her durumda muhatap olduklarının üzerinde durmayı başarmak, tehdit ve imkanları görüş mesafesinde konumlandırmak ve hiçbir zaman ipleri elinden bırakmamak demektir. İdare etmek ise idare ettiği ile ya aynı mesafeden bakmak veya onun altında kalmaktır. Böylece idare etmenin doğası yüzeye çıkar, görüş mesafesi daralır, bakış açısı sınırlanır ve resmin tamamını görememekten kaynaklı zafiyetler yaşanır. Bu ikisi arasında neredeyse hayat ile ölüm, varoluş ile yok oluş arasındaki kadar belirgin bir çizgi durur. Şartlar ne olursa olsun yönetenler başarır, idare edenler eninde sonunda başarısızlığın kucağına düşer. İster bireysel ister toplumsal anlamda olsun; maslahat edenler, daha başta, neyi, ne zaman, nasıl yapmaları gerektiğini bildiğinden hiçbir zaman bir duruma maruz kalmaz, süreçlere ansızın yakalanmazlar. Bundan dolayıdır ki sayısız şanssızlık da yaşasalar, onları bekleyen sayısız sorun yumağı yer yer zihinlerini de bulandırsa ne yapar eder, bir yolunu bulur, ayakta kalmanın çaresini üretirler, kendileri üretemese de ürettikleri sistem onları başarıya götürür. İdare edenler ise ya başta yetersiz ve o yetersizliği yeterliliğe dönüştürmeyi hiç düşünmezler veya başta yeterli oldukları halde zamanla olayların ve gidişatın altında kalırlar; bir sistem kuramadıkları için de başarıları kendileri kuvvetten düşünce başarısızlığa mahkum olur. Sistemler insanlardan daha kalıcı olduğu için yönetenler sistem kurar, idare edenler sistemin parçası olur.

Yönetmek sistemli olmayı gerektirir ve yönetme adayları öncesinde kafalarında belirlenmiş bir sistemle gelirler. Daha baştan, yol haritaları hazırdır. Yönetmek için geldiklerinin bilincinde olduklarından kısa, orta ve uzun vadeli projeleri vardır ve toplumu dönüştürmenin neredeyse bütün araçlarına sahiptirler. Eldeki imkanların sınırlılıklarını, icraatlarının zafiyet ve güçlü noktalarını tek tek hesap etmişlerdir ve yol boyunca ortaya koydukları icraatlar hep başlangıçta ortaya koydukları planın pratik zemini olarak gerçekleşir. Sahip olunan potansiyel ile eldeki araçların sentezi olan yapabilme kudretine uygun davrandıkları için yol kazasına uğramazlar. Güçleri tükenene kadar yönetmeyi sürdürür, tükendiğini hissettikleri andan itibaren de gücü devretmeyi bir görev addederler. Böylece yönetmeyi bilme aynı zamanda “sadece ben yönetirim ve benden başkası yönetemez” zehirlenmesine asla yol açmayacağı için yönetme idare etmeye hiçbir zaman tahvil edilmez. Zaten daha başlangıç aşamasında hangi sistemin yöneticisi olduklarını bildiklerinden ve sistemin zaaf noktalarını belirleyip onları gidermenin reçetesine sahip odlularından sistemi daha da işler hale getirmenin arayışında olmuşlar, eskiyen, tıkanan parçaları yenileriyle değiştirmişler, aksayan ve gıcırtı çıkaran dişlileri maharetle revizyondan geçirmişlerdir. İşinin ehli oldukları için sistemin bütün paydaşlarının da ehil insanlardan seçmişler, süreç içerisinde ehil olmayanları ve yorulanları ehil ve enerjik olanlarla yer değiştirmişlerdir. Böylece yönetenlerin elinde hem yönetimin bizatihi kendisi hem de muhatapları hiç incinmeden harika bir bütünlük içinde toplumu ve devleti bütün kurumsal yapısıyla aldıklarından çok daha güçlü biçimde istikbale teslim etmenin iç huzuruyla devretmenin keyfini yaşarlar.

Bütün bunlar gelişmiş birey, toplum ve devletlerde böyledir. Gelişmemiş olan birey, toplum ve devletlerde ise yönetme yerini kısa süre sonra idare etmeye bırakır. Burada artık yönetenler yönetmenin altında ezilir, belirlenen amaçlar ve projeler unutulur, insanlar olayların ve düşüncelerin gerisinde kalır, öz biçime feda edilir. Böylesi bir kurguda çalışma yerini atalete, üretim yerini tüketime, düzen yerini başıboşluğa bırakır ve kısa süre sonra da toplumdaki süregelen hoşnutsuzluk kaosa evrilir. Kaos da bilindiği gibi toplumun sesini yukarıya, yönetime ulaştıran her türden söyleme kısa devre yaptırarak yukarı ile aşağı arasındaki söylem akışını durdurur. Aşağıdakiler seslerini yukarıya ulaştıramazken, yukarıdakilerin aşağıya yönelik cümleleri de inandırıcılığını kaybeder. Başlangıçta, yönetmek için ortaya çıkanların enerjisi artık tükendiğinden hasta insanların kulaklarının ağır duyması benzeri bir tıkanıklık hayatın her alanında kendini gösterir ve yönetenleri besleyen halka özgü –biteviye yenilenen- potansiyel enerji berhava olur. Yönetmenin idare etmekten ayrılan en önemli taraflarından biri de yönetenlerin yönetemediklerini gördükleri an yerini yenilerine bırakma konusundaki tereddütsüzlükleridir. Yönetmenin yerini idare etmeye bıraktığı hiçbir toplumda gelişme olmayacağının istisnası bile yoktur. Hayatlarını bu istisnaya adamış yöneticilerin sonlarını tarih bize defalarca göstermiştir.

İdare-i maslahat maslahatın düşmanıdır ve eninde sonunda maslahata dair ne kadar kazanım varsa hepsini yer bitirir. Var edenler, var ettiklerinin bittiğini görmeden kenara çekilmeyi bilmeli ve var ettikleri eserlerinin keyfini çıkarmalıdır. Gücünün sınırlarını bilmek güçlü oluşun en önemli emaresidir.