Maske, mesafe, siyaset!..
Hiç öyle anket şirketlerinin tahminlerine bakmaya, nabız tutmak için diyar diyar dolaşmaya gerek yok.
Gez Kastamonu’yu gör tabloyu.
Kastamonulular havayı iyi
koklar, nabzı iyi tutarlar.
Kesinlikle güvenebilirsiniz.
Demokrat Parti döneminde
Demokrat Partili, Adalet Partisi döneminde Adalet Partili, sonra Anavatanlı,
Doğru-Yollu, Ak Partili…
Genellikle bu hattı izlemiş ama
CHP de her vakit hatırı sayılır gücünü korumuş, biraz Dadaylı Bülent Ecevit’in
biraz da şapkanın hatırı olmalı.
*
Kastamonu’nun insanı uyumludur,
olana bitene fazla itiraz etmez…
Dikkatle izler, “ılımlı”ya meyleder.
Biraz nefes almak, bu arada da
“güzelim kanlıca mantarlarının” tatlarına yerinde bakmak için memlekete
uzandım.
Cuma günü de, güzel camilerinden
birine gittim.
Maskesiz tek kişi yoktu, herkes “sosyal mesafe” takılıyordu.
Muhterem İmam Kardeşimiz, büyük
bir ciddiyetle cemaate döndü, “sosyal
mesafe kuralları”nı hatırlattı.
Çok önemli bir görevi ifa ediyor
olmanın ağırlığını tepeden tırnağa hissettirir gibiydi.
Etkilendik.
Namaz bitti.
Camiden çıktık.
Allah kabul etsin dilekleri de
“korona tedbirleri” çerçevesinde dile getirildi.
Maske, mesafe.
Dört dörtlük.
*
Çıktık, bir Beyefendi’ye
rastladık.
Yerelde önemli mevkilerde
bulunmuş bir siyasetçi.
“Çaya, kahveye
”davet etti.
İcabet ettik.
Tabii sosyal mesafeye ve maskeye
tam riayet ile…
Konserler tıklım tıklım, plajlar
yeni boşaldı…
Boşver!..
Maske, mesafe!..
Camide, bir de burada işte,
kahvede!..
Ortam biraz kalabalıklaştı,
ikinci masa, üçüncü masa…
“Kırk
yılda bir buluyoruz, anlat hele, memleketin halleri nice?”
dendi.
Memleketten kasıt, Ankara.
Koca bir soru, uçsuz bucaksız,
Ankara’nın nesini anlatacaksın?
Birilerinin dediği gibi, “At izi it izine karışmış!” desem, çayın
tadı kaçacak, toparlamak güç olacak.
“İyi
gidiyor!”
desem, doğru olmayacak.
Topu biraz öteye attım:
“Siz
neleri merak ediyorsunuz, ona göre gördüklerimi, bildiklerimi paylaşayım
dostlar.”
*
Arkalardan biri, bir acayip
girdi lâfa.
“İktidar değişiyor mu?”
Bir başkası lâfı oralardan uzaklaştırdı:
“Vatandaşta
havalar biraz değişiyor ama gidecek
başka yeri de yok.”
Galiba oranın en yaşlısı,
“Gençlerde
sıkıntı var, gençlerde”
dedi.
Bir başkası,
“Kuyrukları
nereden bilecek genç? Hazır buldu, hep vardı zannediyor.”
*
Biz devreden çıktık.
Sohbeti dinliyoruz.
Birisi dedi ki,
“İmamoğlu
işi tamam, görürsünüz.”
“Nasıl tamam?”
“Adayları
şimdiden belli, İmamoğlu.”
*
Oturdum dinliyorum.
*
Biri, “Anahtar HDP, HDP ne derse o!” dedi.
Yani?
“Yani
Amerika ne derse o! Bakalım, Amerika, taşeronu PKK’ya ne diyecek? Tayyip
Erdoğan’ı devirin mi diyecek, yoksa karışmayın mı diyecek?”
*
HDP anahtar parti.
“Tamam” mı, “Devam” mı o belirleyecek..
Daha doğrusu Amerika…
Ortak kanaat!..
*
Çok ilginç, “zincir marketlerden” söz açan yok.
Ben sordum, “Zincir marketlerden mi yoksa bakkaldan mı
alış veriş?” diye.
Biri “Mecburen zincir!” dedi, diğerleri söyleneni kabul etti.
*
Bana soru sormuşlardı, “kanaat
önderi” havasından sıyrıldım.
İyi de oldu.
Nabzı tutmaya yoğunlaştım.
“Buralarda oyunun rengini değiştiren çok mu?” diye sordum.
Genellikle,
“Oyunun
rengini değiştiren değil de, kararlıyken kararsız hale gelenlerden” bahsedildi.
Mevcutlardan hiçbirinin “göz doldurmadığı” söylendi.
Bir rüzgâr olsa kendisini belli
eder, buralarda ne AK Parti rüzgârı esiyor, ne de muhalefet partilerinden
herhangi birinin rüzgârı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “nostaljik ilgi” devam ediyor, diğerleri adeta yok gibi.
Bir vakitler buralara
geldiğimde, mutlaka tartışma çıkardı.
Şimdi, kimse tartışmıyor.
Herkesin her şeyi bildiği,
herkesin bildiği sırların ortalıkla dolaştığı garip vakitlerdeyiz.
Siyasi iktidarı yerden yere
vurmak için kullanılan ne kadar malzeme varsa, hepsini harfiyen biliyorlar...
Bunlardan bir kısmını hak
veriyorlar, bir kısmının da “algı” işi olduğunu söylüyorlar.
Muhalefete bakışları da böyle;
“Orada
sıkıntılar var ama 20 yıldır memleketi yöneten de muhalefet değil. Bugün
yaşananların iyisi de, kötüsü de iktidarın marifeti!” diyorlar.
*
Bugünkü iktidar gittiği
takdirde, bugünleri de artacak birilerinin geleceğinden şüphe duyan da yok
gibi.
Gelen gideni aratırmış, giderse.
*
Buradaki insanların yüzlerinden
“sıkılmışlık” mesajları akıyor.
Kanaatlerimi, tahminlerimi dile
getirsem, canlarının sıkıntısı daha da artacak.
Doğrusu, birçok ayrıntıya işimiz
gereği vakıf olsak da, “büyük resim”
değişmiyor, burada neler söyleniyorsa Ankara’da yaşananlar da kabaca onlar.
Nabız tam olarak şöyle:
“Vatandaş
siyasi iktidara karşı epeyce ilgisiz, biraz tepkili…
Bazı
konularda çok tepkili.
Bununla
birlikte muhalefettekilerden herhangi birine de ilgi duyuyor değil.
Vatandaşın
siyasete ilgisi çok azalmış.
Heyecan
sıfıra yakın.”
Uzun yıllardır Kastamonu’nun
nabzını tutarım, Türkiye’nin nabzı hakkında sağlıklı fikirler edinebilmek için…
İlk defa “nabız atmıyormuş gibi”
bir hisse kapıldım.
Nostaljik ilgiyle bizi davet
ettiler ama bir süre sonra biz yokmuşuz gibi davranmaya başladılar.