"Masada lâf çok, çekişme çok, karizmatik lider yok!"
Koyu muhaliflerden Cem Toker, bizim de misafir olduğumuz programda, seçim kazanabilmek için “karizmatik liderliğin” ne kadar mühim olduğunun altını çizdikten sonra, “Altılı masadakilerden hiçbirinin karizmatik lider olmadığını” vurgulamıştı.
“O masanın etrafında
6 değil, 76 parti de olsa, hiç!” diyen Toker (özetle) şöyle devam etmişti:
“Cumhurbaşkanlığı
seçimini karizmatik liderliğinden ve elindeki imkânlardan istifade ederek Recep
Tayyip Erdoğan kazanır. Ben, muhalefettekilerin yerinde olsam, Cumhurbaşkanlığı
seçiminden çok milletvekilliği seçimine asılırdım!” (*)
*
Evet…
Bir kişi karizmatik liderse bunu dostları da düşmanları da,
destekçileri de muhalifleri de kabullenmek mecburiyetinde kalır.
Politikalar, onun yanında ya da karşısında olmaya odaklanır.
Kim ne derse desin, masa etrafında bir araya gelen genel
başkanların öncelikli motivasyon kaynağı
Sayın Erdoğan’ı devirebilme hedefi
değil mi?
Mesele dönüp dolaşıp buraya gelmiyor mu?
Batı’nın dev medya organları, Sayın Erdoğan’ı hedef almıyor mu?
Cem Bey’in “oraya
odaklanın” diyerek işaret ettiği “mümkün
olduğunca fazla sayıda milletvekili çıkartma” hedefi de aynı konuyla ilgili
şüphesiz.
Sayın Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması,
Meclis’teki gücünü ise epeyce kaybetmesi halinde ülkeyi yönetmekte iyice
zorlanacağı ve bu durumda fazla dayanamayacağı hesap ediliyor.
Muhalefetin Meclis’te büyük çoğunluğa sahip olması halinde “başka süreçlerin” yolunun da ardına
kadar açılacağı düşünülüyor.
*
Varsa yoksa Erdoğan yani…
Ya da karşısına çıkacak ismin, Erdoğan karşısında ne
yapabileceği…
Altılı Masa’nın dün açıklanan bilmem kaç maddelik “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin
sokaktaki vatandaşı zerre kadar ilgilendirmediği malûm.
Epeyce vakit önce, yine bir araya gelerek Anayasa Değişiklik
Paketi’ni açıklarken, “Bugün
demokrasimiz açısından tarihi bir gün” dediler.
Hatta, o günün anlam ve önemini vurgulamak için “Bugün demokrasimiz için tarihi bir gün”
cümlesinin sonuna koca bir “ünlem”
işareti de yerleştirdiler.
Yerleştirdiler de ne oldu, o günün hangi gün olduğunu ve o
pakette neler yazdığını bilen, hatırlayan var mı?
Bunlar vatandaşın umurunda mı?
Sokakta konuşulan ne?
“Bunca vakittir aday
belirlemeyenler, masa altından ha bire birbirlerini tekmeleyip duranlar, bu
kadar büyük problemlerle, bu kadar şedit düşmanlarla boğuşan bu koca ülkeyi
nasıl yönetecekler?”
*
Vatandaşın karşısına “karizmatik
lider” ile çıkacaksın, konu Cumhurbaşkanlığı seçimiyse eğer.
Açıklanacak aday kim olursa olsun karizması şimdiden
çizilmiş durumda oysa!
Yetkileri kâğıt üzerine kalacak ve “kritik
denilen” her meselede masadakilerin tamamından “izin” almak mecburiyetinde olacak bir sembolik cumhurbaşkanı.
Merhum Fahri Korutürk’ten de sembolik bir Cumhurbaşkanı.
Birileri, “Yetkiyi
ele geçirdikten sonra, kim dinler genel başkanları. Milletin oyuyla
Cumhurbaşkanı seçilen o yetkileri de bir güzel kullanır! Bugünkü mutabakat
metninde yazılanlar da uygun hamlelerle işlevsiz hale getirilir!” dese de,
mesele öyle değil.
Mevcut yetkileri her türlü engellemeye rağmen kullanabilmek
de “karizmatik liderlik” ister.
Bu da, en koyu muhaliflerden Cem Toker’in de ifade ettiği gibi o masada yok, masanın etrafında
dolaşan isimlerden birinde de yok!
Burası böyle.
Peki ya, diğer mesele?
Meclis meselesi?
Bu seçimden Cumhur İttifakı’nı çok zorlayacak bir Parlamento
tablosu çıkabilir mi?
İstanbul ve Ankara’nın kaybedildiği yerel seçim elbette
buraya tam olarak ışık tutmaz ama Cumhur İttifakı’nın o süreçten ders almaya çalışmasında
da sakınca olmasa gerek.
Özellikle İstanbul Seçimi’nden.
Cumhur İttifakı’nın Adayı Sayın Binali Yıldırım, ilk turu –itirazlar sonucunda- birkaç bin oy
farkla geride tamamladı değil mi?
İsmi pek duyulmamış bir isim, CHP tarafından “Başkan Adayı” olarak açıklandığında
herkes, CHP’liler dahil herkes, o seçimi açık
ara Sayın Yıldırım’ın kazanacağını düşünüyordu.
O ilk günlerde iki aday arasında 15 puandan fazla fark
vardı.
Sonuçta neler oldu gördünüz.
“HDP’liler destek
verdi, şunlar destek verdi, bunlar destek verdi, sandıkta şunlar döndü bunlar
döndü”…
Kim ne derse desin, rakip adayın bu kadar oy alabileceğini
ilk başlarda kimse beklemiyordu.
O ilk günlerde hangi partilerin işbirliği içinde hareket
ettiği de biliniyordu!
Bugün…
Size, “O seçimde Teşkilât
iyice motive olsaydı, ilçe belediye başkan adayları ve belediye meclis
üyelikleri tercihlerinde çok daha özenli davranılsaydı, sandıklara iyice sahip
çıkılsaydı, Ak Parti sürecin iletişim kısmını sağlıklı bir şekilde
yönetilebilseydi, ilk turdan farklı bir sonuç çıkmaz mıydı?” sorusunu
yöneltsem…
Kahir ekseriyetiniz “Elbette
çıkardı, sonuçta birkaç bin oy fark!” diyecektir…
Bu cevap da bizi “Seçimi
kazanmak, her şeye rağmen AK Parti’nin elindeydi!” sonucuna götürecektir.
Seçimin “tekrarlanması”
için o kadar ısrar edilmesine dair değerlendirmeler de malûm…
Tartışma programlarında “AK
Partililer” tarafına oturtulanlar, “Ne
iyi oldu da seçim tekrarlandı!” mı diyorlar
bugün?
Her neyse ne, mühim olan geçmişten ders çıkartmak!
Uzatmayalım:
Bu “çok kritik”
süreçte de aday tespitleri elbette büyük önem taşıyor.
“Karizmatik Lider” avantajına
sahip olmak elbette çok mühim.
Bununla birlikte, nereden kimlerin aday yapılacağının da
sonuç üzerinde büyük etkisi olacak.
Hemen herkes yaşadı yerdeki politikacıların neler yaptığını,
nereden kazandığını, insan ilişkilerinin, aile yaşantısının, harcama kültürünün
nasıl olduğunu çok iyi bilir.
Vatandaşın karşısına,
-getirilen bilgilerin, referans
kaynaklarının yanlış olmasından dolayı-olmayacak
isimlerle çıkarsanız, durumu toparlamanız çok zor olur.
Dürüst, ilkeli insanlar kapıları aşındırmazlar, etrafta
dolaşıp durmazlar.
Onları sessiz yığınlar takdir eder ama bu takdir yukarılara
–pek- ulaşamaz.
Böyle olunca da…
Toplamda büyük kayıplar meydana gelir!..
*
Ben “aday tespitine”
dikkat çektim, siz konuyu başka alanlara da yayabilirsiniz.
*
Yazıya koyu muhaliflerden Cem Toker’in “Erdoğan bu seçimi kazanır. Ben muhalefetin yerinde olsam milletvekilliği
seçimine asılırım!” şeklindeki “tavsiyesi”
ile girmiştik ya…
Evet, doğru söylüyor.
Milletvekilliği seçimi de çok çok önemli.
Bir Cumhurbaşkanlığı, bir Milletvekilliği seçimi.
Uçağın iki kanadı gibi.
Biri olmazsa, olmaz!..
…
(*) Akit TV, Sabri Balaman’la Derin Kutu
Bunlar başkanın olduğu durumlarda da olabilir ama olmadığı
durumlarda mutlaka olur ve çok fazla olur. 6'lı masadaki "başsızlık"
hâli büyük sıkıntı. Nitekim, Müzmin Erdoğan muhaliflerinden Cem Toker, Gazeteci
Sabri Balaman’ın bizim de katıldığımız Akit TV’deki Derin Kutu adlı
programında, altılı masadaki “en büyük eksikliğe” vurgu yaptı: “O masanın
etrafında 6 değil 76 parti de olsa hiç!..
Ortada ‘karizma’ yok!”
Konuşmasının sonraki bölümlerinde, Sayın Erdoğan’ın elindeki
imkânlardan ve “Karizmatik Liderliğinden” istifadeyle Cumhurbaşkanlığı
Seçimi’ni kazanmasının kuvvetle muhtemel olduğunu belirtti Cem Toker…
“Ben altılı masadakilerin yerinde olsam, Cumhurbaşkanlığı
seçiminden çok, milletvekilliği seçimine asılırdım!” yollu cümleler kullandı.