Masa ittifakı iyice cıvıdı!
İstanbul’un “AK Parti’nin seri hataları” sayesinde seçilen Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki -bir yerde takılacağı belli olan- mahkûmiyet kararı büyük sevinç gösterilerine yol açtı malûm.
“Siyasi yasaklı” hale gelme yolunun açılmasından dolayı rakipleri
değil de sevinen, “alt mahkeme”
tarafından mahkûmiyet kararı verilen İmamoğlu ve taraftarları.
Bu “tuhaf” görüntünün sebebi malûm; Ak
Partililer İmamoğlu’nun “mağduriyet
primi” kasmasından ve bunda da başarılı
olmasından endişe ediyor, İmamoğlu tarafı ise bu işin kaymağını yiyeceğini
düşünüyor.
Kurulmak istenen
benzerliği de biliyorsunuz;
Erdoğan, “Muhtar bile olamaz!” noktasından
Cumhurbaşkanlığı’na ulaştığına göre, “benzer
durumdaki” İmamoğlu da aynısını yapabilirmiş!
Şiir okuduğu için
siyasi yasaklı hale getirilen Erdoğan ile YSK Heyeti’ne “ahmak” diyerek hakaret ettiği iddiasından dolayı “yasaklı hale gelme ihtimalciği beliren” Ekrem İmamoğlu’nun durumları arasında hangi benzerlikler
var?
Fiilleri birbirlerine
hiç de benzemiyor.
Zamanın İstanbul
Belediye Başkanı Erdoğan kamu görevlilerine hakaret ettiği için değil, ‘İstiklâl Şiiri’nin benzerini okuduğu
için mahkûmiyet aldı ve siyasi yasaklı hale geldi.
Erdoğan ile
İmamoğlu’nun durumları çok farklı ise de…
“Algı gerçektir”.
İmamoğlu Takımı
mağduriyet algısını “ustalıkla” verebilseydi büyük avantaj elde edebilirdi.
“İki
turlu”ya dönüştürülen İstanbul Yerel Seçimi’ni “büyük bir farkla” kazanmış olması, başlı başına büyük hadiseydi.
“Dezavantajlı konumda olmasına rağmen İstanbul’u çeyrek asır
sonra CHP’ye kazandırmayı başaran”, Erdoğan’ın tam destek
verdiği Binali Yıldırım’ı başlangıçta hiç şans verilmemesine rağmen iki kere
üst üste yenen bir politikacı olabilmek, çok parlak bir başlangıçtı.
Belediye başkanlığının
ilk yıllarında “şöyle böyle” bir
“yönetim, icraat başarısı” ortaya koyması halinde, tutulması son derece güç bir
Cumhurbaşkanı Adayı olabilirdi.
O bunu yapmak yerine,
“büyük hedefe” odaklandı.
İçerideki
Kılıçdaroğlu-Kaftancıoğlu ekibiyle “aday
adaylığı” çekişmesine kilitlendi.
İstanbul’u unuttu.
Göreve gelir gelmez İstanbul’u
çöp dağlarından susuzluktan kurtaran, borca batmış Belediye’nin iki yakasını
bir araya getiren Erdoğan ile tatili mesaisinden –neredeyse- fazla olan İmamoğlu arasındaki kıyas kabul etmez farklar
iyice ortaya çıktı.
Seçim sürecindeki “Gırgır- Şamata İmamoğlu Portresi” Başkanlık’ta
da kendisini gösterdi.
“Tatil bana çok yakışıyor!” derken yüzün yerleştirdiği “muzip” eda (gibi halleri) gündemde yer
bulmasını sağlasa da, Cumhurbaşkanlığı Makamı’nı doldurmanın olmazsa olmazı “Devlet Adamı Ciddiyeti”nden çok
uzaklarda olduğunu gösterdi.
Gizli kapaklı
buluşmalar, sokaklarda yakışıksız hareketler, Cumhurbaşkanı aday adayları arasındaki
İmamoğlu’nu iyice aşağıya çekti.
Devre dışına itti.
Bu karar, yani, bir yerde takılacak olan “siyasi yasaklılık” kararı, Ekrem
İmamoğlu için bir “fırsat” teşkil
edebilirdi…
Edebilirdi ama…
İlk andan itibaren
öyle işler yapıldı ki…
Her şey bir anda terse
döndü.
Öncelikle, kendi Genel
Başkanı’nı kendi partisini “adeta” yok sayıp, Masa’daki bir partinin genel
başkanıyla “mahkumiyet kutlamasına”
girmesi çok büyük hata oldu.
İmamoğlu’nun mensup
olduğu partiyi “Ana Muhalefet’ten
indireceğini” ilân eden Genel Başkan ile o yakışıksız görüntüleri verdi.
Mahkumiyetten
çıkabilecek mağduriyet tablosunu, gayet “cıvık”
şovlarla berbat etti.
Cümle âleme, “Bir
zil takıp oynamadıkları kaldı!” dedirtti…
“Saraçhane Şov” da, hem toplayabildiklerinin sayısı, hem de heyecan düzeyi
bakımından son derece sönük geçti.
Mağduriyetin kaymağını
yemek istediklerini cıvık şovlarla sergileyen kafadarların “Çaaaaak!” muhabbetleri dillere düştü.
CHP’nin zihniyet
dünyasına hiç de uzak olmayan Ersan Şen bile
dayanamadı bu duruma,
“Sayın İmamoğlu’nun yaptığı ucuz kahramanlık” dedi.
İttifakın adı değişti.
İttifakın yeni adı…
“Çak Çak İttifakı” oldu.
“Gül gibi”
mağduriyet tablosu...
24 saat içinde soldu!