Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
05 Eylül 2023

​Marmaray yolcusu kalmasın

Dünya İstanbul'da bu günlerde. Albüm rengarenk. Doğulu bir alında yonca dövmesi dikkatimi çekti meselâ. Zevklerin ve renklerin tartışılmazlığını biraz zor da olsa yeniden idrak ettim. Zihin bu ya… Gepegenç bir kızken, fakültedeyken Allah'ın sürmesini bizim üzerimizden din bahanesiyle tartışan ve bu yüzden bizi üzen yobazları hatırladım birden. Hayatı güzel yaşamaya en büyük engelin; yobazlığın her türlüsü olduğunu da hatırladım.

Silkindim. Gülümsedim. Başım dik ve şıktım. Yine ve hep sürmeliydi gözlerim. Muhabbet desen ha keza...

(Hem yürüyor, hem içimden bağırıyor ve eylem yapıyorum.) Şu Yenikapı Marmaray yolundan bir kere yürüse ya başkanlar… Gerçi onlar yürürken bir saat önceden yoldaki engeller kaldırılır. Kalabalıklar yırtılıp çevreye süpürülmüş olur çoktan… Bir iki de tebessümlü görüntü yeter.

Eminönü’nde vapur iskelelerinin ta uzağına taşınan otobüs durakları apayrı bir dert fakat şu Yenikapı Marmaray’a yürüme yolu bizi bitirecek. Öyle karmaşık ki; Aksaray civarından Yenikapı’ya ulaşıncaya kadar aniden katıldığımız, kendimizi içinde bulduğumuz bir yarışma var. Adı ne mi? Survive! Hayatta kalabilenler, dayanabilenler Marmaray’a binme hakkını elde ediyor. Karmaşık ve her adımda bambaşka sömürgelerin, “ülke”lerin arka sokaklarındaymışız hissi veren bir popülasyon (nüfuzasyon mu deseydik) ve hep bozuk yollar, inşaat haline geçmiş olduğu için geçiş yollarında yıllardır kalkmayan, yoldakilere uzun atlama yaptıran inşaat malzemeleri, tamir için gelmiş arabaların altlarına uzanmış tamirciler ve herkesin düşmeyi deneyimlediği ve muhtemelen küfür ederek, lanet okuyarak, evdeki kantaronu hayal ederek kalkabildiği çarpık kaldırımlar, “Eşya taşınır” yazan nakliye arabalarının olmadık bekleme noktaları… Kesinlikle düzensiz mi düzensiz ve çok sıkışık sivil ve araç trafiği…

Boş verin bir kadın olduğumu siz, insanım! İnsanız! İşimize, gücümüze, sanatımıza gideceğiz ve sadece ekmeğimizi kazanmak için değil, ruhlar doyuracak üretimlerde bulunmak için ya hu!

Siz kendi eşinizi, çoluk çocuğunuzu bir defalığına oradan yürüttünüz mü? Bir defalığına toplu taşımı kullandınız mı? Marmaray’daki her an bozuk, yürümeyi unutmuş merdivenleri veya kritik noktalardaki bozuk ve kapalı asansörleri saymıyorum bile. Her defasında yaşlıları, çocukluları, engellileri düşünerek ve acı çekerek geçiyorum oralardan.

Bizim bir derdimiz yok, bizim derdimiz sizin dertsizliğiniz… Sizin bizim yaşamımızın zorluklarını hiç konu edinmeyişiniz.

(Survive’yi kazandım. Bindim. Ayakta da olsa gidiyorum. )

Akranlarımdan birine Marmaray' da yer verince, "Sen neden oturmuyorsun?" sorusu ile karşılaştım. "İncelik göstermek istedim" dedimse de tatmin olmamış gibi duraksayınca "Henüz yorgun değilim, buyurun lütfen" diyerek şaşkınlığına acil bir gerekçe buldum. Ses erkeksiydi. Yüzüne tekrar bakarak hemcinsim olduğuna kanaat getirdim. Pop/ozitif ayrımcılığı eleştirsem de o an yapmayı istedim. İçimden gelmekte olan, hiç gitmemekte olan "Kabul et işte, yorgun ve biraz yaşlısın, ay tamam kızma yaş almışsın demek istedik. Otur aşağı ve dinlenmene bak!" ve bunun gibi sesleri bastırdım.

Derken mızıkacı toplu taşım müzisyeni çocuk, o bir ara takıntı halinde söylenen 10. yıl marşının yerine ikame edilen marş ezberiyle çıka geldi/yetti! Hani bir şarkı bizi alır götürür ya. Hiç öyle olmadı. Bu marşları politik zıtlaşma malzemesi yapıp kirlettikleri için safiyetle dinleyip de gündelik telaşları bir an olsun unutup gidemiyor insan. Aman neyse işte bizim ayakları kapkara, bakımsız çocuk hiçbir şeyi unutturmayan ve her yerde dayatılan malum marşlardan birinin gelişi güzel tınısıyla güya evrensel mızıkçılığına başladı. Parayı çıkardım. Hiç hemen verir miyim? Vermem. Elimde tuttum. Hatta ellerimde dans ettirdim. Çünkü biliyorum ki toplu taşımın acemi/ çocuk müzisyenleri parayı aldıkları anda hizmeti de alıp- susup ikiliyorlar. Epeyce dinledikten sonra bi' güzel ödememi yaptım. Kartla olsa kartla yapardım. Temaslı. Çok temaslı nakit. "Bella"/ Yakışıklım" dedim, '"Çav!"