Mangal muhabbeti
Yaşanıyor olmanın ilk sıcağında değil,
yaşanmışlığın biraz ılıdığı, hazmedildiği günlerde daha oturaklı
değerlendirmeler olur düşüncesindeyim.
Kurban’ın hemen ardından, henüz
soğumamışken sakince bir şeyler konuşalım.
Kurban ibadeti hakkında çok tartışmalar
yapıldı, yapılıyor. Tartışmayı, çözümsüz ve sonuçsuz tartışıp durmayı yaşama
biçimi olarak kabul etmiş insanlar olduğu sürece daha çok da tartışılacaktır.
Biz tartışmayacağız. Düşünce
belirteceğiz. Birkaç farklı cümle kurulabilir mi, bir deneyeceğiz.
Kesik bir acı gibi dolaşır kurb/an. Seneden
seneye gündemimizde netleşir.
O kesik acı: ilkelerimizden vazgeçmeme
direncimizin kesildiği zamanlara ait bir acıdır. O kesik acı; mesela en önemli
ilke olan adaletin, eşit doyma, eşit protein almanın yani maddi refah düzeyini
adaletle ve hakça paylaşamamış olmanın acısıdır…
İlkelere kurban olunur.
Adalete kurban olunur.
İlkelere ve adalete yakın/kurb olmadıkça
kurban bütün amacı ve anlamıyla henüz gerçekleşmiş sayılmaz…
Hz. İbrahim’e de neredeyse kendini feda
edecektin, neredeyse en sevdiğini feda edecektin. İlkelere bu kadar yakın
durduğun sürece bunlara lüzum yok. En azından sembolik olarak bu koçu/bir şeyi,
değerli bir şeyi feda et, gerekirse her şeyi feda edebilecek, her şeyden
kesilecek kadar sev ilkeyi, İlk’i, Tek’i… der gibi yaşanmadı mı bu emrin
başladığı kök tarih?
Biliyoruz ki; kurb yakınlık demek. Artık
bunu literatürden uzak olanlar da biliyor. Kurban; yakınlaşmak için yapılan
güzel eylemleri kapsar bir kelime olsa da bu eylem için özelleştirilmiş
gibidir. İnsanın insanı kurban etmesinin devrim gibi bir “olay” ve -bundan
böyle insan telef edilmesin, koç kurban edilsin- anlamına gelen bir emirle ilga
edildiği, Allah için insanın insandan vazgeçmesi gerekmediğinin
sembolleştirildiği bir ibadettir bu. Katliam filan değildir. Katliamın -zaten
yapılıp durulan bir çeşit “av”, doyma, doyurma ile- önüne geçme, katliama son
verme geleneğidir. Kan donduran bir insanlık geçmişini ve akan kanı durduran
bir ikamedir.
Allah ile kurbiyyet/yakınlık konusuna
gelirsek;
Bütün bir hayat, doğal adalet bürosu
vicdanımıza karşı/Allah’a karşı neredeyse her gün "Eskisi gibi yakın
mıyız, yoksa aramıza soğukluklar, geri dönülmesi zor uzaklıklar mı girdi?"
şüphesinin besleyip büyüttüğü bir sevgiyle yaşarız. Çok değişik ve birbirinden
güzel eylemlerle kurban oluruz O’na… Yakınlaşmaya çalışırız.
Gurbet ise aslında şundan bundan değil, O'ndan
ayrı düşmek anlamına gelir. İnsanın asıl memleketi doğruluk dürüstlüktür öyle
ya… Yanlışlıklar, özellikle büyük hatalar bir çeşit sürgün gibidir. Tam aksi değişmek
ve güzelleşmek ise aslına geri dönmektir. Ve işte birçok şeklinin yanı sıra;
yakınlaşmanın sembolü olarak şu günlerde icra edilen kurban töreninin içinde en
değerli besini paylaşmak, kısmi de olsa eşit ve adilce doymaya, refahı
yaygınlaştırmaya atıf da var. Kurban'ın başka birçok hikmeti, güpgüzel neden ve
sonuçları var. Fakat her şey bir yana kurban ibadetinde anlam olarak en çok da
vazgeçmek var, gerekirse en değerli olandan vazgeçebilecek kadar sevmek var. Her
şey bir yana Allah bir yana, her şey bir yana ilkelerim bir yana diyebilmek
var.
Kadim insanlık geleneğinde Hz. İbrahim
cananını, Hz. İsmail canını Allah'tan (yani O yücenin temsil ettiği temel
ilkelerden) daha fazla sevmediğini gösterdi. Kurbanın kökeninde bunlar var. İnsanlık
ortak ataları Allah’a yakınlık derecelerini en kritik sınavlarda kanıtlamış
oldu. İnsandan can istemiyor Allah, kan istemiyor. Onu insan Allah üzerinden çağlarca uydurmuştu,
bitti. (Gerçekten bitti mi? İnsanın insanı telef etmesi bitmiş olabilir mi? Bu
ayrı bir konu…)
İnsana canını bağışlayan ve canlılık ve
hayatın kaynağı olan Allah’ın buna, insan telefine ihtiyacı yok.
İlke esaslı bir yaşamda gerektiğinde
canından, canından çok sevdiğinden vazgeçebilecek bilinçli bir bağlılığı olsun
diyor, bunu teklif ediyor insana. Bağlılığı bilinç mektebinden geçirerek
bağımlılıktan özgürleştiriyor. İnsan candan, canandan özgürleşecek kadar
sevdiğinde ise ona artık bir -koçun- var, diyor. -Canından kesilmene gerek
kalmadı-, demiş oluyor.
Güvenli, özgür bir aidiyetin hediyesi olarak
koç kurbanı ikame ediliyor.
Siz de bu duygu, düşüncelerdeyseniz:
Eş dostun çağırıldığı veya yakından
uzağa hep birlikte eşit doymanın, eşit sofranın tadının çıkarıldığı günlerdi
geçtiğimiz günler. Herkesin sofrası şenlenmedikçe kurulan sofralarda bir daha bencil
bencil zehirlenmeye dönmeyeceğimiz günlerdi… Aslında bu vesile ile baş protein
kaynağından eşit yararlanan bir dünya hayalini kurmanın ve gerçekleştirme çabamızı
yılda bir kontrol etmenin imkanı olarak yaşanması da gerekiyor.
Daha çok şey var söylenecek. Fakat beyinler
arası bir zikir, bir hatırlatmadır yaptığımız. Daha ötesi kitaplardan devam
ediyor.
Tamam. Elbette tek meselemiz et yemek
değil. Kurban ibadeti mangal muhabbetine indirgenmesin isteriz. Fakat mangal da
insan için ve maddi şartlar bakımından epey yüksek bir indirgenme sayılabilir.