Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2969.25
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
02 Haziran 2023

​Manevi kalkınma hamlesi şart

Sadece bizi değil, tüm ümmeti ilgilendiren bir seçimi daha selametle ve başarıyla geride bıraktık. Peki, şimdi rehavete kapılıp her birimiz kendi şahsi küçük dünyalarımıza mı çekileceğiz. Hayır, asıl iş şimdi başlıyor. Bu seçim kampanyası boyunca yaşananlar, bize çok şey öğretti. Öyle ki, ilk defa bu kadar net, dışardaki düşmanla içerideki ihanet çeteleri beraber hareket ettiler. Meşhur tabirle topu birden geldiler. Bu ihanetle, büyük oyunun farkında olmayan kalabalıkları elbette kast etmiyorum. Ama ruhlarını düşmanını satmış zavallılar halen de düşmanlıklarını apaçık ilan ediyorlar.

Şimdi her birimiz sorumluluklarımızın farkında olarak, asıl yapılması gerekenlere yönelmek zorundayız. Bu yapılacaklara kısaca “manevi kalkınma hamlesi” diyebiliriz. Bu ifade bize yabancı değil. En çok da merhum Erbakan’ın kullandığı bir ifade… Fert fert, aile aile ve derken tüm toplum bu bilinçle donatılmasa, her an her şey tersine dönebilir. Sadece sandık başarısı ve siyasi çalışmalar yeterli değil. Bu görev de sadece siyasetçilerin değil, hepimizindir.

Öncelikle şurası net olarak bilinmeli ki vatanımız sadece bir avuç Anadolu topraklarından ibaret değildir. Şu an bir kurtuluş savaşı içerisindeyiz. Hem de sadece ülkemizi değil, tüm ümmet diyarını, hatta tüm insanlığı ilgilendiren bir savaş. Zira batının insanlığı getirdiği nokta her aklıselim insanın malumudur. Ümmetin son kalesi olan Türkiye çökertilirse ümmet ve sonra insanlık çökertilecek. Eğer Türkiye ayağa kalkarsa ümmet kalkacaktır. Ümmet ise dünyada genleriyle oynan adaletin yeniden inşa ve ikamesine muktedir tek güçtür.

İtiraf ediyoruz ki; Akademyasıyla, Diyanetiyle, STK’larıyla, Cemaat ve cemiyetleriyle birçoğumuz, işin ciddiyetini yeterince kavramış değiliz. Mevcut sistem içinde bir seçim kaybetmenin, ümmeti ilgilendiren bir savaşı kaybetmek kadar tehlikeli olduğunun farkında değiliz. Bu savaş kaybedilirse hangi ırk, dil, meşrep ve cemiyetten olursa olsun hiçbirimizin değil İslam’ca, insanca yaşama imkânımız kalmayacaktır.

Hep beraber şu noktaları derinlemesine tefekkür edelim.

· Din çimentodur. Halkları huzur ve selamet içinde bir arada tutabilecek yegâne unsur İslam’dır. Şu halde ülkemizde ve İslam diyarında; omurgası ehlisünnet olan vahiy kaynaklı İslam’ı yeniden ihya ettiğimiz oranda birlik beraberliğimiz pekişecektir. Birliğimiz gücümüzü, gücümüzse izzetimizi ihya edecektir. Buda sadece kuru bir siyasetle olabilecek bir şey değildir. Bunun için sosyal ve kültürel dönüşüme ihtiyaç vardır.

· Bizim güçlü olmamız dünyada barış ve huzur, çöküşümüz ise tüm mazlumlar için daha çok yıkım demektir. Zira güç; ümmetin elinde olduğu zaman, bunu zulmün izalesi ve adaletin ikamesi için kullanır. Ama İslam düşmanlarının elinde olduğu zaman ise işgal, sömürü, talan ve katliam için kullanır. Şekil A-B-C-D-E vs. de görüldüğü gibi…

· Yegâne birleştirici olan İslam’ın çok güçlü bir şekilde; sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik hayatımızda yerini alması için daha hızlı çalışmalara ihtiyaç vardır. Bunun için devlet gücünün yanında, ilgili özel ve tüzel kurumların sorumluluk üstlenmeleri gerekir. Başta diyanet olmak üzere, STK’lar, tarikatlar, cemaat ve cemiyetler, bu konuda büyük sorumluluk altındadırlar.

· Dinin ihyasında lokomotif güç olan diyanetin yapabileceği çok şey vardır. Bunun için mensubu bulunduğum DİB’nın daha aktif olması ve elini taşın altına koyması gerekir. Elbette her Müslüman ölünceye kadar artıları artırmak, eksileri bitirmeye çalışmakla görevlidir. Ancak insanlarımızda bu ruh ve şuurun geliştirilmesi için doğal din gönüllüsü kardeşlerimin vaziyet alması zaruridir. Yüz otuz bin neferi bulunan ve “Rahman’ın ordusu” konumunda olması gereken diyanet camiası, gönüllerin fethinde şeytanların ordularına karşı çok şey yapabilir. Sayın başkanımız Mehmet Görmez beyin gayretleri takdire şayandır. Ancak camianın geneline baktığımızda, aynı gayret ve sorumlulukla hareket edenlerin sayısı maalesef çok azdır.

· STK’ların da daha çok insan eğitimine yönelmeleri gerekir. Özellikle 28 Şubat sürecinin tahribat ve tahrifatları sonucu, birçok kurum ve kuruluşlarımız tipik yardım kuruluşlarına dönüşüp bu yönde yarışır oldular. Açları doyurmak, mazlumlarını ahını dindirmek elbette önemlidir. Ancak karınlara paralel olarak kafa ve gönülleri doyurmasak hedefe varmak zordur. Kaldı ki bu hayır işlerini, içeride belediyelerimiz, dışarda TİKA, İHH Yedi Başak insani yardım derneği gibi belli kurumlar çok daha iyi yapmaktadırlar. Dolayısıyla STK ve CEMAAT lerin asli görevleri olan insan eğitimine yoğunlaşması daha yerinde olacaktır. Şurası da unutulmamalıdır ki, insan eğitiminde resmi kurumlar yeterince başarılı olamamaktadır. Çünkü insan eğitiminde gönüllülük esastır ve resmi kurumlarda bu gönüllüğü yakalamak maalesef kolay değildir. Çünkü maaş, para, makam vs. girdiği yeri ciddi manada bozmaktadır.

· Acil bir manevi kalkınma hamlesine ihtiyaç vardır. Duble yollar önemli ama aynı oranda gönül köprüleri ve kalplere varan yollar da inşa etmek zorundayız. Bu konuda yine tüm eğitim ve irşat camiası; üniversiteler, milli eğitim, medreseler, diyanet, tarikatlar, cemiyet ve cemaatlere büyük görev düşmektedir. Serseri mayına dönüşen nice gençlerimizin manevi boşluklarının doldurulmasında da daha hızlı çalışmaya ihtiyaç vardır. Devam edeceğiz inşallah.

·