Manevi kalkınma hamlesi şart
Sadece bizi değil, tüm ümmeti
ilgilendiren bir seçimi daha selametle ve başarıyla geride bıraktık. Peki,
şimdi rehavete kapılıp her birimiz kendi şahsi küçük dünyalarımıza mı
çekileceğiz. Hayır, asıl iş şimdi başlıyor. Bu seçim kampanyası boyunca
yaşananlar, bize çok şey öğretti. Öyle ki, ilk defa bu kadar net, dışardaki
düşmanla içerideki ihanet çeteleri beraber hareket ettiler. Meşhur tabirle topu
birden geldiler. Bu ihanetle, büyük oyunun farkında olmayan kalabalıkları
elbette kast etmiyorum. Ama ruhlarını düşmanını satmış zavallılar halen de
düşmanlıklarını apaçık ilan ediyorlar.
Şimdi her birimiz
sorumluluklarımızın farkında olarak, asıl yapılması gerekenlere yönelmek
zorundayız. Bu yapılacaklara kısaca “manevi kalkınma hamlesi” diyebiliriz. Bu
ifade bize yabancı değil. En çok da merhum Erbakan’ın kullandığı bir ifade… Fert
fert, aile aile ve derken tüm toplum bu bilinçle donatılmasa, her an her şey
tersine dönebilir. Sadece sandık başarısı ve siyasi çalışmalar yeterli değil.
Bu görev de sadece siyasetçilerin değil, hepimizindir.
Öncelikle şurası net olarak bilinmeli ki vatanımız sadece bir avuç
Anadolu topraklarından ibaret değildir. Şu an bir kurtuluş savaşı
içerisindeyiz. Hem de sadece ülkemizi değil, tüm ümmet diyarını, hatta tüm
insanlığı ilgilendiren bir savaş. Zira batının insanlığı getirdiği nokta
her aklıselim insanın malumudur. Ümmetin son kalesi olan Türkiye çökertilirse
ümmet ve sonra insanlık çökertilecek. Eğer Türkiye ayağa kalkarsa ümmet
kalkacaktır. Ümmet ise dünyada genleriyle oynan adaletin yeniden inşa ve
ikamesine muktedir tek güçtür.
İtiraf ediyoruz ki; Akademyasıyla, Diyanetiyle, STK’larıyla, Cemaat ve
cemiyetleriyle birçoğumuz, işin ciddiyetini yeterince kavramış değiliz.
Mevcut sistem içinde bir seçim kaybetmenin, ümmeti ilgilendiren bir savaşı
kaybetmek kadar tehlikeli olduğunun farkında değiliz. Bu savaş kaybedilirse
hangi ırk, dil, meşrep ve cemiyetten olursa olsun hiçbirimizin değil İslam’ca,
insanca yaşama imkânımız kalmayacaktır.
Hep beraber şu
noktaları derinlemesine tefekkür edelim.
·
Din
çimentodur. Halkları huzur ve selamet içinde bir arada tutabilecek yegâne unsur
İslam’dır. Şu halde ülkemizde ve İslam diyarında; omurgası ehlisünnet olan
vahiy kaynaklı İslam’ı yeniden ihya ettiğimiz oranda birlik beraberliğimiz
pekişecektir. Birliğimiz gücümüzü, gücümüzse izzetimizi ihya edecektir. Buda
sadece kuru bir siyasetle olabilecek bir şey değildir. Bunun için sosyal ve
kültürel dönüşüme ihtiyaç vardır.
·
Bizim
güçlü olmamız dünyada barış ve huzur, çöküşümüz ise tüm mazlumlar için daha çok
yıkım demektir. Zira güç; ümmetin elinde olduğu zaman, bunu zulmün izalesi
ve adaletin ikamesi için kullanır. Ama İslam düşmanlarının elinde olduğu zaman
ise işgal, sömürü, talan ve katliam için kullanır. Şekil A-B-C-D-E vs. de
görüldüğü gibi…
·
Yegâne
birleştirici olan İslam’ın çok güçlü bir şekilde; sosyal, siyasal, kültürel ve
ekonomik hayatımızda yerini alması için daha hızlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bunun için devlet gücünün yanında, ilgili özel ve tüzel kurumların sorumluluk
üstlenmeleri gerekir. Başta diyanet olmak üzere, STK’lar, tarikatlar, cemaat ve
cemiyetler, bu konuda büyük sorumluluk altındadırlar.
·
Dinin ihyasında lokomotif güç olan diyanetin
yapabileceği çok şey vardır. Bunun için mensubu bulunduğum DİB’nın daha aktif
olması ve elini taşın altına koyması gerekir. Elbette her Müslüman ölünceye
kadar artıları artırmak, eksileri bitirmeye çalışmakla görevlidir. Ancak
insanlarımızda bu ruh ve şuurun geliştirilmesi için doğal din gönüllüsü
kardeşlerimin vaziyet alması zaruridir. Yüz
otuz bin neferi bulunan ve “Rahman’ın ordusu” konumunda olması gereken diyanet
camiası, gönüllerin fethinde şeytanların ordularına karşı çok şey yapabilir.
Sayın başkanımız Mehmet Görmez beyin gayretleri takdire şayandır. Ancak camianın
geneline baktığımızda, aynı gayret ve sorumlulukla hareket edenlerin sayısı
maalesef çok azdır.
·
STK’ların
da daha çok insan eğitimine yönelmeleri gerekir. Özellikle 28 Şubat
sürecinin tahribat ve tahrifatları sonucu, birçok kurum ve kuruluşlarımız tipik
yardım kuruluşlarına dönüşüp bu yönde yarışır oldular. Açları doyurmak,
mazlumlarını ahını dindirmek elbette önemlidir. Ancak karınlara paralel olarak kafa ve gönülleri doyurmasak hedefe
varmak zordur. Kaldı ki bu hayır işlerini, içeride belediyelerimiz, dışarda
TİKA, İHH Yedi Başak insani yardım derneği gibi belli kurumlar çok daha iyi yapmaktadırlar.
Dolayısıyla STK ve CEMAAT lerin asli görevleri olan insan eğitimine
yoğunlaşması daha yerinde olacaktır. Şurası da unutulmamalıdır ki, insan
eğitiminde resmi kurumlar yeterince başarılı olamamaktadır. Çünkü insan
eğitiminde gönüllülük esastır ve resmi kurumlarda bu gönüllüğü yakalamak
maalesef kolay değildir. Çünkü maaş, para, makam vs. girdiği yeri ciddi manada
bozmaktadır.
·
Acil bir
manevi kalkınma hamlesine ihtiyaç vardır. Duble yollar önemli ama aynı oranda
gönül köprüleri ve kalplere varan yollar da inşa etmek zorundayız. Bu
konuda yine tüm eğitim ve irşat camiası; üniversiteler, milli eğitim,
medreseler, diyanet, tarikatlar, cemiyet ve cemaatlere büyük görev düşmektedir.
Serseri mayına dönüşen nice gençlerimizin manevi boşluklarının doldurulmasında
da daha hızlı çalışmaya ihtiyaç vardır. Devam
edeceğiz inşallah.
·