Manevi kalkınma hamlesi (3)
Allah (cc) eşrefi mahlûkat olarak yarattığı insanı elbette başıboş bırakmamıştır. “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (Kıyame 75/36) “Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.” (İnsan 76/3) adili mutlak olan Allah (cc) tüm mülkünde, kudretinin yüceliğini ve sanatının inceliğini izhar ettiği gibi, eşrefi mahlûkat olan insanda bu çok daha belirgindir.
İşte
bu sünnetullah gereği Allah (cc) ilk insanı aynı zamanda ilk peygamber olarak
görevlendirmiş. Daha sonra peygamberler zinciri aralıksız devam etmiş. Ta ki bu
altın silsilenin son halkası Resulullah(sav) a kadar… Yüz yirmi dört bir Peygamber
gelip geçmiş. Bu peygamberlerden hiçbiri kendi zamanının askeri idaresi veya
üst düzey bürokratlarla anlaşma yaparak, tepeden inme darbeyle gelmemiştir.
Tam
tersine her birisi iğneyle kuyu kazar gibi, dini motifleri ilmek ilmek
yüreklere işlemiş, önce yürekleri fethetmiştir. Ondan sonra iman edip tevhidi
kuşanan halklar, kendi idareleri oluşturmak suretiyle, doğal olarak
dönüşmüşlerdir.
Tepeden
inme ve zoraki bir dayatmayla insanları bir fikir ve inanca icbar ederseniz,
doğal olarak onların çoğunluğunu münafıklaştırmış olursunuz. Zira insanlar
sizin dayattığınız fikir veya inanca gönüllü olarak kabullenmedikleri halde
sadece can korkusuyla inanmış gibi görüneceklerdir. Tabi ellerine ilk fırsat
geçtiğinde de hemen isyan edip eski hallerine dönme çabasında olacaklardır. Bunun
için içeriden veya dışarıdan kendileriyle iş birliği yapabilecek her renkten
oluşumlarla gizli aşikâr sinsi planları da ihmal etmeyeceklerdir.
Yani
kısacası tepeden inmeci, dayatmacı ve zoraki teslim alma metodu İslam’ın ruhuna
aykırıdır. Bu sebepledir ki tüm peygamberler; vahyi ilahinin de gereği olarak
davet, eğitim ve terbiyeyi asıl esas olarak almışlardı. Bunun için her türlü
bedeli ödemiş, her zorluğa katlanmışlardır. Öyle ki davası uğrunda
memleketinden sürülmeyen bir Peygamber dahi yoktur.
Şehit
İmam Hasan el-Benna (rh.a) neredeyse 89-90 yıl önceden çok mükemmel bir tespit
yapmış. Müslüman fert, Müslüman aile, Müslüman toplumu oluşturma projesi. İmam
çalışma metodunu bu esas üzere kurmuştur ki, bu aynı zamanda gelmiş geçmiş tüm Peygamberlerin
ve onların yolundan giden tüm davetçilerin de takip ettikleri yoldur. Bu aynı
zamanda doğal ve toplumsal dönüşümün de ta kendisidir.
Bir
toplum; kafası ve kalbiyle düzelip iyileşmediği ve iyiliğin taraftarı
olmadıkça, sizin zorlamanız sonucu, değişmiş gibi görünmesi, asla çare
değildir. Allah (cc) şöyle buyurur: “Bir
toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı
değiştirmez.” (Ra’d 13/11) Bu ayet iki yönlü anlaşılmaya müsaittir. Yani
bir toplum kendisini iyiye doğru değiştirirse, Allah (cc) onların gidişatını
iyiye doğru değiştirir. Tam tersine kendi kendini kötüye doğru değiştirirse, o
zaman Allah (cc) onların gidişatını da kötüye doğru değiştirir.
Malumdur
ki toplum ailelerden, aileler de fertlerden meydana gelir. Fertlerin değişimi,
ailelerin, ailelerin değişimi de toplumların değişimi demektir. Tabi bu üç
aşama, aynı anda birbirine paralel devam edecektir. Bir taraftan kâmil manada
Müslüman fertler oluşturulmaya çalışılırken aynı anda Müslüman ailelerde inşa
edilecektir. Bu aileler doğal olarak kâmil manada bir Müslüman toplumun
sonucunu doğuracaktır.
Hesap
belli, bir toplum % 50 iyileşmişse, % 50 iyi idareciler tarafından
yönetilecektir. Bu iyileşme oranı yükseldikçe, idarecilerin iyileşme oranı da
yükselecek, düştükçe de düşecektir. Çünkü idareciler gökten inmeyecek yerden de
bitmeyeceklerdir. Toplumun kendisinden çıkacaklardır. Nitekim efendimiz (sav)
bu gerçeği sarahaten ifade etmiştir. “Nasıl
olursanız, öyle idare edilirsiniz.” (Deylemî, Müsned, 3/305.)
Tabi
bu değişim sihirli bir değnekle olmayacaktır. Ve bunun sadece resmi kurumlar ve
siyasi çalışmalarla olması da mümkün değildir. Çünkü insan eğitiminde
gönüllülük esastır ve resmi kurumlarda bu gönüllüğü yakalamak maalesef kolay
değildir. Çünkü maaş, para, makam vs. girdiği yeri ciddi manada bozmaktadır. Acil bir manevi kalkınma hamlesine ihtiyaç
vardır. Duble yollar, teknolojik hamleler, sağlık, ekonomik ve askeri güç
önemli ama aynı oranda gönül köprüleri ve kalplere varan yollar da inşa etmek
zorundayız. Bu konuda yine tüm eğitim ve irşat camiaları; üniversiteler,
milli eğitim, medreseler, diyanet, tarikatlar, cemiyet ve cemaatlere büyük
görev düşmektedir.
Hiç
kimse, “ben seçim zamanı oyumu doğru kullandım, o halde şimdi iş
siyasilerindir” diyerek köşeye çekilemez. Doğru ve hem maddi hem manevi bir
kalkınma hamlesiyle, bir asırdır oluşan boşluğu dolduramazsak, neticeye
varamayız. Aksi halde, parlamentonun tamamını alsanız da eğer toplumu hakka ve
hakikate doğru yönlendirmemiş, toplumsal açıdan dönüştürmemişseniz, başarılı
olamazsınız. Allah (cc) yar ve yardımcımız olsun.