Manaya dil çıkaran yetişkinler
Asıl olan manadır dediğimizde, bu söz; manayı taşıyan orijinal dili önemsememe anlamına gelmez. Bir cümlenin özünü mukaddes bulmak onun ilk/orijinal ifade edilişini ve edildiği dili hiçe saymayı gerektirmez. Fakat asıl olan dildir dersek ve anlam yerine onu taşıyan dili kutsallaştırmaya kalkışırsak, bu, mananın arkaya atılmasına, anlamın kaybolduğu bir ezbere ve tekrara yol açar.
Bugün bu hatamız yüzünden anlamı hayata geçememiş, hatta telaffuz ederken bile anlamın tam zıddı bir halde olunabilen pek çok ezber ve tekrar cümlemiz buna örnek gösterilebilir. Bu yüzden mesela emirleri ayaklar altına alınırken bir Kitap, göbek hizası üstünde tutulabiliyor ve tutup bir de öpülebiliyor. Allah u Ekber nidası dilinde adamlar kimi büyüklerini gözünde Allah’tan daha çok yüceltmiş olduklarını ispat için, onlara yaranmak için ilahi/insani nice değeri göz göre göre çiğneyebiliyor. Veya elinde beş yüzlük teşbihle la ilahe diyen kimilerinin kalbi, hayatı put dolu, abartma dolu olabiliyor. Ya da “özürdilerim, pişmanım, bir daha yapmayacağım” anlamına gelen “estağfirullah” zikrini bilmem kaç sayıda “çekmiş” biri aynı hataları daha çoğaltarak yapageliyor. Örnekler çok. Dil o dil, ifade orijinal, telaffuz mükemmel, makam bile var. Fakat anlam nerede? Yaşamak nerede?...
Yüce manaların son ifadesinde kıymetli bir araç olan orijinal dili amaçlaştırmak; dili ana dil gibi öğrenmedikçe manaya ulaşılamayacağı, dilsiz dinin yaşanamayacağı iddiası, dilin yaygın öğrenimi için onca kaynak ve emek harcanması, süreç içerisinde dili öğrenememek kadar manayı da unutup gitmek, mananın derinlerine inememek, “kırık mana” vermek peşinde anlamı kırıp dökmek, en nihayet bütün dünyaya toparlanamayan ve doğru düzgün yaşanamayan bir hayat tercihi haline getirmek ve daha sayılamayacak pek çok durumlar yaşandı, yaşanıyor.
Bütün bunlara asıl neden olarak gösterilen harf devriminin bağlı olunan yüce manadan bizi kopardığı, aramıza büyük bir ayrılık duvarı ördüğü, o gün bugün mana kadar, bazen manadan da çok dili kutsamaya neden olduğu gibi benzer pek çok şey de düşünüldü, düşünülüyor.
Uzak ya da yakın tarihi hiçe sayamayız. Fakat uzak ya da yakın tarihin şimdiyi, günü ve geleceği bu kadar baskısı altında tutmasına tahammülümüz kalmadı. Bütün bunlar oldu, etkileri olma anından daha büyüyerek sürüyor, tamam! Fakat şimdi, şu şartlarda manaya yeniden bağlanmak, anlayarak, hissederek ve özgürce seçmek için ne yapabiliriz?
Buna bakalım.
Asıl olana, saf olana dönelim. Orijinal dil, kusursuz tercüme, orijinal ve her biri birer anahtar, birer şifre değerinde olan kıymetli kelimeleri, cümleleri, onların manasını kaynak dilden amaç dile, dillere taşıyan tercüme faaliyetlerini, ana dili, yabancı dilleri her ne ise, bütün kıymetli araçları, bize destek olacakken engel olarak önümüze dikmeden saf anlama koşalım!
Koşmayalım, düşelim mi?
Din mi dil mi? Makasının en keskin noktasına kadar vardırdığınız yetsin artık en önemli meseleyi. Ölüm kalım değil, doğum gidim meselesidir bu! Zaman boş durmuyor. Onu biz boşaltıyoruz. Mananın derinlerine inip onu hayata, gündelik sığlığa buyur etmedikçe dilin ne önemi var. Dilin kıymeti anlamın ifadesi ve taşıyıcısı olmasından geliyor, öyle ya?! Her dil kıymetli değil mi? Dilden öte bir dil var, o da gönül değil mi?!
Dincilikten dilciliğe geçenler, anlamı değil dili kutsallaştıranlar, anlamak önemli diyerek orijinal dili kıymetsizleştirenler, hiç inanmadığı halde anlamcılık oynayanlar, manadan geçenlerle, manaya hiç gelemeyenler… ler lar… hakikaten hepinizden çok sıkıldık.
Kiminiz dindarlık maskesi altında dile taptınız, asıl manaya hiç geçemediniz. Sayısız kalbi de manadan ettiniz. Nedense çok dilciydiniz. Anadilinizle anlamaktan korkacak kadar manaya dil çıkarır gibiydiniz.
Orijinal mananın orijinal dilinde söylenmesini aklı başında herkes takdir ederdi, bu zaaflarınız olmasaydı. Karşılıklı zaaflılar çatışmasında mananın üzülmesine ön ayak oldunuz. Dili yüceltmeniz anlamın hırpalanmasına neden oldu. Aynı anlama gelen bir cümlede, farklı dili ayrıştırıcı bir unsur haline getirebilmek bu millete has bir üstünlük muhakkak.
Hakikaten sadece mesajın, sadece muhtevanın, anlamın umursandığını görmeyi çok istiyoruz. Böyle bir saygı anlam başta olmak üzere, dilleri de saygın kılacaktır. Diller de anlama aracı olmak değerinde yaşayabilecektir, umarız.